Röportaj/ Meltem SUAT
Sosyal medya düzenlemesi hükumetin gündeminde. Muhalefet tepkili. Biz de Türkiye'de yeni medya düzenini azınlık medyası ve Kürt gazetecilerle konuştuk.
Türkiye’de gazetecilik ve medya kavramı son yıllarda büyük bir dönüşüm yaşadı, haber klasik biçiminin dışına çıktı. Bu dönüşüm yaşanırken içerisinde yıllarca ana akım medyada sansürlenen, yok sayılan Kürt ve farklı etnik kökene sahip gazeteciler de yeni medya düzeninde seslerini duyurabilme imkanı buldu.
21 Mart’ta yayın hayatına başlayan PodcastKurdi haber, yorum, kültür ve edebiyat gibi konularda içeriklerle yayın yapıyor. Kuruluş hikayesini yayın koordinatörleri Mehmed Salih Bedirhan ve Rabia Çetin’e sorduk.
Gazetecilik dönüşüme uğramaya başladı yeni medya araçları ortaya çıktı. Bu yeni medya düzeninde Kürt gazeteciler ne kadar rol sahibi oldu?
Dönüşüm ve yeni medya araçlarının ortaya çıkması gazetecilik açısından sevindirici bir durum. Kürt gazeteciler de bu dönüşümden payını alıyor ve yeni medya araçlarına yöneliyor. Podcast gibi, youtube kanalları, blog yazıları, mobil habercilik gibi. Kürt medyasının 2015’ten bu yana politik olarak ağır baskıya maruz kalması, ajans, televizyon, gazete ve radyoların kapatılması, Kürt gazetecilerin çalışacak kurum bulmada çektiği zorlukların da bunda etkili olduğunu düşünüyoruz. Gazeteciliğin sürekli kendini güncelleyen bir meslek olduğunu düşünürsek Kürt gazeteciler olarak bu yeni medya düzeninde yer almak zorundayız.
Kürt gazeteciler ve aydınlar yeni medya düzeninde özgürce seslerini duyurabiliyor mu? Yoksa orada da bir tek seslilik hakim mi?
Ana akım ve onlara bağlı dijital medyada elbette bu sansür devam ediyor. Yeni medya araçları, podcastler, youtube kanalları, blog yazıları, alternatif medya, Twitter’ı etkin kullanma ve hatta son dönemlerde sosyal medyadaki canlı yayınlar bile bu sansürü etkisiz hale getirmeyi sağlıyor. Yani diyecek sözünüz, duyuracak haberiniz varsa sansürü yenmenin illa bir yolu bulunuyor.
Türkiye'de dijital medyanın özgür olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır tabii ki de. Hemen her gün haberlere erişim engellerinin geldiği, sitelerin kapatıldığı, haberler nedeniyle soruşturma ve davaların açıldığı bir yerde elbette özgür değil.
Alternatif medya
Özellikle son 10 yıl içerisinde bir çok gazeteci alternatif medya araçlarına yöneldi. Bu gazetecilerden biri olan ve Özgürüz Radyo’da program yapan gazeteci Altan Sancar’la gazeteciliğin dönüşümünü ve geçtiğimiz aylarda yaşanan gelişmeleri sorduk.
Gazetecilik artık dönüşüme uğramaya başladı yeni medya araçları ortaya çıktı. Bu yeni medya düzeninde azınlıklar ne kadar rol sahibi oldu?
Önce bir itirazımı dile getirmek isterim. Her ne kadar anlaşmalar ve yasalar azınlık kelimesini kullanmayı zorunlu kılsa da azınlık sözcüğü benim için hep incitici olmuştur. Bu nedenle ülkenin asli unsurlarına azınlık denilmesini ömrümce kabul etmediğimi belirtmek isterim. Sorunuza gelince, yeni medya araçları bana göre 'azınlık' medyasının önünü açan ve işini kolaylaştıran bir hal aldı. Buna ek olarak birçok medya mensubu da bu noktada öncü rol oynadı. Sevgili Uraz Kaspar bu konuda önemli bir örnek olabilir. Kendisi Podfresh gibi önemli bir ayağın öncüsü. Bu nedenle resmiyette azınlık olarak adlandırılan insanlar yeni medyayı çok iyi kullanıp bir fırsat olarak gördüler. Tabii ki burada genç kuşaktan bahsettiğimizi de belirtmek gerekir. Ama yeterli düzeye gelip gelmediğine baktığımızda elbette ki hayır cevabını verebiliyoruz. Basılı gazete alışkanlığı azınlık olarak adlandırılan halklar ve inançlar için bir kale olarak görülüyor ve bu nedenle hala yaş farkı etkisi ile de farklı bakılıyor.
