İNSANLIK tarihinin başlangıcından bu yana kadına ve çocuğa karşı şiddet karşımıza çıkan evrensel bir sorundur. Dinsel metinlerde cennetten kovulmanın nedenini olarak Havva gösterilir. Yunan mitolojisinde ise elinde bir kutu ile çıka gelen Pandora’nın ise; erkeklerin karşıtı olarak tüm sorunların kaynağını başlattığına gönderme yapılır. Her iki mit ve kültürlere yerleşen birçok ayrımcı söylem ile kadınlar ne yazık ki günümüzde de toplumda azımsanmayacak kadar büyük bir kitle tarafından kendi sınırları içinde yaşaması gereken değersiz ve ötekileştirilmesi gereken bir varlık olarak tanımlanır. Tüm bu söylemler bin yıllar boyunca bilinç altına mitler ve gelenekler aracılığı ile beyinlere kazınır. İnsanlık tarihinde öğrenilmiş kadın ve çocuk haklarının görmezden gelinmesi ataerkil düzende yaşadığımız toplumda nesilden nesile aktarılarak sonunda normalleştirilmiştir. Ülkemizde günümüze Cumhuriyetin ilanı ile Mustafa Kemal Atatürk, kadın ve çocuk haklarında bir devrim başlatmıştır. Günümüzde sivil toplum kuruluşları, kadınların kazanımlarını artırmak, kadınları olumsuz etkileyen tüm zincirlerini kırarak cinsiyet eşitliğini toplumun tabanına yayılmasını sağlamak için çalışıyor. Sivil toplum kuruluşları, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele etmek, çocuk yaşta evlilikleri durdurmak, şiddet gören, ayrımcılığa uğrayan kadınları ekonomik açıdan güçlendirme mücadelesi vermek, şiddet mağdurlarının destek ve dayanışma mekanizmalarına ulaşımlarında rehberlik etmeyi sürdürmek ve daha sayamadığımız çok fazla başlık üzerinde mücadele veriyor. Feminist çalışmalar, eylemler ve direnişler büyük umut verse de kadınların şiddet görmesinde, çocuk yaşta evlendirilmelerinde ve kadın cinayetlerinde azalmanın olmaması ne yazık ki istatistikler ile karşımıza seriliyor.

DEVAMI DERGİMİZDE

Editör: Ömer Ceylan