“Kendisine Atatürkçüyüm diyen insan... Madde bir, emperyalizme ve kapitalizme karşı koyar. Madde iki, uşak olmaz uşak!.. Ne Amerika’ya, ne Sovyetler’e, ne Çin’e, ne Avrupa’ya... Uşak olmaz, uşak! Madde üç, Kuvayi Milliye ruhuna sahip olur, emperyalizme ve kapitalizme karşı halkı örgütler.”

O; çok yıllar önce din referanslı gerici yapılanmayı, ülkeyi nasıl ele geçirdiğini anlatıyordu.

Rabıta ile başlayıp, “tarikat-emperyalizm-terör” ortaklığını yazıyordu, çeteleri ortaya çıkarıyordu; belgeleriyle! Çeşit çeşit cemaatlerin milli eğitime, orduya, polise, yargıya, üniversitelere sızdığını da! Sonunda da Cumhuriyetin, Atatürk’ün devrimlerini, tüm değerlerini yıkacaklarını da! Bunları yazdı; korkuttuğu “karanlık güçlerce” 28 yıl önce öldürüldü! Uğur Mumcu’nun kitaplarına bakın, neden aramızdan alındığının anlaşılacağı nettir!..

***

26 Ağustos 1962’deki ilk yazını bitirdiği tümceydi: “Herşeye Atatürk gücüyle ve Onuncu Yıl umuduyla başlayacağız.”

“İsterler ki susalım, isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın.
Bunun içindir ki, bizleri susturmak için her türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar.
Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz…”
Bu satırlar da; “Kalpaksız Kuvvacı” Uğur Mumcu’nun 4 Şubat 1981 tarihli Cumhuriyet’teki 'Gözlem' köşesinden.

***

Karanlık yıllarda bir gün Uğur Mumcu, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Kurthan Fişek, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne çağırıldı. “Hayatınız tehlikede” dediler, birer tabanca verdiler. Sordular: “Ne yapacağız bu tabancaları, tutmasını bile bilmeyiz. Nasıl kullanacağız?” “Öğreteceğiz,’ dedi polisler. Poligona geçtiler, atış talimi yaptılar. Poligondan çıktıktan sonra Uğur Mumcu meslektaşlarına şunu söyler hayli asılmış suratıyla: “Elin gazetecisine yazı yazmak için kalem, daktilo, mürekkep verirler, bize tabanca verdiler. Mermiye değil, mürekkebe ihtiyacımız var!”

***

Üretkendi. Binlerce yazı yazdı, kitaplar yazdı, TV’de programlar yaptı. Özgürlüğü, barışı, hukuku, çağdaşlığı, eşitliği savundu. “Araştırmacı gazeteciliğin rekoru kırılamayan 100 metrecisiydi! Karanlık hadiselerin, sorunların üzerine gidip, bilgisini/ belgesini toplar, belli bir sistematikle çözümleyeniydi!”
Emre Kongar Hocam’ın dediği gibi, bunları “halkın açık-seçik bilgisine” sunardı!

Bilimin ışığından şaşmadı. Her türlü tehdit, korku, baskıya karşı durdu; asla eğilip, bükülmedi. Katledildi!..

***

Uğur Mumcu…

Ve ismiyle hemen akla gelen: “Yüreğindeki Cumhuriyet...Zihnindeki Atatürkçülük...Üzerine titrediği hukuk devleti... Kalbindeki yurtseverlik...Beklediği ilkeli siyaset...Sevdası; onurlu ve yürekli gazetecilik...”

Bir bombalı saldırıda parçalanarak koparıldı bizden!

***

Adını, kısa süre önce İzmirlilerin koyduğu, körfezde nazlı nazlı seyreden “Uğur Mumcu” vapurundayım. “Dünyayla Söyleşen Şair” Ataol Behramoğlu’nun ona ithaf ettiği “Uğur’a Ağıt Değil, Övgü” şiirinden dizeleri okuyorum: “Günümüzde insan olmanın/Çok ağır bedeli var/Ya parçası olacaksın alçaklığın/Ya seni parçalarlar/Oysa insan olmak/Çoğalabilmektir başkalarıyla/İnsansın, birinin canı yanarken/Senin de canın acıyorsa/Bir bombayla canına kıyılan/Çoğalmasını bilen biriydi/Daha az Uğur Mumcu’yduk dün/Daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi.”

Daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi. Daha çok!..