Bugün sizlere, henüz son perdesi yazılmamış trajik bir “oyun”dan söz etmek istiyorum!

BİRİNCİ PERDE

Bundan 20-30 yıl önce bilim kurgu filmlerinde görüp 'yok canım bu kadarı da olmaz' dediğimiz şeylerin hızla gerçekleştiği teknoloji çağı yaşanmaktadır. Dünya artık insanoğluna yetmemektedir, Mars'ta koloni kurma çalışmalarında sona yaklaşılmış, hatta rezervasyonlar alınmıştır.

Böylesine baş döndürücü bir çağda, gözle görülemeyen, tam olarak nasıl ortaya çıktığı bilinemeyen bir virüs tüm insanlığı esir almaya başlar. Aylarca ülkemize gelip gelmemekte tereddüt eden virüs, nihayet Mart ayında teşrif eder. Önlemler, yasaklar birbirini izler. İnsanlar günlerce evlerine kapanırlar. Birçok işletmenin kapısına kilit vurulur. Sonra sermaye sahiplerini ayakta tutabilmek için tedbirler gevşetilir. 'Ulusal çıkarlar' gözetilerek uzun süre yanlış bilgilendirilen halk da tedbirlere çok riayet etmez ve tüm toplum virüsün pençesine düşer. Erk sahipleri bakarlar ki bu iş böyle olmayacak, gerçek rakamları açıklamaya ve kısıtlamaları yeniden uygulamaya karar verirler.

İKİNCİ PERDE

Virüsle mücadele kapsamında insanların birbiriyle temaslarını önlemek için tiyatroların, sinemaların, eğlence mekanlarının kapısına kilit vurulur. Gelin görün ki, yasak kararını verenlerin aklına kendi himayelerinde bulunan Devlet Tiyatroları gelmez. Kendi imkanlarıyla ayakta kalmaya çalışan özel tiyatrolar perdelerini açamazken Devlet Tiyatroları oyun sahnelemek, hatta turneye gitmek zorunda bırakılır. Oyuncular, teknik ekip, izleyiciler ve onların temasta olduğu kişiler adeta ateşe atılır.

ÜÇÜNCÜ PERDE

Devlet Tiyatroları Genel Müdürü'nde de bu virüse rastlanır. Müdürün eşi de oğlu da bu durumu gizlerler. Müdürün oğlu aynı zamanda kariyer basamaklarını “hızla” tırmanan bir oyuncudur ve İzmir Devlet Tiyatroları'nda çalışmaktadır. Bu yetenekli gencimizin Karıncalar / Bir Savaş Vardı oyunu prömiyer yapacaktır. Oğlunu sahnede izlemek isteyen annesi, virüs nedeniyle karantinada olan eşinin yanından kalkıp İzmir'e gelir, oğlu ile aynı evde kalır. Oyun sahnelenir. Nedense yetenekli oyuncumuz ertesi gün test yaptırma gereği duyar. Ve tabi ki virüslü çıkar. Bu haberin duyulması ile oyunun teknik ekibi kendi imkanları ile test yaptırır. Tam 19 tiyatro emekçisinin testi pozitif çıkar. Bu 19 kişiden biri olan, ülkenin en başarılı sahne ve kostüm tasarımcılarından Ali Cem Köroğlu virüs nedeniyle Ankara'da yoğun bakıma alınır ancak hayata tutunamaz. Devlet Tiyatroları'nın oyun sahneleme ısrarı, ihmalleri, vurdumduymazlığı Ali Cem'i yaşamdan koparır.

Gelişmeler üzerine lütfedip DT'nin kapısına kilit vurulur. Ama olan olmuştur. Bir can kaybedilmiş, onlarcası da virüs ile başbaşa bırakılmıştır.

DÖRDÜNCÜ PERDE

Yürekli bir kadın çıkar ve Meclis'te, tüm bu sürecin müsebbiplerinin gözlerinin içine bakarak hesap sorar. Konuşmasında Bakan Yardımcısının, Devlet Tiyatroları Genel Müdürünün ve İzmir Devlet Tiyatroları Müdürünün görevden el çektirilmesi gerektiğini söyleyen CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “Bu konuşma bittiğinde hemen telefonu kaldırıp bunu yapmanızı istiyorum. Gün sonuna dek; ihmal cinayetinde en küçük bir sorumsuzluğu olan tüm bürokratların açığa alındığız ve çok ciddi bir soruşturma açtığınız haberini bekliyoruz. Ali Cem Hoca’nın canının hesabını vermeden kimsenin bu işten kurtulamayacağını tüm Genel Kurul’un önünde, tüm DT sanatçıları adına taahhüt ediyorum!” der.

***

Bu perde burada kapanmıyor. Sera Kadıgil’in taleplerinin altına imzamı atıyorum ve süreci takip ediyorum.