Hazırlayan/ Serdar ÇELENK

Dünyada turizmi kişi sayısı anlamında sınırlamaya çalışırken, biz de turizmimizi ucuz ve kitle turizmi üzerine kuruyoruz. Bunu 20 sene once söyleselerdi, adamın arkasından sopa ile kovalarlardı. Dünya değişim içinde. Turizmin bundan farklı olmasını kimse bekleyemez. Turizm de değişiyor. Beklentiler, yöntemler, sistemler de değişiyor. Geçtiğimiz yıllarda turizm terminolojisine yeni bir sözcük girdi : “Overturizm”, İngilizcede “overtourism”, almancasına da “übertourismus” diyorlar. Kısacası gereğinden fazla turizm demek yani…

Turist haddini aşmasın

Turist demek misafir demek. Misafir sizin evinizin düzenini bozmayacak, işinizi aksatmayacak şekilde size ziyarete gelir. Ekonominizi bozarsa olmaz. Düzeninizi bozarsa o da olmaz. Tamam gelir getiriyor da, sizin yaşamınızı alt üst ederse, üstelik faydası size değilde, tanımadığınız kişilere olursa, bu çekilmez olur. Demek turist turistliğini bilecek. Avrupa’da başlayan bu hareket hızla dünyaya yayılıyor. Kentlerin yönetimleri, halkın istekleri doğrultusunda bazı kurallar, hatta yaptırımlar getiriyor. Örneğin Hollanda artık turist istemiyor. Ülkenin turizm kurulu, turistlerin ziyaret ettiği yerleri bozduğu gerekçesiyle, bundan sonra turistik tanıtım filmi ve reklam yapmayacaklarını duyurdu. Herkes turizmi kurtarıcı sektör olarak görmüyor. Bazı yörelerin sakinleri, fazla turist gelmemesi için çeşitli önlemler alıyor. Amaç, doğal veya tarihi miraslarını koruyabilmek. Fiyatların aşırı yükselerek, yörenin sakinlerini zor durumda bırakmasını önlemek. Eskiden kentler, turist çekmek için uğraşıp dururlardı. Bizim hala yaptığımız gibi. Özellikle tarım ve endüstrinin olmadığı yerleşim birimlerinde tek gelir kaynağı turizmdi. Ama artık turist istemeyen kent, ülke ve yörelerin sayısı giderek artıyor. Çünkü dikkatsiz turistler, tarihi dokulara zarar veriyor.

Kimler İstemiyor?

İtalya’da Cinque Terre kasabasını yılda 2.5 milyondan fazla turist geziyor. Ama "Beş Toprak" anlamına gelen bölgenin yıllık turist sayısını 1.5 milyonla sınırlandırdılar. Çünkü kasabanın kapasitesi bu kadar turisti kaldıramıyor. Öte yandan bembeyaz evleriyle bir rüya alemini andıran Yunanistan’ın Santorini adası da limana gelen gemilere sınırlama getirdi. Kaliteli bir hizmet veremek ve çevremizi korumak adına günlük turist girişini 8 bin ile sınırladı. Mağaraları ile ünlü Çin’de Mogao Grottoes de kalabalık turist gruplarının çevreye zarar verdiğini fark ederek, turist sayısını günde altı binle sınırlandırdılar. İspanya’nın en önemli turistik kentlerinden Barselona bu konuda ilk bayrak açan şehirlerden biri. Barselona'da son bir yıldır, otel inşa etme izni verilmiyor. Eylemciler “Bilinçsiz turist istemiyoruz, onlar evlerine dönüyor, dertleriyle biz uğraşıyoruz” diyorlar. Pankartlarda sık görülen sloganlar : “Benim evim senin evin değil” “Bilinçsiz turist istemiyoruz” “Barselona satılık değildir.”

Turizm karşıtlığının yaşandığı en turistik kent de Venedik. Burada yaşayan İtalyanlar dev gezi gemilerinin limana girişini protesto eden gösteriler yapıyorlar. Ana karayı saymazsak 117 küçük ada üzerine kurulu kentin halkı gemilerinin gelmesini ve turistleri istemiyor. Her gün en az 80 bin turistin geldiği Venedik’te binaların çökmeye başlaması, kanalların aşırı kirlenmesi ve Venedik’in sular altında kalması halkı ayaklandırmış durumda. Nefes kesen coğrafyası, yanardağları, akarsu ve gölleri ve kuzey ışıklarının görsel şöleniyle İzlanda eşsiz bir ada. Onlar da turist hareketinden tedirginlik, halkın bilinçlenmesine parallel olarak artıyor.

