Haber/Dilek ATLI
Hemen hemen her gün sosyal medya platformlarından, gazete sayfalarından ve ana haber bültenlerinden Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan hayvanlarla ilgili işkence, cinayet, istismar haberlerine tanıklık ediyoruz. Açık şiddet içerikli bu olaylar, sokak hayvanlarından av hayvanlarına, kümes hayvanlarından arı kovanlarına kadar gezegeni paylaştığımız diğer canlıların yaşam hakkına doğrudan saldırı olarak gündemde yerini alıyor.

Hayvan Hakları İzleme Komitesi'nin (HAKİM) 2020 Yılı Hayvan Hakları İhlal Raporu’na göre; 2020 yılında 1 milyar 200 milyonu aşkın hayvanın yaşam hakkı gasp edildi. Medyaya yansıyan hayvanlara yönelik yaşam hakkı ihlaliyse 820 binden fazla. Bu ihlaller; zehirleme, boğma, yakma, asma, ateşli silahla öldürme, cinsel şiddet, deri yüzme, uzuv kesme, trafik kazaları, avcılık ve ihmal nedeniyle ölümleri içeriyor.

Hangi nedenle ya da hangi yolla olursa olsun hayvana yönelik şiddet uygulayıcısı kişilerin suç potansiyeline dikkati çeken uzmanlar ise faillerin aynı şiddet eğilimlerini çocuk, kadın ve engelli bireylere de yöneltme olasılığına vurgu yapıyorlar. İnsan hakları şemsiyesi altında hayvan haklarının önemine işaret eden uzmanlar, hayvana yönelik şiddetin caydırıcı cezalarla sınırlandırmasının önemi konusunda birleşiyorlar.

ŞİDDETE TEPKİLER BENZER

Karşılaşmaktan en çok korktuğu vakaların hayvana yönelik şiddet vakaları olduğunu söyleyen Serbest Veteriner Hekim, Klinisyen ve Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Melike Baysal, “Tecavüz dışındaki tüm şiddet ve işkence durumlarıyla karşılaştım. Zoofili kavramı, insan ve hayvan arasındaki cinsel eylem ya da böyle eylemlere eğilim anlamında kullanılır. Ülkelerin zoofiliye değişik yaklaşımları var. Bazılarında yasadışı ama bazılarında sadece ‘hoş görülmeme’ düzeyinde. Türkiye’de ise 14 Temmuz 2021’de kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5 maddesi j fıkrasına göre yasaklandı. Ancak yaptırım için yeterli değil. Kendi rızası dışında bir canlıyla cinsel ilişki isteği duymak, bunu gerçekleştirmeye çalışmak ya da gerçekleştirmek insanlık dışı bir eylem. Bu durum karşısında hayvanlar da insanlarla benzer tepkiler vermekte. Fiziksel ve zihinsel acı, korku, izolasyon, agresyon gibi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ICD-10’da hayvanlarla cinsel tercihe ‘’diğer cinsel tercih bozuklukları’’ listesinde yer veriyor.”

İNSAN SAĞLIĞI İÇİN DE ÖNEMLİ

İnsan sağlığı açısından et ve sütünden faydalandığımız küçükbaş, büyük baş, kümes hayvanları, sucul canlılar ve arıların sağlığının önemine de vurgu yapan Veteriner Hekim Melike Baysal, sözlerine şunları ekliyor: “İnsan beslenmesinde hayvansal protein kadar önemli ve değerli bir besin maddesi henüz yok. Hayvansal gıdanın sağlıklı olması ise tamamen veteriner hekim güvencesinde. Hayvansal gıdanın sağlıklı olabilmesi hayvanın sağlıklı olmasına bağlı. Bir hayvanın sağlıklı olabilmesi için stresten uzak olması gerekir. Ancak, gıda değeri olan hayvanların çoğu zaman yaşadığı yerlerin fiziksel koşullarının kötü olması, ihtiyaçları olan egzersizin sağlanmaması, ,daha fazla süt için yavrunun anneden erken ayrılması hayvanlarda strese ve dolayısıyla birçok hastalığa yol açıyor. Stresli hayvanlardan elde edilen hayvansal gıdaya sağlıklı demekse mümkün değil. Hayvansal gıdanın sağlıklı olması kadar, yeterli ve sürdürülebilir olması için hayvan refahının gözetilmesi gerekiyor.”

