Haber/Selda AK
İklim krizi her yıl dünya üzerindeki milyarlarca insanı tehdit etmeye devam ediyor. Söz konusu kriz hızla artarken Akdeniz Havzası üzerinde bulunan ülkemizde tarımsal faaliyetler üzerinde de olumsuz etkisini gösteriyor. Küresel bir kriz olan iklim krizi, tarımsal verim, kalite ve fiyatlar üzerinde etkisini gösterirken, uzmanlar gıda sorunu, gıda güvencesi ve güvenli su konularına dikkat çekiyor.

'1.5 DERECELİK FARK'

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Dr. Hakan Çakıcı, yıllardır dünyanın konuştuğu ama engellemek için gereken önlemlerin bir türlü alınamadığı iklim değişliğinin, geri dönülmesi mümkün olmayan bir noktaya doğru hızla gittiğini vurguladı. Çakıcı, “Enerji tüketici, kimyasallar, endüstriyel üretim, atık sular gibi bir çok unsur iklimin dengesini bozarak iklim krizi dediğimiz duruma sebep oluyor. Bunu durdurabilmek için sadece 10 senemiz kaldı. Eğer 10 yıl içinde küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutamazsak, artık geri dönüşü olmayacak. Susuzluk nedeniyle bitkiler susuz kalacak, ürün verimi azalacak, hastalık ve böceklenme artarak. Düzensiz aşırı yağışlar ise erozyonla birlikte topraklarımızı alıp götürüyor” diye konuştu.

EGE VE AKDENİZ'E DİKKAT

İklim krizinin, gıda krizini tetikleyeceğini açıklayan Hakan Çakıcı, “Özelikle kuru tarımda geniş alanlarda üretilen, asli besin kaynaklarımızdan biri olan buğdayın en fazla etkilenecek ürünler arasında olacağı kesin. Tahıllar ile birlikte, baklagiller ve yem bitkilerinin de üretim alanları daralacak. Bizim su tasarruf sistemlerini kullanmamız, gübre, ilaç maliyetlerini düşürmemiz, kuraklığa dirençli yeni çeşitler geliştirmemiz, tarım politikalarını da iklim krizi odaklı düzenlememiz şart” ifadelerini kullandı.

KESTELLİ: YÜZDE 60 ARTACAK

İzmir Ticaret Borsası (İTB) Başkanı Işınsu Kestelli ise dünya genelinde gıda talebinin hızla arttığını söyledi. Kestelli, “Yapılan çalışmalar, gıda talebinin 2050 yılına kadar yüzde 60 civarında artacağını ortaya koyuyor. Dolayısıyla artan talebi karşılamak için tarımsal üretim artışı bir zorunluluk halini alacak. Bu noktada da karşımıza giderek azalan ekilebilir alanlar, tükenen tatlı su kaynakları, iklim krizinin olumsuz etkileri ve ‘Yeşil Mutabakat’ metninin getirdiği sınırlamalar ortaya çıkacak” dedi. Tarımsal üretim süreçlerinin yakın gelecekte çok daha doğa dostu olması zorunlu göründüğüne dikkat çeken Kestelli şunları söyledi: “Üreticilerimizin karşılaşacağı ilk ve en önemli sorun da tam olarak bu. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle zaten zorlanan çoğu çiftçinin dönüp de çevreci üretime kafa yorması, yatırım yapması öncelikle ekonomik açıdan çok zor görünüyor.”

'SATIN ALABİLMELİ'

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Uğur Toprak, “Özellikle 2000 yılından sonra uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu maalesef ki gıda güvencesi ve gıda güvenliği tehlikede. Tarımsal ürün ithalatının ihracatı aşması, tohum dâhil dışa bağımlı bir ülke haline gelmemiz ne yazık ki ülkemizde gıda egemenliğini de sıkıntıya sokmakta” diye konuştu. Birleşmiş Milletler raporuna göre, dünya nüfusunun 2050'de 9.6 milyara ulaşmasının beklediğini, bu rakamın Türkiye'de yaklaşık 95 milyon olarak öngörüldüğünü açıklayan Uğur Toprak, “Oluşacak açlığı engellemek ve gelecek nesillerin obezite olma riskini azaltmak için sürdürülebilir gıda ve tarım sistemleri uygulanmaya başlanmalı. İklim krizi tarım alanlarının yani gıda kaynaklarının azalmasına neden oluyor. Tarımsal üretimler, geleneksel üretimden uzaklaşmadığı sürece ne yazık ki bunun önüne geçilemeyecek. Yerli tohum kullanmak, sürdürülebilir tarım yapmak ve yapılan uygulamaların izlenebilirliğini sağlamak bir çözüm olacak” diyerek konuşmasını tamamladı.