Serap YILMAZ / DİSK Genel İş İzmir 3 Nolu Şube Mali Sekreteri

Kadınlar bir toplumun ön planda olmayan fakat toplumun ilerlemesinde önemli etkileri olan üyeleridir. Bir toplumda kadın ne kadar etkin ve üretkense toplum o kadar gelişmiştir. Çalışma hayatında kadının yer alması toplumsal ve ekonomik kalkınma sürecinde, insanın ve insan emeğinin özgürleşmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda kadınların çalışması toplumsal statülerinin yükselmesi bakımından da gereklidir. Dolayısıyla toplumsal ve ekonomik kalkınma sürecinde kadınların etkin biçimde yer alması, kadınların işgücüne katılımının ve istihdamının artırılması, bireysel ve toplumsal açıdan sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirile bilmesinde önemli bir unsurudur. Bu çerçevede kadın istihdamının artması, kadın yoksulluğunun önlenmesi, haneye giren daha yüksek gelir ve daha iyi yaşam standartlarına kavuşmak anlamına gelir.

Türkiye’de toplumsa l yaşam biçimi büyük ölçüde erkeğin eve gelir getirdiği, tek kazananla aile modeline dayanmaktadır. Buna kararın, ekonomide sık tekrarlanan krizler nedeniyle erkeğin işsiz kalma ihtimali de çok yüksektir. Ayrıca, sadece işsizlik nedeniyle değil, iş kazaları, hastalık ve iş göremezlik gibi durumlarda da tek kazananlı haneler yoksulluğa itilirler. Bugün tüm dünyada yoksullukla mücadele stratejileri arasında, tek kazananlı hane modelinin yerine çift kazananlı hane modeli teşvik edilmeye çalışılmaktadır. Kadının istihdama katılmasıyla çift kazananlı hane modeline geçilmesi, kadınların ev içinde daha çok söz sahibi olma imkânını artırırken, hanenin gelir düzeyini yükseltecek; kadınların, yaratıcılıklarını, becerilerini ve yeteneklerini geliştirecek, yoksulluk riskini azaltacaktır. Kadınların kendilerine ait gelirlerinin olması ekonomik bağımlılıklarını azaltacaktır. Aynı zamanda kadınların karşı karşıya kaldığı, aile içi şiddet ve taciz, ekonomik şiddet, erken evlenme, erken doğumlar gibi konularla baş edebilmelerine de yardımcı olacaktır. Ev içinde her gün tekrarlanan rutin işlerle uğraşmak onlara durağan bir yaşama mecbur bırakarak potansiyellerini sınırlamakta iken istihdama katılımları yeteneklerini, ilgi ve yaratıcılıklarını açığa çıkarma fırsatı verecek ve bu fırsatları başkalarıyla paylaşabilme imkânı sağlayacaktır.

Kadınların iş yaşamına katılmasıyla toplumsal hayatta daha fazla yer alıyor olması cinslerin sosyal yaşamda birlikte var olma durumunu güçlendirecek, güç dengelerini kadının lehine dönüştürecektir. Aile hayatı eşitler arasında daha demokratik ve özgürlükçü bir birliktelik olacaktır. Birlikteliklerin, maddi koşullar ya da mağduriyet gereği değil, sevgi ve saygı içinde yaşanması, insanı ve toplumu güçlendirecek bir olgudur. Türkiye’de düşük olan kadın istihdamını artırmak için, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren, devlet tarafından politikalar üretilmesine ve özel sektör ile sivil toplum kuruluşları tarafından projeler uygulanmasına rağmen,kadınların işgücüne katılım oranları giderek düşmektedir. Kadınların ekonomik sisteme dahil olarak kazandıkları konum henüz dünya çapında yaygınlık kazanmamış ve gelişmiş ülkeler ile sınırlı kalmıştır. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler karşılaştırıldığında göze çarpan faktörlerden bir tanesi kadınların işgücüne katılımıdır. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadınların işgücüne katılma oranları göreceli olarak daha düşüktür. Türkiye’de kadınların genel istihdam yapısı içerisindeki yeri olması gereken konumdan oldukça uzaktadır. Nüfusun yarısından fazlasının (yüzde 50.3) kadın olmasına karşın istihdam edilenlerin oranı sadece yüzde 24’tür.