Elazığ'ın Karakoçan ilçesinin bir köyünde, beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olan Keziban Yıldız'ın çocukluğundan beri tek bir hayali vardı. Okuyabilmek… Keziban Yıldız ilkokulu köyünde okuduktan sonra, ortaokulu Karakoçan'da yatılı olarak okur. Ailesi ekonomik zorluk içindedir. Yatılı okumaktan başka çaresi yoktur. Sağlık meslek lisesi sınavlarına girer, kazandığından da çok emindir ancak sınav sonuç kağıdı bir türlü ulaşmaz köyüne. İzmir'de oturan bir dayısı vardır ve 13 yaşındaki Keziban okula gidebilmenin çaresinin, İzmir'de oturan dayısının yanına gitmek olduğunu düşünür. Evden bile kaçar İzmir'e gidebilmek için, ama kar yolları tıkadığı için otobüs gelmez ve gidemez. Bir yıl sonra, ailesinin de rızasıyla cebinde sadece otobüs parasıyla İzmir'e gelir ancak liseye kayıt olabilmesine ekonomik koşullar yine izin vermez ve geri döner köyüne. Okumak için gidemediği İzmir’e 16 yaşında gelin olarak giden Yıldız psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalır ama zorluklar onu yıldırmaz. İki çocuk annesiyken dışarıdan önce liseyi bitirir, sonra da üniversiteyi. 13 yaşında liseye gidebilmek için evden kaçan Keziban Yıldız'ın elinde artık Çocuk Gelişimi Bölümü üniversite diploması var. Bir öykü ve şiir kitabı çıkarmaya hazırlanan Yıldız, 'Yolum uzun ve dikenliydi, amacıma ulaşmak için dikenleri tek tek ellerimle temizledim, ellerim çok kanadı ama değdi. Ben artık kendi kararlarımı alan bir bireyim” diyor

Keziban hanım bir çok insan için doğal bir süreç olan lise eğitimi, sizin için neden bu kadar mücadele gerektirdi?

Benim yaşadığım köyde, sadece bir ilkokul vardı. Ben ilkokula başlamadan önce okumanın, bilgi sahibi olmanın çok önemli bir şey olduğunu anlamıştım. Ortaokulu Karakoçan'da yatılı okudum. Aklımda tek bir şey vardı. Ben üniversiteye gideceğim, çok iyi bir mesleğim olacak, beni herkes tanıyacak... Ama işler öyle olmadı. Ortaokulu bitirdikten sonra, devlet parasız yatılı sınavlarına girdim. Çünkü başka çarem yoktu. Sınavı kazandığımdan emindim ama o sınav sonuç kağıdı, bir türlü bizim köye gelmedi. Günlerce kapının önünde bekledim ama gelmedi. Tek çare vardı İzmir'de yaşayan dayımın yanına gitmek, önce İzmir’de iş bulup çalışıp para biriktirmek, sonra bir liseye kayıt yaptırmak. Bu sırada babam kaza geçirdi ve uzun süre yataktan kalkamadı. Yaşadığımız ekonomik sorunlar katlanıp büyüdü. Benim liseye gitmek isteğim unutuldu. Beni herkes unutunca İzmir'e, dayımın yanına gitmeye karar verdim. Evden kaçıp otobüsün geçtiği yola çıktım, saatlerce bekledim, çok kar yağıyordu. Yanımdan geçenlerden öğrendim ki kardan yollar kapanmış, sonra eve döndüm. Bir yıl sonra bir tanıdık İzmir'e giderken ailem yol parasını verdi ve İzmir'e dayımın yanına geldim. 



HAYAT HAYALLERİNDEKİ GİBİ DEĞİLDİ

Dayım ve ailesi bir apartmanın bodrum katında oturuyordu. Şu an düşününce o evdeki sefaleti anlayabiliyorum. Benim geldiğim evin şartlarını düşününce, bana o ev çok güzel gelmişti. Hemen bir iş bulup, çalışmaya başladım ama kazandığım para sadece yol parasına ve kaldığım eve katkı olsun diye aldığım birkaç kahvaltılık malzemeye yetiyordu. Birkaç ay geçince anladım ki para biriktiremiyorum. 14 yaşındaydım henüz ve hayatın çok zor olduğunu anlamıştım. Aylar geçiyordu ancak okulun lafı geçmiyordu. Bu arada annemle babam boşandı. Dayım ve yengem de taliplerimin olduğunu, istersem görücüye gelebileceklerini söylemeye başladılar. Artık onlara yük olduğumu düşündüm ve görücü teklifini kabul ettim.

Okul hayalinizden vaz mı geçmiştiniz?

Tam tersi, ailem belki evlenmemden korkar beni okula yazdırır diye düşündüm. Ama hiç öyle olmadı. Görücü geldi, benden 11 yaş büyük birisiydi. Hiç istemedim ama çevremdekiler baban sorunca 'sen bilirsin baba de' dediler. Düğün hazırlıkları başlayınca anladım ki; ‘sen bilirsin baba’ demek kabul ediyorum demekmiş. Düğün zamanı yaklaştıkça sürekli düğünün olmaması için dua ettim. Son ana kadar dualarımın kabul olacağını ve bir mucize olacağını düşündüm. O mucize olmadı. Ben hayallerimle beraber, inancımı da kaybettim.

Evlendirildikten sonra nasıl bir hayatınız oldu?

Yaşım küçüktü resmi nikah yapılmadı. 18 yaşını doldurup resmi nikahım yapılırken kucağımda kızım vardı. Bana bir elbise giydirip İzmir'e gönderdiler. Ailemden hiç kimse düğüne gelemedi ekonomik imkansızlıklar yüzünden. Ben çocuk yaşımda hiç tanımadığım insanların evinde, onların gelini olmuştum. Her şey kabahatti, musluklardan fazla su akıttığım için bile azar, hakaret işitirdim. Ne yapsam izin almak zorundaydım, yatmaya gidebilmek için bile. Ailemi aramama ayda bir kez izin verirlerdi. Eşim bazen ailesinden gizli aramama izin verirdi. Aileme yaşadığım sıkıntıları da anlatamazdım.

ŞİDDETİN HER TÜRLÜSÜNÜ GÖRDÜM

Belli bir süre sonra evimizi ayırdık ama psikolojik baskılar hiç bitmedi. Ben fiziksel şiddet dahil şiddetin her türlüsünü yaşadım. Şiddet artık gücüm kalmayıp hastaneye yatırılıncaya kadar devam etti. Bir hafta hastanede kaldım. Eşimin ailesinden hiç kimse gelmedi yanıma. Eşim geldi birkaç kez. Benimle ilgilenen doktor bile halime üzüldü. Beni taburcu ederken eşime; 'Bu çocuğu nerede mutlu olacaksa 1 ay oraya götür orada kalsın' dedi. Eşim beni köyüme götürüp bıraktı. 1 ay kaldım bana gerçekten iyi geldi, ama gidecek yerim yoktu çünkü hamile olduğumu öğrendim.

DEVAMI DERGİMİZDE

Editör: Ömer Ceylan