CEZALAR CAYDIRICI DEĞİL

Hayvanları Koruma Kanunu uyarınca; bir hayvanı öldüren kişi 6 aydan 4 yıla kadar hapis, cinsel saldırıda bulunan, tecavüz eden, işkence eden, acımasızca ve zalimce muamelede bulunan kişi 6 aydan 3 yıla kadar hapis, hayvan dövüştürenler ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası alabiliyor.

İzmir Barosu’na bağlı Avukat Melike Özdemir Ballı, tecavüz ve cinsel saldırı eylemlerinde hapis cezasının yanında adli para cezası da verilebileceğini belirterek, “Söz konusu cezalar maalesef caydırıcı ve yeterli değil. Yasama sürecinde defalarca talep etmemize rağmen, ceza miktarları faillerin mutlaka cezaevine girmelerini sağlayacak oranda düzenlenmedi ve birçok hayvan görmezden gelindi. Örneğin dövüştürmeye hapis cezası getirildi ancak boğa, deve güreşleri gibi işkenceler ‘geleneksel-folklorik’ adı altında halen yapılabiliyor. Hayvana tecavüz eden bir fail ceza miktarının düşük olması sebebiyle hala aramızda dolaşabiliyor. Aynı zamanda eğer suçüstü hali söz konusu değilse veya sahipli bir hayvan değilse bu suçlarla ilgili soruşturma yapılabilmesi, failin ceza alabilmesi için Tarım ve Orman Bakanlığı il/ilçe müdürlüklerinin Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuru yapması gerekiyor. Bu da ne yazık ki vatandaşın anayasal haklarının ihlali ve birçok fiilin cezasız kalması anlamına geliyor” diyor.

ŞİDDET İPUCU NİTELİĞİNDE

Hayvan haklarının korunmasının toplumsal adaletin bir gereği olduğunu söyleyen Avukat Ballı, hayvana yönelik şiddetin insana yönelik şiddete dönüşebileceği konusunda ipucu niteliği taşıyan araştırmalara dikkati çekiyor: “Örneğin Amerika’da yapılan bir araştırmada, hayvana kötü muamelede bulunanların yüzde 70’inin sonraki yıllarda insana yönelik şiddetten sabıka aldığı ortaya kondu. İstanbul’da kediye tecavüzün söz konusu olduğu bir dosyamızda sanığın evinden çocuk pornoları çıkmıştı. Şu kesinki failler caydırıcı yaptırımlarla karşılaşmadığı takdirde şiddetin dozunu artırıyor ve gücünün yettiği herkese karşı benzer eylemlerine devam ediyor. Hayvana şiddet uygulayanların mutlaka cezaevine girecek miktarda hapis cezası alması ve eğitime tabi tutulması yasama sürecindeki en önemli taleplerimizden biriydi. Ancak cezaevlerinin çok dolu olduğu gibi gerekçelerle bu talebimiz kabul görmedi.”

ÖFKE KONTROLSÜZLÜĞÜ

Hayvanları eziyet eden ya da zalimce davranan kişilerin genellikle agresyon dışa vurum problemine sahip, öfke kontrolü olmayan kişiler olduğunu belirten Klinik Psikolog Ayşegül Sabuncu ise şu bilgileri paylaşıyor: “Öfke insanlarla iletişimde ortaya çıkan ve aslında kişiyi koruyan bir duygu. Ancak öfke kontrolsüzlüğü olan insanlar öfkeyi bir silah olarak kullanır ve kendisinden daha güçsüz durumda olanlara yöneltir. Bu durumda yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve hayvanlar risk altındadır. Örneğin anne babasına öfkesini dile getiremediği için evdeki kedisine ciddi eziyetler veren ergenler ya da sahip olduğu köpeği rahatlama aracı olarak kullanan birçok yetişkin var. Öfke yönetiminde sorun olan insanlar, genellikle negatif duygularını ifade etmesi engellenmiş ya da aşırı negatif ortamlarda büyümüş kişilerdir. Dil becerisi oldukça azdır, en ilkel tepkileri ile hareket ederler. Toplumdaki tüm bireylerin duygularını ifade etmeleri ve daha etkili baş etme becerileri kazanmaları öfkeyi silah olmaktan uzaklaştırır. Toplumun en küçük birimi aile olduğu için öfke yönetimi de ailede başlar. Öfke konusu topluma iyice tanıtılmalı ve bu konuda yardım istenecek kanallar oluşturulmalıdır. Eğer tüm rehabilitasyon işlemlerine rağmen hala sorun yaşanıyorsa hukuki olarak ediminin karşılığı uygulanmalıdır. Çünkü yaptırımlar, sınır koruyucudur.”