Azınlıklar yeni medya düzeninde özgürce seslerini duyurabiliyor mu?
Ana akım medyada uygulanan sansür elbette ki bir politikanın sonucuydu. Bu politika şimdilerde "iyi ve kötü olanlar" gibi bir ayrım ile devam ediyor. Ancak dijital medya biraz da bunu yıkmanın silahı haline gelir. Zira burada politik baskıların etkisini gösterdiği yerler ile birlikte göstermediği yerler de vardı. Evet, şimdi toplumsal özgürlüğü savunan birçok medya organı dijital ortamda yayın yapıyor ve buralar herkesin sesine açık. Ama özgürce seslerini duyurmaya gelince... Hayır, bu ülkede Ermeni, Rum, Süryani, Musevi’yseniz o sesinizi asla özgürce duyuramazsınız. Duyuracak yer bulsanız dahi tam anlamıyla özgür olmaz. Çünkü mesele sadece sesin yükseleceği mecrayı bulmak ile bitmiyor. O sese gelecek tepkilerin ölçüsüz olacağı bilindiği için, dikkat her zaman ön planda oluyor.
Yeni medya düzeninde Agos gazetesine benzer kült bir dijital gazete modeli hayata geçirilebilir mi?
Dijital ortamda birçok gazete denenir, birçok yayın organı ortaya çıkar ve belki de Agos kadar okunur, dinlenir ya da izlenir... Ben yeni medyanın bir savunucusu olarak böylesi kült bir gazetenin ortaya çıkmasını isterim. Bu elbette mümkün, zira Ermeni toplumunda yeni medya konusunda öncü olacak ve bu konuda yol gösterecek çok kıymetli insanlar mevcut. Ama bir konuyu da atlamamak gerek, Ermeni toplumu için hiçbir şey Agos olamaz. Çünkü Agos Ermenilerin varoluş mücadelesinin sembolü ve Hrant abinin emaneti.
Siz Özgürüz radyoda çalışıyorsunuz. Türkiye'de dijital medyanın özgür olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu soru iki yönlü cevaplanması gereken bir soru. İlk olarak editoryal olarak değerlendirmek isterim. Özgürüz Radyo, video, podcast ve radyo olarak tamamen dijital ortamda hizmet veriyor. Aynı zamanda bir sürgün radyosu ve bu nedenle tamamen özgür bir editoryal süreç mevcut. Gazete Karınca sonrası çalıştığım en özgür ortamlardan biri. Ancak alanın kendisi özgür mü? Elbette değil... Her sabah ilk iş site engellendi mi diye kontrol ediyoruz. Hakkımızda toplatma kararı verilemiyor belki ama sesimizi tamamen kısmayı deniyorlar. Ama bunun dışında Türkiye'de dijital medya tamamen özgür değil bana göre. Zira hala basılı medyanın kafa yapısını buraya taşıyan patron editörler mevcut. Müdahaleler iki taraflı söz konusu. Podcast yaparken de video hazırlarken de haberi yazarken de siz, editör, patron ve iktidar sizi sansürlüyor.
