Haber/İhsan BİRGÜL
Diyadin, Ağrı'nın yedi ilçesi içerisinde en çok yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarına sahip ilçesidir. Mollakara köyündeki altın rezervleri de bu doğal kaynaklardan birisi. İlçe aynı zamanda işsizlik oranının en yüksek olduğu yerlerden. Bundan dolayı gerek hükümet gerekse altın arama şirketi tarafından bu rezerv büyük bir iş ve aş alanı olarak duyuruldu. Bu duyurular ilçe sakinlerinde büyük bir iş umudu doğurdu. Önemli bir istihdam alanı olarak algılandı, ta ki DOĞÇEP (Doğu Anadolu Bölgesi Çevre Platformu) açıklamalarına kadar. Çünkü; DOĞÇEP bu madendeki altın ayrıştırma faaliyetlerinin siyanür ile yapılacağını ve bunun insan ve doğa yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerini çeşitli dönemlerde yaptığı açıklamalarda duyurdu. Bu açıklamalardan sonra ilçe ve bölge insanı altın arama şirketinin daha önce İzmir'in Bergama ilçesine bağlı Ovacık Köyü sakinleri ile problem yaşayan şirket olduğunu öğrendiler. Dolayısıyla işin aslı ortaya çıkmış oldu. Buna rağmen yerel basının bağımsız olmaması ve belirli sermaye sahibi kesimlerin bu rezervlerden rant elde etme çabası içinde olmaları yüzünden yalnız kaldıklarını belirten platform bileşenleri, seslerini ülke ve dünya kamuoyuna duyururak destek bulmak istiyorlar.

İlçedeki işsizlik oranı suistimal edilerek aş ve iş olarak sunulan şeyin yarın ilçe için bir kabus olacağına dikkat çeken DOĞÇEP Sözcüsü Mehmet Nuri Taşdemir, şirketin geçmişi ve siyanür ile ayrıştırma sonrası oluşabilecek tahribatlar konusunda şu bilgileri verdi: "Koza Altın Grubu'nun Diyadin"in Mollakara Köyü civarında tespit ettiği altın rezervelerindeki altın arama faaliyetleri devam etmektedir. Daha önce Akın İpek Grubu'na bağlı olan bu şirket, FETÖ ile olan ilişkilerinden dolayı kayyum atanarak şimdi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) bağlı faaliyetlerine  devam etmektedir. Bilindiği gibi bu şirket daha önce Bergama'da Ovacık köylüleri ile aynı sorunları yaşamıştı. Ovacık köylülerinin şirkete karşı verdikleri mücadele uzun süre gündemde kalmıştı. 10 yıldır devam eden altın arama çalışmaları bölgede Kevirê Sor (Kırmızı taş) olarak bilinen taş kütlesi ile kaplı tepe görünümlü geniş bir alanda yapılmaktadır. Yapılan çalışmaların son aşamalara gelindiğini gözlemlemekteyiz. Devlet açısından ekonomik getiri sayılarak yapılan reklamlarla güya bölgede aş, iş sağlanacağı ifade edilmektedir. Oysa ki bu tür madenlerin normal bir maden olmadığını ve bunlarla bölgede çevre ve insan hayatını tehlikeye atan durumların yaşanacağnı hepimiz biliyoruz. Bu madenin ayrıştırma faaliyetlerinin siyanür ile olacağından bölge büyük bir insan ve doğa katliamı ile baş başa bırakılacaktır. Her ne kadar hükümet ve şirket tarafından sistemin çevreci bir sistem olacağı ve ekonomiye ciddi katkılar sağlayacağı söylense de bölgenin bir enkaza dönüşeceği acı bir gerçektir.”

