Haber/ Arzella Aktaş

Ayakkabı ustası mülteci Halil Akif, yaşadığı Kilis’te zanaatını yaparak hayatın zorluklarına göğüs geriyor. Türkiye'de sıradan bir hayata başladığını söyleyen Akif, savaşın günün birinde biteceğini umut ederek "Savaş bitse ve gelin deseler bir dakika bile burada kalmam. Doğduğum büyüdüğüm şehrimi özledim" diyor. Halil Akif (72), 2011 yılında önce iç çatışmalarla başlayan daha sonra bölgesel devletler dahil neredeyse tüm dünya devletlerinin dahil olduğu Suriye'deki savaştan hayatını, ailesini kaybetmemek için Türkiye'ye gelen mültecilerden biri. Kilis’te küçük bir ayakkabı yemenici dükkanı olan Halil, Suriye'deki savaşta çoğu aile üyesini kaybettiğini söylüyor. Bu kaybedişi "dört bir yana savrulmak" olarak tanımlayan Akif, şu an Kilis'te eşi ile hayat mücadelesi veriyor.

Sıfırdan bir hayat

Türkiye'de "sıfırdan bir hayat" başlattıklarını dile getiren Akif, bu tanımla Suriye'de aslında anlamak ve kendisi ile empati kurmak isyteyenlere şu mesajı veriyor: “Savaştan önce benim de en az sizin kadar bir hayatım vardı.”

Akif, geçmişine dair, özlem ve büyük bir hasret duyduğu toprağında evini, iş yerini bırakarak bir o kadar zorlu bir yolculuğa çıktı. Akif, hayatına dair detayları şu sözler ile aktarıyor: "Suriye'nin Halep şehrinde yaşıyordum. 10 çocuğum var. 7 kız, 3 oğlan... Savaş oldu. Evimi, dükkânımı bıraktım geldim. Türkiye’de her şeye sıfırdan başladım. Savaşın ilk yılından şimdiye dek Kilis'te yemeni ayakkabılarını yapıyorum. Kilis’teki ustamın adı Mustafa, ayakkabıcılığı ondan öğrendim. Çocuklarımın hepsi başka yerlere kaçıp gittiler. Türkiye’de kimsem kalmadı. Ben ve eşim Kilis’te kalmaya karar verdik."

Türkiye’de Suriyelilerinin çalışma hayatına katılmalarının önündeki en büyük engellerden birinin dil bilmemek olduğunu söyleyen Akif, Kilis'te uzun bir süre işsiz kaldığını ve bu durumun psikolojisini bozduğunu ifade ederek, "Ne yaparım, ne ederim diye düşündüm. Kendi mesleğim ayakkabıcılık. Çocukluğumdan beri başka bir şey bilmem, etmem. Yaşlıyım, kimse bana iş vermez. sonra kendi işimi yapmaya karar verdim. Eşimin desteğiyle küçük bir yer açtım. Türkçe bilmiyordum nasıl anlaşacağım buradaki insanlarla, esnaflarla, müşterilerle. Şimdi ancak kendimi ifade edecek kadar Türkçe öğrendim” diye konuştu.

Zanaat sahibiyim

“Suriye’de ayakkabı ustasıydım. Dükkânım, işim, işyerim vardı, işçilerim vardı. Buraya geldikten sonra yemenileri yapmaya başladım. Burda Türkler bunlara Kilis yemenisi diyorlar, bunları ben burada gördüm. Kimseden öğrenmedim ben zanaat sahibiyim. Gördüm elimden geleni yapıyorum. Benim işim Suriye’de daha zordu. Ben Suriye’de resmi ayakkabı yapıyordum. Buradaki yemeniler daha kolay bizim orada bu işler işten sayılmaz. Bizim işler daha zor, daha güzel, daha temizdi” diyen Arif sözüne şöyle devam etti: "Kilis’te yemeniler için derileri Gaziantep’ten alıyoruz ve işliyoruz. Satışlarımız ise hiç belli etmiyor. Bazen iyi sattığımız da oluyor, bazen hiç iş yapmadığımız günler oluyor. İşler durgun fazla iş yok burada, iş yaptığım adam o da yaşlı. Burada Türkiye’de emekli olmuş. Suriye’de emeklilik yok. Devlet işinde isen emekli olabilirsin. Kendi özel işinden emekli olamıyoruz."

Gece gündüz çalışıyorum

Çocuklarının sağlıklı, huzurlu bir geleceği olması adına gece güzdüz çalıştığını vurgulayan Akif, "Okula gitmedim. Ama çocuklarım okunsun diye çok çalıştım. Savaş tüm geleceğimizi elimizden aldı. Tek başıma gece, gündüz çalışıp çocuklarımın hepsini okuttum. Çocuklarımdan doktor var, mühendis var, kızlarımdan biri edebiyatçı, diğeri de İngilizce öğretmeni. Çocuklarım İngilizce ve Arapça biliyorlar. Çoğu akrabam Suriye'de. Hepsi de Halep’te Hülık’te herkes bizi tanır ve bilir. Şavaş bitse ve gelin deseler bir dakika bile burada kalmam. Doğduğum büyüdüğüm şehrimi özledim, arkadaşlarımı, dostlarımı özledim” dedi.

Yemeni'nin tarihçesi

Yemenicilere eski ismiyle ‘Köşger’, yemeni satanlara ise ‘Kavaf’, denilir. Köşger kelimesi Farsça 'Keşfger' kelimesinde gelmiş olup ayakkabı yapan anlamına geliyor. Yemeni ilk defa Yemen’de Yemen-i Ekber isimli biri tarafından yapıldığı için bu adı almış, buradan Halep’e oradan Kahramanmaraş, Diyarbakır, Gaziantep ve Kilis ilerine dağılmıştır. Tam tarihi bilinmemekle 600-700 yıllık bir tarihi olduğu tahmin edilmekte .

Hangi malzeme ve nasıl yapılıyor?

Yemeni yapımında alt tabanda manda ve sığır, yüzde keçi, iç astarda koyun, iç tabanda sığır veya keçi, kenarında ise oğlak derisi kullanılır. Taban ve saya adı verilen yüz olmak üzere iki parçadan oluşur. Önce kalıp, kösele üzerine konularak çizilir ve teber ile kesilir. Sonra yüz dikilir ve kalıba gerilir, bakır çivi ile çivilenir. Hazırlanan yüze ve taban köselesine yapıştırıcı sürülür, sağlam yapışması için çekiç ile dövülür. Yemeninin yapımında, ipliğin çürümemesi ve yemininin su almaması için mumlanmış pamuk ipliği kullanılır. Dikime hazır hale gelen yemeni kalıptan çıkarılıp kenar dikişi çekilir. Yemeni yapımında geçmişte daha çok siyah deri kullanılmıştır. Günümüzde doğal boyayla renklendirilmiş derilerin kullanımı ile çeşitli renklerde yemeniler üretilmektedir. Özellikle kadın yemenilerinde daha çok kırmızı ve gülkurusu kullanımı yaygındır. Kadın yemenilerinin yüzü genelde üç parçalıdır ve isteğe göre dikiş ile süslenir. Ayrıca kadın yemenilerine üç-dört parça kösele topuk yapılırken erkek yemenilerinden bazılarına tek parça kösele ökçe yapılır.