Geçtiğimiz günlerde önce Hrant Dink Vakfı tehdit aldığını açıkladı, sonrasında ise onur ayına destek verdiği için Decathlon'a tepki gösterildi. Sosyal medyada her iki olayda da hem vakfa hem de markaya destek yağdı. Sizce bu ülkede azınlıkların veya farklı kimliklerin farkedilmesi için illa olumsuz bir şey mi olması gerekiyor? Bir gazeteci olarak bu olayları nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye'de en kıymetli insanlar ölü insanlardır. Hrant Dink, göz göre göre gelen bir cinayet ile öldürülmeden önce sözlerine kıymet verilmiş olsaydı yaşıyor olacaktı. Hande Kader de göz göre göre gelen bir cinayetin kurbanı oldu. Bizim ülkemizde nefes alana ve yaşatmaya kıymet vermeyi bir türlü beceremedik. Kiliseler yakılınca Ermenilerin baskı altında olduğunu anlıyoruz, LGBTİ+'lar hedef olunca bu insanların nefes alamadığını görüyoruz, Rumlara küfredilince fark ediyoruz. Ama bu sadece toplumun kendisinden kaynaklanan bir sorun değil. İktidarlar da bunun böyle olmasını istiyorlar. Türkiye hep böyle bir ülke oldu. Bir işsiz kendini yakmadan onun işsiz olduğuna inanmazdık... Ancak bir gazeteci olarak bu konuda kendi sorumluluğumu da kabul ediyorum. Bizler topluma ne Ermeni, Rum, Musevi, Süryanileri ne de LGBTİ+'ları anlatamadık. Bir avuç meslektaşımız bu konuda çaba harcıyor, geri kalanımız izliyor. Çünkü Türkiye'de gazetecilik araştırmaktan uzaklaşıp anlık ve magazinsel olayları anlatma halini almaya başladı. Hal böyle olunca da Hrant abi öldürülmeden, Hande Kader katledilmeden ne biz ne toplum göremiyor.
Dijital medya özgür değil
Ana akımda görülmeyenleri göstermek amacıyla yola çıkan Gazete Fersude’nin eş Genel Yayın Yönetmeni olan Hayri Tunç’a medyanın dönüşümünü, dijital medyadaki özgürlüğü ve Hrant Dink Vakfı’nın aldığı tehdidi sorduk.
Gazete Fersude'yi bize biraz anlatabilir misiniz?
Gazete Fersude, yatay örgütlenme şeklini esas almış bir kurumdur. Fersude’de bütün haberler, bugüne kadar eleştirdiğimiz haber dili, haber görseli gibi konulara dikkat ederek ve teyitsiz haber paylaşamama üzerine kurulu bir sistem üzerinden ilerliyor. Haberleri, çok okunacak şekilde vermek yerine, gerçekleri paylaşmak üzerine kurulu bir sistem ile değerlendiriyoruz. Eksiklerimize rağmen bugüne kadar yaptığımız hiçbir habere bir yalanlama gelmedi ya da bir yalan haber yapmadık. Önceliğimiz, ana akım medyada görülmeyen kesimlerin haberlerine yoğunlaşmak oldu. Haberlerde gerçeği araştırmak üzerine bir misyon geliştirdiğimiz için bazı zamanlarda muhalif kesimleri de eleştiren, yaptıkları yanlışları gösteren haberler yaptık.
Gazetecilik artık dönüşüme uğramaya başladı yeni medya araçları ortaya çıktı. Bu yeni medya düzeninde azınlıklar ne kadar rol sahibi oldu?
Gazeteciliğin dönüşüme uğradığı doğru ancak yeni medya araçlarında da azınlıkların sesini duyduğumuzu söyleyemeyiz. Muhalif basın kuruluşlarında da azınlıklar çok fazla seslerini duyuramıyorlar çünkü medyada hakim olan anlayış halen gerçek yerine kendi doğruları üzerinden gitmek mantığı olmuştur.
Şimdi burada aslında bakılması gereken şey, Türkiye’de medyanın - muhalif medya ve ana akım dahil – Türkiye’de yaşayan farklı kimliklere ve halklara yönelik haberlerinde halen iktidarın belirlediği bazı kelime ve kavramları kullanıyorlar. Gazete Fersude olarak biz, azınlık sözcüğüne de karşı çıkıyoruz. Ortak bir yaşamı örgütlemek, her birey ile ortak bir birliktelik içinde yaşamak amacını güdüyoruz. Bu açıdan, halen medyada Türkiye’de yaşayan farklı topluluklara dair iktidarın yıllar içerisinde topluma empoze ettiği ibarelerin kullandığını görüyoruz. Bu açıdan çok ciddi bir söz hakları olduğunu sanmıyorum.
