Hazırlayan/ Özde Koca/ Gökmen Küçüktaşdemir
Likya Yolu, Fethiye’den Antalya‘ya kadar uzanan toplam 555 km’lik bir parkur. Yürümesi çok zevki ancak bolca zaman gerekiyor. Biz geçtiğimiz hafta Antalya'ya başlayan yolculuğumuzda ağırlı olarak Tahtalı Dağı'nı ve Göynük Kanyonu'nu anlatmıştık. Bu hafta da yolumuza devam edeceğiz. Hatırlatmakta fayda var, Likya yolunu her yıl yaklaşık 30 bin kişi yürüyor. Biz de yolculuğumuz sırasında pek çok kişiyle karşılaştık. Likya ülkesinin gizemi, Akdeniz’in sonsuz maviliği ve ormanların sunduğu güzellikler yine eşlikçimiz olmaya devam edecek.
KAŞ- ÇIRALI PARKURU
110 km uzunluğundaki Kaş-Çıralı güzergahı bizi çok etkiledi. Kaş'ı daha önce birkaç kez görmüştük. Büyük kentlerde yaşayanların, "Belki bir gün burada yaşarım" diye iç geçirdiği, çok sevdiğimiz şirin bir kıyı kasabasından daha fazlası. Bu kez onu daha ayrıntılı bir şekilde tanıma fırsatı bulduk. Dağlardan, deniz kenarlarından geçtik ve susuzlukla mücadele ettik. Karia Yolu'nda hiç su sorunu yaşamamışken bu bölge bizi biraz tedirgin etti. Kaş’tan çıkıp önce Küçük Çakıl, arkasından Büyük Çakıl’ı geçtik ve 5 km mesafedeki Limanağzı’na yürümeye başladık. Limanağzı’na yaklaşırken çantasız inilmesi gereken kayalar, daracık geçişler ve sadece ipe tutunarak geçilebilen bir bölgeyi geride bıraktık. Bu zorlu bölgeyi geçmenin sevincini tonbalıklarımızı mideye yuvarlayarak kutladık. Yürüyüşçülerin kutlaması da bu kadar oluyor işte...
Bu moladan sonra ilk gece kamp yapmayı planladığımız Ufakdere‘ye doğru hareket ettik. Saatler sonra etrafı adalarla çevrili harika bir yer olan Ufakdere’ye ulaştık. Burada şirin bir tesis var. Burada konakladık. Çadırımızı bahçesine kurduk. Tüm gün yürümenin verdiği yorgunlukla nefis bir uyku çektik. Sabah 6'da ayaktaydık.
Genişçe bir patikadan başlayan yürüyüş 2 km sonra kayalık parkura döndü. Kayalar arasında seke seke Üzümlü Koyu’na doğru yol almaya başladık. 6 km sonra Üzümlü’ye ulaştığımızda hava iyice ısınmıştı. Üzümlü, ağaçlar altında kamp yapılabilecek yerler sunan güzel bir koy. Biraz olsun dinlenmek için denize girmeyi seçtik. Çıktıktan sonra bir şeyler atıştırıp koyda akan çeşmeyi kullandık. Böyle yolculuklar çeşmeler yürüyüşçüleri çok mutlu eden şeylerden biri.
BOĞAZCIK YOKUŞU
Burada yaklaşık yarım saatlik bir mola verip Boğazcık köyüne doğru devam ettik. Yaklaşık 6 km boyunca daracık yollardan geçip kayalar ve taşlar üzerinden tırmandık. Bu zorlu yolculuk öncesi denize girmek en büyük tesellimizdi. 2 saatlik bir yürüyüşle en tepedeki Boğazcık Köyü‘ne ulaştık. Geçimini seracılık ve hayvancılıkla karşılayan köy, yürüyüşçülerin uğrak rotası. Burada Apollonia Lodge adlı güzel bir yer var. Burada yemek yiyip dinlenebilirsiniz. Köydeki molanın ardından gece konaklamayı planladığımız yer olan Aperlai’ye doğru inişe geçtik. Özellikle yolun sonlarında karşınıza çıkan Likya mezarları sanki başka bir dünyada olduğumuz izlenimi veriyor. İnişi bitirip Aperlai’ye ulaştığımızda bizi harika bir manzara bekliyordu. Gece kalmak için çadırımızı Aperlai’deki düzlüklere kurduk.
