Ege kıyıları, Ege suları, kurtuluşu Yunan adalarına varmakta gören çaresiz insanlar için birer ölüm tuzağı.
Bir süredir, Çeşme'de yaşayan bir grup gönüllü, son derece iyi niyetli çabalarla Sakız'a geçmek isteyen mültecilere yardım taşıyor.
Her gün bıkmadan, usanmadan.
Çeşme'nin sert rüzgarına karşı konumlanmış metruk binalarda kalan ailelere yiyecek, giyecek, battaniye yardımı götürüyorlar.
Allah hepsinden razı olsun.
Kendilerine elimizden gelen desteği vereceğiz tabii ki.
Fakat...
Bu sivil yardımlar konusunda sosyal medya hesapları üzerinden yapılan paylaşımlarda bazı kişilerin "Nerede bu belediye? Bu insanlara neden yardım yapılmıyor?" dile feryat ettiklerini görüyorum.
Arkadaşlar duyarlı olacağız diye de saçma sapan isyanlara kalkışmayın.
Mültecilere barınma ve yemek sağlamak belediyelerin asli görevi midir?
İnsani görevdir dersen ona amenna... Ama bu insancıklara kapıları kim açtıysa asıl hesabı onlara sormak gerekmez mi?
İşi daha da ileri götürüp "Bu gariplere iş imkanı sağlansın" diyen çiçek çocuklar da var.
Bu ülke kendi garip insanlarına layıkıyla baktı, işsiz kimse kalmadı, sosyal güvence, sağlık, eğitim konusunda her vatandaşıyla tek tek ilgilendi, de, iş şimdi mültecilere iş imkanı sağlamaya mı geldi?
Bu sorun tam bir kördüğüm.
Türkiye başına, kolay kolay çıkaramayacağı bir çorap geçirdi. Geçirildi.
Bizler, sivil halk olarak elimizden geleni yapacağız belki, insan olmanın gereği...
Ama bunun sonu nereye gidecek, bu dram nasıl bitecek, içim ürperiyor ya 'barış' yoksa!

NASREDDİN'İ ORAYA NİYE DİKTİN?
Bornova'yı, hava limanını Çeşme otobanına bağlayan yolu her geçişimde o Karabağlar Belediyesi'nin önündeki garabetini gördükçe ensemdeki tüyler ayağa kalkıyor.
Şu korkunç Nasreddin Hoca şeyi.
'Şeyi' diyorum, çünkü ona başka bir tanım bulamıyorum.
Heykel falan deyip de heykel sanatına hakaret etmek istemiyorum.
Tamam Nasreddin Hoca'yı seviyoruz, o bizim değerimiz, kıymetini bilelim vs. vs.
Burayı geçin, saydıklarım zaten böyle.
Ama Allah aşkına İzmir'de yaşamamış, İzmir'le alakası olmayan bir zatın, üstelik de böyle dev ve estetik yoksunu bir şeyinin dikilmesinin nedenini biri bana izah etsin!
Oraya dikilen, Nasreddin Hoca'nın kemiklerini sızlatacak kadar kötü görüntülü o şeyden rahatsız olmayan birini duymadım ben.
Şehrin yöneticileri şehri güzelleştirmek için de vardır değil mi?
Peki böyle bir projeye nasıl onay verildi? Kaç para harcandı? Ve bir daha, bir daha soruyorum; İzmir'e Nasreddin Hoca'yı dikmek kimin parlak fikriydi ve sebebi neydi?
Ya da vazgeçtim cevap falan istemiyorum.
Aklıma Ankara'nın orta yerlerine dikilen robotlar, dinozorlar geliyor, beterin beteri var deyip susuyorum.

YAŞARKEN MEZARA KOYDULAR SENİ
Fazla para, fazla refah, fazla gelişmiş medeniyet seviyesi de iyi değil işte bak...
İnsan sorunsuzluktan bir takım sıkıntılara düşebiliyor.
Güney Kore'de bazı insanlar hayatın değerinin farkına varmak için, günün belli saatlerinde tabuta girip yatıyorlarmış.
Kendine cenaze töreni düzenleyen, sevdiklerine veda mektubu yazanlar bile varmış.
Bunu organize eden özel şirketler de.
Yıllık kişi başına düşen ortalama gelirin 30 bin dolar olduğu Güney Koreli dostlar biraz gelip burada yaşasalar, bak nasıl ülkelerine koşa koşa gidip toprağı öpecekler.
Yaşamın anlamına varmak ne demek!
Dünyanın en büyük 15. ekonomisine sahipsin, gelişmiş ülke statüsündesin ama yaşamın anlamını bulmak için hala yok tabut, yok sorunlara çözüm arayışı...
Bunlar hep arpa fazlalığı...