Sürdürülebilirlik

Turistik yörelerin halkları turizmin olumlu olduğunu düşünmekle birlikte, bu pozitif durumu devam ettirmek için iyi bir planlama ve sürdürülebilirlik olması gerektiği düşüncesinler. Gerçekte de öyle. Eğer vahşi kitle turizmi olmasa, turizm sınırlı ölçüler içinde ülkenin tüm bölgelerine yayılsa, turizm gelirleri bir kaç kişinin elinde toplanmak yerine, tabana, halka yayılsa tabii ki turizm sürdürülebilir olur. Çevreye, yerel kültüre, tarihi eserlere zarar vermez. Turizmin genel planlaması yapılırken kurallarının konulması, kırmızı çizgilerinin çekilmesi gerekli.

Çevre bozulmamalı

Geçtiğimiz yıl kurduğumuz, benim de başkan yardımcısı olduğum Uluslararası Sürdürülebilir Turizm Derneği de tam sürdürülebilir turizm hedefine odaklanmış durumda. Ülke turizminin sürdürülebilirliği yani doğru bir şekilde devam edebilmesi, devlet ve turizmciler tarafından uygun şartların oluşturulabilmesi ile ilgilidir.

“Nedir ki bu şartlar?” diyecek olursanız; Öncelikle yaşadığınız doğal çevreye gözünüz gibi bakacaksınız. Onun zarar görmesine asla izin vermeyeceksiniz. Bu öncelikle bizim, bu ülkenin vatandaşları için zorunlu bir şart.

Kültürel çevrenizin bozulmasına da izin vermeyeceksiniz. Yerel kültürel değerler en büyük zenginliğimizdir. “Globalleşme” gibi safsatalara inanıp, yerel değerlerimiz yerine, bize yabancı kültürlerin uygulayacısı olmayacaksınız. Turist zaten bildiğini görmeye, hergün yediği yemeği yemeye gelmiyor ki. Kendinde olmayanı görmek, deneyimlemek için geliyor.

Turizmin sürdürülebilir olmasının çok önemli bir koşulu da “adil gelir dağılımı”dır. Eğer her şey dahil sistemi ile gelen turistleri otellerin yüksek duvarları arkasına hapseder, “rabbena hep bana” derseniz, bu da turizmi sürdürülebilir kılmaz. Turizm gelirinin tabana yayılması gerekir ki, halk bundan sebeplensin ve turizmin faydasını görsün.

Nereden nereye ?

Türkiye’de turizm olgusunun başladığı 60’lı yıllarda herşey güllük gülistanlıktı. Doğa zarar görmemiş, heyhula oteller henüz dikilmemiş, yeme-içme keyifli ve herşeyden once doğal. Az da olsa turizm geliri tabana yayılıyor. Turistler mutlu, onlara hizmet edenler ve bundan sebeplenenler mutlu. Birkaç milyonla sınırlı turist sayısı ile gelenlerin çevreye bir zararı da söz konusu değil. İnsanın doymayan para hırsı, turizmdeki güzel parayı keşfetmesi uzun sürmedi. Seksenli yıllarda başlayan hoyratça gelişme, günümüze değin ivmelenerek devam etti. Kitle turizminin ivme kazanması ile daha çok otel, daha geniş yollar, daha büyük hava alanları, daha çok taşıma araçları gerekti. Dışardan bakınca olumlu gibi görünen bu durum turist sayısının sürekli artması, turizmin SÜRDÜRÜLEMEZ hale gelmesine adım adım yaklaşması sonucunu getirdi. Demek ki, turizmi doğru planlayacak olursak, katma değeri yüksek turizm yaparsak, kitle turizmi yapmazsak, çevremiz ve vatandaşlarımız zarar görmez. Hiç kimse de turistleri kovmaya kalkışmaz. Tercih bizim.