Narkotikçilerin kaderiydi...
Üç ay, gece gündüz yemeden içmeden, hatta bir çoğu eve bile gitmeden çalıştılar.
Aracılar kondu, buluşmalar ayarlandı, isimler belirlendi, yol kameraları kuruldu.
Uzmanların deyimi ile, tereyağından kıl çeker gibi tamamlandı...
Ne uykusuzluk kaldı, ne de yorgunluk.
Binlerce uyuşturucu hap (vatandaşın bildiği adıyla ecstasy) sokaklara düşmeden yakalanmış ve önemli bir başarıya imza atılmıştı.
Sevinçlerine diyecek yoktu...
Evraklar hazırlandı.
Sanıkların ifadeleri tamamlandı ve iş adalete havale edildi.
Açılan davada verilecek ceza ile özellikle de gençlerimiz önemli bir tuzaktan kurtulmuş olacaktı.

***

Gel zaman, git zaman,
Yakalanan hapların incelenmesi için, laboratuvara gönderilmesi gerekiyordu.
Gitti de...
İşte ne olduysa ondan sonra oldu...
Emniyet laboratuvarı yakalanan maddelerin uyuşturucu olduğuna dair raporu verdi ama binlerce uyuşturucu hap bir daha ortalarda görünmedi.
Şaka değil...
Binlerce uyuşturucu hap kaybolmuştu.
Hem de emniyetten...

***

Peki ne oldu dersiniz?
Hiç...
Hem de koca bir hiç...
Önce olay emniyetin üst düzey yöneticilerinden uzunca bir süre gizlendi.
Mızrak çuvala girmiyordu, bir süre sonra duyuldu.

***

Bir gün mesai sonrası başmüdür tepedekilerle toplandı.
Ne yapılacağı tartışıldı.
Narkotikten sorumlu müdür ayağa kalktı.
“Bu işin tek sorumlusu benim. Sonuçta benim şubemde böyle bir olay yaşandı. O yüzden buyrun istifamı sunuyorum” dedi.
Uzun bir sessizlik oldu, başmüdürün sözleri sessizliği bozdu.
“Bu ne beceriksizlik bir emanete sahip çıkamadınız, ne yapın edin bulun” dedi.
Tartışmalar yeniden başladı.
Ve karar verildi.
Uyuşturucu hapların korunması ve saklanmasıyla görevli iki memur bu işten sorumlu olmalıydı.
Yani iki kurban gerekliydi.
Aynen öyle yapıldı.
Duygu ve Cafer bu işin sorumluları olarak belirlendi ve soruşturma açıldı.

***

Büyük bir gizlilik içinde yürütülen operasyon sonucu ele geçirilen binlerce uyuşturucu hap ise hala ortada yoktu.
Peki ne olmuştu?
Kısa süre sonra anlaşıldı.
Emniyetin torbacı diye isimlendirdiği sokak satıcılarından haber geldi.
Uyuşturucu haplar yeniden sokağa dönmüştü.
Üstelik pazarlandığı yerler de korkunçtu.
Atatürk Anadolu Meslek Lisesi ve İbni Sina Anadolu Meslek Lisesi civarı...
Üstelik sokak satıcıları işin kolayını da bulmuştu.
Uyuşturucuyu pazarlarken, “Bunlar çakma değil, polis garantili” diye reklam yapıyorlardı.
Onca polisin aylarca uykusuz kalmasına neden olup,
Haftalarca hazırlığı süren koca bir operasyon,
Sonuçta korunmak istenen yüzbinlerce genç için,
Yeniden tehdit olmuştu.
Bütün suç, iki garip memurun üzerine yıkılarak üstelik...

***

İşte bu yüzden atalarımız “işi ehline verin” demişler.
Siz koca polis teşkilatını,
Paralelci, eşkenar üçgenci diye böler parçalarsanız,
Elinize kala kala böyle yamuk işler kalır...