Prof. Dr. M. Ufuk TUTAN (İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı)

İzmir İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve kuruluş aşamaları arasında ileri bir adım olarak değerlendirilmelidir. Askeri güç ile kazanılan zorlu bir mücadele, Lozan’da siyasi açıdan taçlandırılırken iktisadi politikalar açısından ne tarafta olunacağının bir manifestosudur İzmir İktisat Kongresi...

20 Kasım 1922 tarihinde Lozan’da başlayan barış görüşmeleri, İsmet Paşa (İnönü) tarafından yürütülürken özellikle İngiliz ve Fransız temsilcilerinin yorguna yokuşa süren ve küstahlığa varan tavırları sonucu Şubat 1923’te aniden tek taraflı kesilerek barış görüşmelerine ara verilmiştir. Kapitülasyon adı verilen önceki yüzyılın çeşitli ekonomik ve siyasi sömürge araçları, kurulacak ulusun üzerine ekonomik ve siyasi yük olarak tekrar konulmak istenmektedir. Ancak, bu arada İngiliz ve Fransız çok uluslu şirketlerine madencilik, ulaşım gibi çeşitli sektörlerde ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar tanınarak kapitülasyonlar yerine alternatif yeni sömürü araçları, Türk delegasyonuna kabul ettirilmesi için kapalı kapılar ardında çalışmalar da yürütülmekteydi.

Lozan’daki barış görüşmelerine ara verilmesi ile birlikte Gazi Paşa (Mustafa Kemal Atatürk) ve Ankara’daki siyasi kurmayları, ulusun ekonomi açısından İstanbul’dan sonra gelen diğer önemli kentinde, kurulacak ulusun iktisadi politikalarını tüccar, sanayici, çiftçi ve işçi sınıflarından oluşan komisyonların manifesto niteliğindeki kararları üzerinden tüm dünyaya duyurma kararı almışlardır. Bu manifestonun hazırlanması ve duyurulması için İzmir‘in seçilmesi hem iç hem de dış politikalar açısından bilinçli tercih edildiği düşünülmektedir.

Önceki dönemin güçlü siyasi topluluğu olan İttihat ve Terakki Partisi’nin taraftarlarının bazıları 1919-1922 yılları arasındaki bağımsızlık mücadelesini ya sessizce izlemiş ya da Karakol örgütü gibi oluşumlara önderlik ederek Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıklar göstermişlerdi. Ekonomik ve siyasi olarak Anadolu’nun birçok köşesinde hala sözü geçen bu siyasi topluluğun İstanbul’dan sonra en güçlü olduğu bölge, İzmir ve art bölgeleriydi. Ankara, yeni kurulacak ulusun ekonomi ve siyasi alanlarının inşaasında dümenin başındakileri kendisinin seçmesi şartıyla bu siyasi topluluğu da çizdiği iktisadi politikalar çerçevesinde içselleştirmek istemekteydi. Bu siyasi manevrayı da ilk olarak bu siyasi topluluğun en güçlü olduğu kentlerden biri olan İzmir’de kontrollü olarak hayata geçirip sonuçlarını izlemeyi planlamaktaydı.

İzmir’de ikamet eden ulusal burjuvazi olmaya aday tüccar ve sanayici sayısı 1922 yılına gelindiğinde sayıca azdı. Ancak, Ödemiş, Bergama, Akhisar, Nazilli, Çal gibi art bölgelerin kazaları ve köylerinde ekonomik ve siyasi açıdan bir burjuva oluşumu bulunmaktaydı. Bu burjuva oluşumunun Kurtuluş Savaşı sırasında da Ankara’nın iç ve dış siyasi manevralarına maddi ve manevi olarak destek verdiği de gözlemlenmişti. Ancak, Ankara açısından İzmir’in art bölgelerinde ikamet eden bu burjuvazinin İstanbul’dan sonra en önemli ticari merkezi olmaya aday kenti olan İzmir’de hem bölgesel hem de ulusal bir bujuva kimliğine bürünmesi gerekmekteydi. İzmir İktisat Kongresi, İzmir’in art bölgelerindeki burjuvazinin hem İzmir kentinde hem de art bölgelerindeki kazaları ve köylerinde hem bölgesel hem de ulusal burjuvazi oluşturmanın ilk stratejik adımıydı.

