Sevgili okurlarım, ilahiyat profesörü Niyazi Kahveci'nin bir tespitini çok değerli buldum. Profesör Dr. Niyazi Kahveci şöyle diyor:

"Bu ülkede en çok satılan, en çok satın alınan fakat hiç kullanılmayan tek şey dindir." 

Bu tespite katılmamak mümkün değil. Evet, din insanın kutsalıdır. Din, satın alınacak bir  şey değildir. Bunu satın alan bir halk varsa o halkta bir problem vardır. Bunu satın alan halkın zihin yapısında bir problem vardır. Zihin yapısı problemli olan halk, dini satanların buyruğu altında biat eden ve ezilen zavallılardır. Dini siyasete karıştıran, bilimden ve akıldan uzaklaşan bir devlet,  çökmeye ve yıkılmaya mahkumdur. Tıpkı Osmanlı’nın çöküp yıkıldığı gibi. Devlet, akıldan saparsa, bilimden koparsa bunun faturasını ağır biçimde millet öder. 

***

11 ilimizde gerçekleşen asrın depremi, hepimizin içini yaktı, yüreğimizi sızlattı. Binlerce vatandaşımızı kaybettik. Binlerce vatandaşımız yaralandı ve sakat kaldı. Binlerce vatandaşımız evsiz ve barksız kaldı, yuvalar yıkıldı. Bunun sorumlusu kimdir acaba? Bunun sorumlusu, devleti akılla, bilimle yönetemeyen siyasal iktidardır. 

Ne yazık ki, bizim toplumumuz her şeyi çabuk unutuyor. Bu asrın felaketi deprem de yarınlarda çabuk unutulacak. Biz, millet olarak galiba hiç akıllanmayacağız. Bu felaketlerden ders çıkarmayacağız. Bakın bundan tam 350 yıl önce Alman filozof Hegel, dinin devletle birleşmesi sonucunda ne kadar ölümcül sonuçlar olacağını görmüş ve söylemiş. Hegel diyor ki: "Devlet dinle birleştiği zaman, dinin kalıbına girer. Bundan bireyin kişiliğini, özelliklerini silen tanrısal devlet doğar. Despotizm doğar. Dinin devletle birleşmesi ölümcül sonuçlar doğurur." 

***

Sevgili okurlarım, insanın dindar olmasının hiçbir sakıncası yoktur. Dindar insanlara saygı duyarım. Atatürk, gerçek din adamlarına hep sahip çıkmıştır. Ancak, dindar olmanın yolu ahlaktan geçer, bilimsellikten geçer. Batılıların din ve mezhep anlayışları teolojiktir. Bizdeki din anlayışı ise tamamen siyasaldır. Batılılara gavur diyoruz. Ama dönüp gavur dediğiniz elin adamının, icat ettiği teknolojileri satın alıyor ve kullanıyoruz. Onların teknolojilerini satın almazsak ilk çağ insanı gibi yaşayacağız. Akıldan ve bilimden kopan toplumlar, dini afyon gibi kullanıyorlar ve din tacirliği yapıyorlar. Yazıktır, günahtır.

Devlet dinle birleştiği zaman, akıldan ve bilimden de kopar. Ülkemizin geldiği nokta tam da budur. Bakın bu ülke bir filozof bile çıkaramadı. Bu ülkenin bir felsefe akademisi bile yok. Felsefe derslerini okullardan kaldırdınız. Coğrafya gibi bir doğa bilimini okullardan kaldırdınız. Bakın Atatürk o kadar yüksek öngörü sahibi ki 1929 yılında liselere bir ders kitabı koydurtuyor. Kitabın adı, Kozmografya. Gök bilimi, yani astronomi kitabı. Atatürk, bu kitabı Profesör Dr. Ali Yar'a yazdırtıyor. Belki de bunu ilk defa duyuyorsunuz. Türkiye, bir tarım ülkesidir, diyoruz ama bu ülkede ziraat mühendisleri işsiz. Bu ülkede veterinerler işsiz. Türkiye, deprem kuşağı olan bir ülke, diyoruz ama ülkede jeoloji mühendisleri işsiz, Jeofizikçiler işsiz. Böyle bir akılsızlık olur mu hiç? Tarımdan koptuk, hayvancılıktan koptuk. Buğday ithal ediyoruz. Et hayvanlarını dışarıdan ithal ediyoruz. Bakın etin kilosu 240 liraya dayanmış. Bir kilo peynirin kilosu 180 lira olmuş. Sebze ve meyve fiyatları almış başını gitmiş. Bir kilogram ekmek 20 lira olmuş. Bu ülkeyi o kadar yoksulluk içine soktunuz ki çocuklarımızı etten, sütten, yumurtadan, meyveden, sebzeden mahrum ettiniz. Depremzedeler soğuktan donuyor, korunacak bir çadır bulamıyor, devletin Kızılay'ı çadır satıyor. Bu nasıl bir vicdansızlık.

El insaf yahu. Bu millete yazık değil mi?

Son söz: Efendiler, hepimizin kafasına yerleştirmemiz gereken tek şey, 21. yüzyılda dinsel düşünme diye bir şey yoktur. Çağımız, akıl ve bilim çağıdır. Çağımız felsefi düşünce çağıdır. Çağımız adalet, ahlak ve hakkaniyet çağıdır. Bu millet 21. yüzyılda bilime, adalete, ahlaka ve hakkaniyete hasret kaldı. Bilmem anladınız mı?