Türkiye’de emekli ve hak sahibi sayısı 15,9 milyonu aştı. Bu, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 18,5’ine denk geliyor. Ancak emeklilere ayrılan kaynaklar artmak yerine azalıyor. Rapor, yalnızca gelirlerin düşmediğini, aynı zamanda emeklilerin sosyal haklarının da sistematik biçimde budandığını ortaya koyuyor.
Her üç emekliden ikisi ya çalışıyor ya da iş arıyor
2002 yılında çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı yüzde 36,6 iken bu oran 2024 sonunda yüzde 65,7’ye çıktı. Yani her üç emekliden ikisi geçinemediği için yeniden işgücüne dönmek zorunda kalıyor. Düşük maaşlar ve güvencesiz iş ortamı, yaşlılıkta dinlenmeyi değil, yeniden çabalamayı dayatıyor.
Emekli maaşı artık asgari ücretin bile altında
2003 yılında ortalama emekli maaşı asgari ücretin yüzde 36 üzerindeydi. Bugün ise bu oran tersine döndü: 2025 itibarıyla ortalama emekli maaşı asgari ücretin yüzde 22 altında. Bu tablo, asgari ücretin altında bir gelirle ayakta kalmaya çalışan milyonlarca insanın yaşadığı zorlukları yansıtıyor.
GSYH’den emekliye ayrılan pay Avrupa’nın çok gerisinde
2002 yılında emekli maaşlarının kişi başı GSYH’ye oranı yüzde 46,4 iken 2025’te bu oran yüzde 29’a geriledi. Avrupa Birliği ülkelerinde emeklilere yapılan harcamaların GSYH’ye oranı yüzde 9,8 civarındayken, Türkiye’de bu oran yalnızca yüzde 3,7. Yani emekliye ayrılan kaynak bilinçli biçimde kısılıyor.
Rakamlar tabloyu açıkça gösteriyor
2025 ilk yarısı itibarıyla ortalama emekli aylığı: 17.252 TL
Ortalama işçi emekli aylığı: 17.089 TL
En düşük emekli aylığı: 14.469 TL
Emekli olup çalışan ya da iş arayanların oranı: %65,7
Bu rakamlar, emekliliğin artık bir güvenceden çok, bir geçim savaşı anlamına geldiğini kanıtlıyor.
“Sistem emekliyi taşıyamaz” iddiası çöktü
Sıkça dile getirilen “sistem bu kadar emekliyi kaldıramaz” söylemi de DİSK-AR tarafından çürütüldü. Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kapsamında çalışanlar sisteme dahil edildiğinde, aktif/pasif oranı 1.75’e ulaşıyor. Bu oran, Avrupa ortalamasının (1.5) dahi üzerinde. Yani kriz, emeklilerin sayısından değil, sosyal politikaların zayıflatılmasından kaynaklanıyor.
5510 sayılı yasa: Emekliliğin en büyük kırılma noktası
2008’de yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, emeklilik sisteminin çöküş noktası oldu. Aylık bağlama oranları düşürüldü, hesaplamada milli gelirle bağı kesildi. 2009-2024 yılları arasında SGK’ye yapılan bütçe transferleri, hem toplam bütçedeki pay hem de GSYH oranı açısından giderek azaldı. Bu da sorunun bir mali yetersizlik değil, tamamen kaynakların kimden esirgendiğiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Emekliye pay ayrılmaması teknik değil, siyasal bir tercih.
Kamu sözleşmelerinde emekliler yine dışarıda bırakılıyor
1 Ağustos’ta başlayacak kamu sözleşme görüşmeleri, memur emeklileri için kritik önemde. Ancak geçmiş örneklerde olduğu gibi, bu yıl da emeklilerin taleplerinin masaya gelmemesi bekleniyor. Rapor, emeklilerin sürekli olarak karar süreçlerinin dışında bırakıldığını ve bu durumun temel hak ihlali olduğunu vurguluyor.
Emeklilik değil sefalet: İşte DİSK-AR’ın önerileri
Raporda, yaşanan tabloyu düzeltmek için bir dizi somut çözüm önerisi de sunuluyor:
En düşük emekli aylığı, asgari ücret düzeyine çıkarılmalı.
Aylık artışları, TÜİK değil, gerçek hayat pahalılığına göre belirlenmeli.
5510 sayılı yasa iptal edilmeli.
Emeklilere sendika ve toplu sözleşme hakkı tanınmalı.
Emeklilik, yeniden çalışmaya zorlayan bir mekanizma değil, onurlu bir yaşamı güvence altına alan bir sosyal hak haline getirilmeli.