FIRAT DA ZEHİRLENİR
Olası bir zehirlenme durumunda sadece Murat Nehri değil aynı zamanda Fırat Nehri'nin de tahribat göreceğini dile getiren Taşdemir, şöyle devam etti: “Mollakara Madeni, Tendürek Dağı bölgesinde olup 2500 rakımlı bir alandadır. Bu bölgeden çeşitli yerleşim yerlerinin su ihtiyacı daha yüksek rakımda bulunan kar suları kaynaklarından karşılanırken aynı zamanda bu bölgede bulunan kaplıca yatakları da iç ve dış turizm için ciddi birer kaynaktır. Tarım Bakanlığı tarafından onaylanan Termal Sera Organize Bölgesi de bu çevrede yer almaktadır. Bütün bu sulara zehirin bulaşması ilçenin genelinin tehlike altında olması demektir. Diğer kolları ile beraber Tendürek bölgesinden aldığı sular ile 722 kilometrelik su yatağıyla Fırat Nehri ile birleşen Murat Nehri en çok zarar görecek alanların başında geliyor. Olası bir zehirlenme durumunda sadece Diyadin ilçesi suları değil Murat Nehri'nin Fırat Nehri ile birleştiği Elazığ'a kadar ve Elazığ'dan sonraki yerleşim alanları da ciddi tahribatlar ile karşı karşıya kalacaklar. 21 Haziran'da Erzincan'ın İliç ilçesinde yaşanan siyanür sızıntısından sonra Fırat Nehri'nde oluşan manzara, aslında bize bekleyen tehlikenin ne olduğunu gösterdi. Ayrıca ilçe için ciddi bir pazar alan olan ve ilçenin büyük oranda balık ihtiyacını karşılayan Murat Nehri balıklarının zehirlemesi, ilçe ile beraber Ağrı merkezde de ağır ekonomik ve sağlıksal tahribatlar doğuracak. Şirketin AR-GE çalışmalarına göre ayrıştırma faaliyetlerinin yaklaşık 20 yılda tamamlanacağı belirtilmekte. Yalnızca siyanür ile ayrıştırılacak olan bu madenin ayrıştırma faaliyetlerinin kapalı alanda yapılacağı söylense de bu zehirin doğa ve insanda tahribatların yüzyıllara ulaşacağı alenen ortada.”

SULU TARIM DAHA ÇOK KAZANDIRIR
Siyanür ile Murat Nehri'ni riske etme yerine tarımda sulama için kullanmanın getireceği faydalara da Taşdemir şu örneği verdi: "Bölge halkının karşı çıkmasına rağmen altın arama faaliyetleri devam etmektedir. Oysa ki Murat Nehr'nin siyanür zehri ile karşı karşıya bırakılması yerine tarım alanında  kullanılması sonucu 68 bin hektarlık sulama tarım alanı ile Diyadin, Doğubeyazıt ve Taşlıçay ilçeleri cazibeli sulama sistemiyle sulu tarıma geçmiş olur. Bu da madenin rantabilitesinin kat kat üstündedir. Bununla birlikte daha sağlıklı ve geleceğe daha güvenle bakan bir neslin temelleri de atılmış olur.”

'İZMİR'DEN DESTEK BEKLİYORUZ'
Çocukken Murat Nehri'nin içinde nasıl güvenle yüzdülerse kendi çocuklarının da aynı güvenle yüzmesini istediklerini belirten Taşdemir, çevre örgütlerinden ve duyarlı kamuoyundan da şu sözlerle destek istedi: "Çevre platformu olarak yaşam hakkını ve doğayı korumayı esas alan tüm kurum ve insiyatifler ile birlikte  bu doğa kıyımlarına karşı sesimizi daha çok yükselterek ülke ve dünya kamuoyunu bu durumdan haberdar etmeye çalışıyoruz. Fakat sermaye ve sömürü sistemi sahipleri tarafından sesimizin duyurulması engellenmektedir. Bilindiği gibi ilimiz ve ilçemizdeki yerel basın tamamıyla belediye ve diğer resmi kurumlardan icazetli haber yapmaktadırlar. Bu da bizim için başka bir dezavantaj. Zaten Doğu'nun doğusunda olmamız işimizi daha da zorlaştırıyor. Buna yerel basının yetersizliği de -taraftarlığı- eklenince durum daha da vahim oluyor. Bundan dolayıdır ki başta -daha önce böyle bir tecrübe yaşamış olan duyarlı İzmir kamuoyu- olmak üzere ülkedeki tüm çevreci ve insan hakları savunucusu kurum ve örgütlerden destek bekliyoruz. Diğer bölgeler gibi bu bölgenin de desteklenmesi istiyoruz. Hep beraber bir doğa ve insan kıyımına son vermiş oluruz. Son olarak şunu söylemek istiyorum; nasıl ki bizim çocukluğumuz Murat Nehri içinde güvenle yüzerek geçmişse, çocuklarımızın da öyle geçsin isteriz.”