İzmir, İstanbul’dan sonra İngiliz ve Fransız girişimcilerin ve çok uluslu şirketlerin en aktif olduğu kent idi ve bu kentte hazırlanacak bir ulusal iktisadi politikalar manifestosu, Lozan’daki İngiliz ve Fransız delegasyonlarına önemli ve hedefe yönelik siyasi mesajlar aktaracaktı. Lozan’da yer alan çeşitli ulusların delegasyonlarına verilecek en önemli mesaj da ne eski ne de yeni sömürge araçları ulus içinde yer alan çeşitli sosyal sınıfların hazırlamış olduğu iktisadi politikalarla çelişmesi sebebiyle kabul edilmeyecektir; ancak, ortak ekonomik ve siyasi çıkarlar doğrultusunda gelecekte çeşitli ticari ve sanayi işbirliklerine de açık kapı bırakılacaktır. Diğer bir deyişle, Lozan’daki barış görüşmelerinin sonucunda ulusal ekonomik ve siyasi bağımsızlık kabul edilirse dışarıya kapalı bir ekonomi olmak yerine yeni kurulacak ulusun çıkarları doğrultusunda ticari ve sanayi alanlarında işbirliklerine açık iktisadi politikalar tercih edilecektir.

İstanbul o dönemde henüz işgal altından kurtarılamadığı için İzmir’in seçilmiş olduğu hipotezi de değerlendirilmelidir. İzmir İktisat Kongresi’nin katılımcıları incelendiğinde sanayi ve ticaret alanında İstanbul’un ağırlıklı olduğu görülmektedir. Hatta, İstanbul’daki sanayici ve tüccarların kongreye oldukça hazırlıklı olarak gelip hazırlanan iktisadi politikalarının manifestosuna önemli katkılar yaptıkları arşivlerde de görülmektedir. Bunun yanında İstanbul’dan gelen işçi sınıfı temsilcilerinin de manifestoya azımsanmayacak katkıları olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, İzmir’in art bölgelerindeki çiftçilerin Anadolu’dan gelen çiftçi temsilcileriyle beraber İzmir İktisat Kongresi’nin yayımlanan manifestosuna kayda değer katkıları olduğu saptanırken bu art bölgelerdeki tüccarların da İstanbullu tüccar ve sanayiciler ile uyum içinde iktisadi politikalara bazı katkılarda bulundukları gözlemlenmiştir.

İzmir İktisat Kongresi’nin Türkiye Cumhuriyeti tarihine, ulusal ve bölgesel açıdan üç önemli katkısı olduğu düşünülmektedir.

Lozan’da başlayan barış görüşmeleri, İzmir İktisat Kongresi’nin bitiminden 1.5 ay sonra tekrar başlamış ve üç ay içinde sonuçlandırılmıştır. Özellikle, İzmir İktisat Kongresi’nin sonucu olarak manifesto şeklinde yayımlanan ulusun iktisadi politikalarının bir çoğu, İngiliz, Fransız ve diğer ulusların delegasyonları tarafından çaresizce kabul edilmiştir.

Diğer yandan, Cumhuriyet’in ilk 15 yılının sanayi ve ticari uygulamalarının bir çoğu, İzmir İktisat Kongresi’nde hazırlanmış olan bu iktisadi politikaların hedefleri doğrultusunda gerçekleştirildiği görülmektedir. Her ne kadar Kongre sonuçlarına göre karşılıklı çıkarlar doğrultusunda işbirlikler yapılabileceği ve liberal ekonomi politikaları izleneceği vurgusu yapılmış olsa da 1929 küresel ekonomik buhranın zorunluluları doğrultusunda ve devletin kontrolünde bir karma ekonomi modeli izlenmiş olduğu ve uygulanmış olan bu karma modelin de Lozan’da masanın karşısında oturanlar tarafından kabul gördüğü gözlemlenmektedir. Üstelik, gerek teknolojik gerekse de finansal açıdan o dönemde ağırlıklı olarak Sovyet Birliği ile işbirliği yapılmış olsa da...

İzmir İktisat Kongresi’nin çizdiği ekonomik ve siyasi yol doğrultusunda hem İzmir’de hem de İzmir’in art bölgelerinde ulusal bir burjuvazi oluşumu ivedi olarak başlatılmıştır. Bu ulusal burjuvazi, ağırlıklı olarak İzmir’in art bölgelerinin kazaları ve köylerinden gelenlerden oluşsa da suyun ötesinden göç eden muhacirlerin de kısa süre içinde İzmir’de ve art bölgelerinde önemli sayılara ulaştığı saptanmıştır. Ancak, İzmir ve art bölgelerinde oluşturulan bu yeni burjuvazinin İstanbul’daki burjuvazinin ekonomik ve siyasi olarak önüne geçemediği de görülmektedir. Ayrıca, Ankara’nın da İzmir ve art bölgelerinde oluşturulan bu yeni burjuvazi üzerinde etkili olduğu gözlemlenmiştir.

İzmir İktisat Kongresi, Cumhuriyet kurulurken İzmir ve art bölgeleri için gerek sosyal gerek ekonomik gerekse de siyasi açılardan bir dönüm noktası olmuştur. Cumhuriyeti kuranlar İzmir’e ve çevresine ulusal bir görev ve yeni bir ekonomik ve siyasi kimlik atfetmişlerdir. Cumhuriyet’in 100. yılına girerken de İzmir ve art bölgelerinin bu çizilen yol doğrultusunda devam etmekte olduğu görülmektedir.