Ali Haydar KARA (DİSK/Genel-İş İzmir 5 Nolu Şube Başkanı)

Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında yapılan araştırmalara göre, son bir yıl içerisinde geçim şartlarının kötüleştiğini söyleyenlerin oranı % 53.5 olurken, Türkiye’de en büyük sorunun ekonomi ve işsizlik olduğunu söyleyenlerin sayısı da % 50’ye ulaşmıştır. Yine yapılan araştırmalarda, AKP ve Saraya oy verenlerin % 39’u da geçim şartlarının kötüleştiği görüşündedir. Türkiye’de en zengin 100 kişi, toplamda 100 milyar dolar servete sahip iken, kalıcı ve geçici milyonlarca işsiz ve aileleri üç kuruşla geçinme mücadelesi vererek açlığa mahkum edilmektedir. Saray ve Cumhur İttifakı pandemi sürecinde işçileri, sağlıkları ve hayatları pahasına çalıştırmaya devam etmiştir. Vaka sayısındaki kısmi azalma ile kısıtlı önlemleri kaldıran hükümet, Mayıs ayından itibaren hızlı bir normalleşme sürecine geçerek, Bankaların ve büyük şirketlerin karlarının artması için ekonominin neredeyse tüm sektörlerini açmıştır. Sarayın bu cani politikasının etkisi kısa sürede günlük vaka sayısındaki hızlı artış biçiminde kendini göstermiştir. 700’lere kadar inen günlük vaka sayısı yeniden 1000’in üzerine çıkmıştır. Hükümet yetkilileri kendi cani politikalarını gizlemek için insanları kişisel önlem almamakla suçlarken, halk içinde hükümetin salgın karşısında izlediği politikalara yönelik öfke büyümüştür. AKP ve ortakları pandemiyi kendi kasasına devasa meblağlar aktarmak ve işçi sınıfına yönelik toplumsal saldırılarını yoğunlaştırmak için fırsata çevirmiştir. Bu önümüzdeki dönemde de başta ülkemiz ve Dünyada, sınıf mücadelesinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Korona virüs salgını nedeniyle 144 bin işyeri kapatılmış, bu işyerlerinde geçici ve kalıcı olmak üzere 10 milyon emekçi işsizliğe mahkum edilmiştir. Mesala, kuaför ve berber çalışanlarında işsiz kalanların sayısı 504 bindir, AVM’lerde 500 bin, kafe ve kahvelerde yaklaşık 259 bin, okulların kapatılması ile kantinlerde çalışan 150 bin kişi, lokanta ve restorantlarda 1 milyon 500 bin kişi, motorlu kuryelerde çalışan 500 bin, gündelik işlerde, seyyar satıcılıkta ve tarım sektöründe işsizlik 3.5 milyona ulaşmıştır. TÜİK ise pandemi sürecinde işsizliği 0.2 puan düşürerek % 12.8 olduğu yalanına başvurmuştur. TÜİK böylece bir sıkandala daha imza atmış, pandemi sürecinde hiç işsizlik yaşanmadığını söylemiştir. Genç işsizlik oranının % 30’lara geldiğini, geniş tanımlı işsizliğin ise 17 milyon 722 bine ulaştığı gerçeğini görmezden gelmektedir. Dünya genelinde pandemi ile birlikte olağanüstü koşullar yaşanır iken tüm ülkelerde kitlesel işsizlik görülürken, Türkiye’de kimsenin işsiz kalmadığı, hiçbir işyerinin kapanmadığı yalanı TÜİK tarafından bildirilmektedir. Oysaki, istihdamdaki yaşanan bu deprem herkes tarafından bilinmekte, Dünya ülkeleri işsizlik gerçeğini görmezden gelmek yerine, işsiz kalan halkına ekonomik destek bütçeleri ayırmakta iken bizim ülkemizde ise dibe vuran ekonomik çöküş ve yanlış politikalar nedeniyle halkına, emekçisine, emeklisine ve küçük esnafa sadece sabır ve dua etmesi söylenmiştir. Diyanet tarafından halka yoksulluğun Allah’a yakınlaşma olduğu söylenmiştir. Bu süreçte iş bulma süreleri uzanmış, 3 milyondan fazla emekçinin iş bulma umudu kalmamıştır. AKP hükümeti korona virüs salgını ile birlikte, işçiler arasında artan toplumsal öfkeyi sınırlamak için patronlara işten çıkarma yerine, kısa çalışma ödeneği ve emekçilere ücretsiz izin verme imkanı sağlayarak işçilerin primleri ile toplanan işsizlik fonundan karşılanması sağlanmıştır. Türkiye’de bugüne kadar 3.5 milyon kişi kısa çalışma ödeneğine başvurmuş maalesef ki müracaat edenleri tamamı asgari ücretin yarısı kadar olan bu ödenekten bile faydalanamamıştır.

Tüm bu yazılanlardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye salgınla birlikte ekonomik krizi en acımasız şekliyle yaşamaktadır. Düşük üretim, cari açık, dış borç ve yüksek seviyelerdeki kur artışı Türkiye ekonomisini yönetemez hale gelmelerine sebep olmuştur. Bu da yetmezmiş gibi işsizlik fonunda yaptıkları gibi, şimdi de işçinin kıdem tazminatına göz dikme teşebbüsüne girişmişlerdir. Ancak işçi sınıfı asla ve asla kıdem tazminatını Saray ve AKP hükümetinin kirli ellerine teslim etmeyecektir. kıdem tazminatı işçinin geleceği, iş güvencesidir ve bedeli ne olursa olsun asla ve asla vazgeçmeyeceğiz. Mücadelemiz tüm kararlılığımızla devam edecektir.

İşçilerin kurtuluşu kendi ellerindedir. Ve bir kez daha görülmüştür ki işçi sınıfı kendi haklarını kendi mücadelesi ile kazanacaktır. Bunun için de direngen mücadele hattını ilmek ilmek örnek zorundayız.

Tek adam rejiminin demokrasi ve emek kazanımlarına yönelik saldırılarını önlemenin yolu, emekçilere düşmanlığı bir kez daha gözler önüne serilen neoliberal sisteme temelden karşı çıkan ortak bir mücadeleye emekçilerin katılmasından geçiyor. İşçilerin, emekçilerin sağlığı patronların kârından asla önemli değildir.

Neticede üretimin çarkı evde kalamayan sınıfın elindedir. Devletin duymadığını makineler duyar, bantlar duyar, tezgahlar duyar, bilgisayarlar duyar, şalterler duyar. Sonra patronlar da onların temsilcisi Saray ve işbirlikçileri de duymak zorunda kalır. Evde kalamayan sınıf esnememeli, açlık ve salgın cenderesinde ezilmeyi reddetmelidir. Eğer ki hala bizleri duymamaya devam ederlerse, zulmünü arttırırlarsa da bu sefer sonu işçi sınıfının ellerinden olacaktır.