Kendi güncel hayatta kalma sorunlarımız arasında gözden kaçırdığımız ve artık ilgi radarımıza dahi takılmayan pek çok konu bizi gelişmiş dünyadan koparmaya başladı. Ekonomik sıkıntılar, Kovid-19, ülkenin halen ilkel sosyal tartışmaları arasında kaybolurken eğitimin ve bilimin ne derece ilerlediğini kaybettik. Artık ülkeleri sınıflandırırken bazı ülke yöneticilerinin halklarını kandırmak için kullandığı o “gelişmekte olan ülke” kavramına inandıracak tek kişi dahi bulamayacaklar. Ara o kadar hızlı açılıyor ki dünyadaki ülkeleri sınıflandırırken, çok uzak değil birkaç on sene sonra sadece “ultra gelişmiş” ile “hiç gelişmemiş ülkeler” diye iki kavram kullanacağız.

Bazı gelişmeleri pandemi dahi durdurmuyor. İki üç senedir Çin, ABD, Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birkaç ülkesinde geliştirilen teknolojilerin diğer ülkeler tarafından bırakın takip edilmesini daha anlaşıldığını bile görmüyoruz. Bu ülkelerin bilim dergi ve haber sitelerinden o kadar uç teknoloji haberleri geliyor ki dünya çok kısa zamanda şok edici derece de değişecek. Açık korku şu olacak, bu teknolojilere sahip ülkeler yeni bir sömürge düzeni yaratacaklar. Çünkü bu teknolojiler hayranlık verici kadar gelişmiş oldukları kadar çok kısa zamanda başka ülkeleri diz çöktürebilecek kadar gelişmiş ve korkutucu araştırmalar. Geleceğimizi değiştirecek o teknolojileri derlemeye çalıştım.

Çin’nin güneş üretme çalışmaları. Bu teknolojiyi Almanya’da üretmeye çalışıyor. Fakat en hızlı ilerleyen ülke Çin gibi duruyor. Çin tarafından geliştirilen ve “yapay güneş” olarak adlandırılan füzyon projesi olan  HL-2M adlı cihaz elektrik üretmeye başladı veya başlayacak. Bu gelişme tüm enerji sektörünü kökten değiştirebilecek bir gelişme olarak görülüyor. Güneşten 13 kat daha sıcaklığa ulaşabilen bu cihaz ile proje tam verimi ile işe yararsa neredeyse sonsuz bir enerji kazanılmış olacak.

Kuantum Bilgisayarları. Kuantum bilgisayarları halen Çin ve Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde devam eden ileri teknoloji çalışmalardır. Son yıllarda Avrupa kökenli pek çok araştırma enstitüsü de bu konu ile yoğun olarak ilgileniyor. Halen çözülmesi gereken çok sorun olsa da yeni gelen haberler sorunların sanılandan daha hızlı bir şekilde çözüldüğünü gösteriyor. En son kuantum bilgisayarların yapımındaki teknik zorluklardan olan bilgisayarları birbirine bağlama sorunu da aşıldı. Science dergisindeki habere göre Garching'deki Max Planck Kuantum Optik Enstitüsü'nde Gerhard Rempe araştırma grubu iki kübit modülü, iki kübitli temel bir kuantum bilgisayarını etkili bir şekilde oluşturacak şekilde 60 metrelik bir mesafede bağlamayı başardı. Bu çalışmanın önemi şu; artık birçok küçük kuantum modülleri beraber çalıştırılabilecek ve zaten güçlü olan hesaplama güçleri daha sorunsuz ve devasa bir boyuta ilerleyebilecek. Kuantum bilgisayarlarının sorunsuz hesaplama günü kazanması ise ikili sistem ile icat edilmiş tüm geleneksel bilgisayarların ve yazılımlarının birer çöp haline gelmesi demek olacak. Şu an evrenin en karmaşık şifreleri olarak bilinen bir şifreleme metodu dahi kuantum bilgisayarlar için Pazar bulmacası kadar kolay kırılır hale gelecek. Konunun veri güvenliği açısından ne kadar hayat değiştirici olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Ve Blockchain projeleri. Bizim kripto paralar ile hayatımıza giren bu olgunun dünyadaki merkez bankalarını ciddi olarak tehdit eder bir sonucu olduğunu yaşayarak görmeye başladık. Ancak bu teknoloji sadece bu kadar ile kalmıyor. Veri saklama, veri aktarımı, sağlık, finans sistemlerine pek çok alanı içeren pek çok alanda devrim başlatmak üzere binlerce proje devreye sokuldu. Bu yeni ağlara dahil olmayan veya olamayan hiçbir bilişim sistemi dünya için artık geçerli bir teknoloji olmayacak.

Sadece bu projeler hemen aklıma gelenler. Hayatımızı kökten değiştirecek bilişim, fizik, kimya, sağlık ve diğer alanlarda onlarca proje daha gelişmiş ülkeler tarafından geliştiriliyor.      

Peki Türkiye bu işlerin neresinde? Açıkçası birkaç iyiniyetli çaba haricinde hiçbir yerine yokuz. Bu araştırmaları yapan ülkeler ile ara o kadar çok açılıyor ki kozmetik çabalar ile durumu saklamak bir süre sonra imkansız hale gelecek. Ülke olarak bırakın bu teknolojiler ile ilgilenmeyi daha bazılarını ismini dahi bilmiyoruz. Pandemi ile beraber berbat seviyesinden facia seviyesine gelen eğitim sistemimiz de bu gelişmeleri takip edecek insanları yetiştirebilecek durumda değil. Bu gidişatı radikal bir çaba ile değiştiremezsek, ülkemizi tanımlarken o çok severek kullandığımız “gelişmekte olan ülke” tanımını kısa zaman sonra “hiç gelişmeyecek ülke” olarak kullanmak zorunda kalabiliriz. Sağlıklı günler dilerim.