Korsan Koyu'nda kamp
Sabah da Üçağız-Kaleköy etabına başladık. İlk başlarda geniş patika ve düzlüklerden ilerledikten sonra Üçağız’a yaklaştıkça parkur zorlaşmaya başladı. Dar geçitler ve kayaların arasından toplamda 9 km civarı yürüyüşle Üçağız’a ulaştık. Ardından da 3 km yürüyüşle Kekova Yarımadası’nın en güzel yeri olan Kaleköy’e ulaştık. Sahile inip batık Likya mezarlarının üzerinde denize girip en tepedeki Simena Kalesi’ni gezdik. Harika evlerle dolu köyün her bir köşesini arşınladık, o mistik havayı içimize çektik. Buradan önce Demre'ye yürüdük. Ardından da Korsan Koyu'na otostopla gittik. Güzel bir yer bulup çadırımızı kurduk. Nefis bir manzaramız vardı. Şansımıza koy boştu. Önce denize girdik, sonra yanımızdaki konservelerden yedik.
Sabah kalktığımızda sıkı bir tırmanışı ve inişi gerektiren 16 km’lik Gelidonya Feneri-Adrasan parkurunu yürümeye hazırdık. Korsan Koyu-Gelidonya Feneri arası 4 km. Yol ilk başlarda çok rahat giderken sonlara doğru tırmanış keskinleşiyor ve zorlaşıyor. Ancak gördüğünüz manzara her şeye değer. Suyunuz da varsa her şey size güzel. Gelidonya Feneri’nden sonra Adrasan etabı da keyifliydi. Paratoner Ormanı denilen ve yıldırım çeken bölgede yanan ve devrilen ağaçları görmek biraz ürkütse de doğanın kendini onardığını fark etmek bize iyi geldi. Adrasan’a kadar da sorunsuz bir şekilde ilerledik.
Adrasan'ı da çok sevdik
Adrasan'da bir pansiyonda kaldık. Telefonlarımızı şarj etmek, sıcak suyla duş yapmak ve biraz kendimize gelmek için iyi oldu. Akşam da tercihimizi kaldığımız yerin yemeklerinden yana kullandık. İyi de yapmışız. Arada bir iyi bir yemek yiyince o insana mükafat gibi geliyor. Harika bir uykunun ardından güne güzel bir kahvaltıyla başlayıp hemen hazırlandık. Hedefimizde Adrasan-Olympos arasındaki Musa Dağı’nı tırmanıp en tepede kamp yapmak vardı. Çok zorlanmadan kamp alanına ulaştık. Yukarıya doğru çıktıkça aşağıdaki manzaraya hayran oluyorsunuz. Kamp yeri de müthişti. Aşağıda yaptığımız alışveriş sonrasında yukarıda yaktığımız ateşle birlikte gün, nefis bir mangal yemeğiyle taçlandı. Yufka ekmeklerimiz arasında kızarmış tavuk ve salata vardı. Sabah Olympos’a doğru inişe geçtik. Öğleden sonra Olympos’a ulaştık. Önce bir gözleme molası, arkasından deniz keyfi ile son durak olan Çıralı’ya yürümeye başladık.
SAHİLDEN ÇIRALI'YA
Olympos-Çıralı arası çok yakın. Sahilden yaklaşık 2 km. Çıralı’da yine bir tesiste kaldık. İnsan rahata çabuk alışıyor. Denize akan derenin üzerinde nefis bir yer yapmışlar. Buranın güzel yemekleri ve diğer misafirlerle sohbet harikaydı. Gün boyu denize girdik, yedik, içtik, Çıralı’yı dolaştık. Küçük sevimli bir kasaba. İnsan böyle yerleri gezerken çirkin yapılaşmanın ürünü şehirler için üzülüyor, "Belediyeler, imar müdürlükleri neden var?" diye kendine soruyor. Hemen gelen cevap üzücü: "Burası Türkiye, burada herkes işini yaptırmasını biliyor."
Çıralı'da iyice dinledik. Gece sahile inip yıldızlara bakarken buralara yeniden gelmeyi diledik. Ertesi gün sabah Fethiye'ye doğru devam etmek için hazırlıklarımızı yaptık ve yola koyulduk.
GEZİDEN NOTLAR
Bu yolculukta 4 mevsimlik iki kişilik çadır bizim için vazgeçilmezdi. Mümkün olan en hafifini almaya çalışın. Botlarınız ve üstüne takacağınız koruyucular ile makiler ve dikenli bitki örtüsünden korunabilirsiniz. Yağmurluğu da olan, 65 litre civarında sağlam bir sırt çantası işinizi görür. Yere sermek için mat ve uyku tulumu almayı unutmayın. Uyku tulumları dayanıklı oldukları sıcaklıklara göre satılıyor, buna dikkat edin. Çanta ağırlığı çok önemli. Su dahil 13-14 kiloyu aşmayın. Pamuklu olmayan, koşucuların giydiği dry fit 2 tişört ve yürüyüş pantolonu yeterli. Mutlaka yanınıza, ıslak ve kuru mendil, kafa feneri, çakı, güneş gözlüğü ve baton alın.