Yeni medya düzeninde özgürce sesinizi duyarabiliyor musunuz? Yoksa orada da bir tek seslilik hakim mi?
Yeni medya dediğimiz ve özellikle sosyal ağları kullanan medya kuruluşlarında her ne kadar eskisine oranla Kürtler ve azınlıklar seslerini biraz duyuruyor olsa da halen medya kuruluşları kendilerine yönelik bir oto-sansür uygulaması üzerinden ileriliyor. Bir çok haber ya yapılmıyor ya da Türkiye’de ki iktidarın gazeteciler üzerindeki baskısından dolayı iddia olarak veriliyor. Yeni medya aygıtlarını kullanan bazı muhalif gazete ve ajanslarında bazen kendi doğruları üzerinden hareket ettiğini görüyoruz. Bu da neredeyse her kesimin kendine ait bir medya aygıtını geliştirmesine ve kendi doğrularını yazmasına neden oluyor. Yani, her ne kadar yeni medya aygıtlarında azınlıklar birazda olsa seslerini duyurmuş olsalar bile tam anlamıyla seslerini duyurduklarını söyleyemeyiz.
Türkiye'de dijital medyanın özgür olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de dijital medya hiçbir zaman özgür olamadı. Sosyal medya ağlarında insanların her şeyi söylemesi veya yazması bir özgürlük değil, bir kavramlar kalabalığını ifade eder. Burada sorun, medyanın kendilerine yönelik bir oto-sansür mekanizmasından çıkıp, gerçekler üzerinden haberler yapmasından geçer. Sadece iktidarın baskısı ile ifade edilecek bir baskı tanımı da eksik kalır. Mevcut iktidar veya yerine gelecek iktidarın baskılarının yanı sıra gazetecilerin kendilerine uyguladığı baskıların da olmaması gerek ki, özgür bir dijital medyadan bahsedelim. İktidar baskısı yok olsa bile, kişinin kendine uyguladığı baskının kalkması halinde özgür olunabilir.
Sizce bu ülkede azınlıkların veya farklı kimliklerin farkedilmesi için illa olumsuz bir şey mi olması gerekiyor? Bir gazeteci olarak bu olayları nasıl yorumluyorsunuz?
Hrant Dink Vakfına ve bazı sanatçılara yönelik tehditlerde baktığımızda, Hrant Dink Vakfına yönelik tehdit açıklaması sonrası bir çok kesimden tepki gelmesi sonucu iktidar bazı adımlar atmak zorunda kaldı. Normalde serbest bırakılan zanlılar tutuklandı. Ancak, aynı dönem bazı muhalif sanatçılara yönelik yapılan tehditlerde ise bir ilerleme sağlanamadı. Burada da ortaya çıkan şey, tepkinin kendi çevren dışına çıkması ile alakalıdır. Yoksa kendi mahallende kalan bir tepkinin herhangi bir etkisi veya sonucu olmayacaktır.
Türkiye’de farklı kimliklerin görünmesi veya toplum tarafından bu kimliklerin sahiplenmesi topluma kendinizi nasıl anlatmanız ile alakalıdır. Derdiniz iktidara kendinizi anlatmak değil, topluma kendinizi anlatmak ile alakalı bir durum. İktidar sizi kendi istediği kadar tanır sadece. Bakın burada Ahmet Kaya örneğini verebiliriz. Ahmet Kaya, kasetleri yasaklandığı, konserleri iptal edildiği, linç edildiği, sürgünde yaşamını yitirdiği ve hem ana akım hem de muhalif medyanın bir çok kanadının görmemesine rağmen toplumun sahiplenmesi ile hiçbir şekilde unutulmadı. Hatta, Ahmet Kaya’nın sürgüne gitmesi sonrası, ‘vay şerefsiz’ manşeti atan gazetenin o dönemki genel yayın yönetmeni bile özür diledi, linç sırasında Kaya’ya çatal bıçak atanları toplum hiçbir şekilde affetmedi ve her şekilde önlerine çıkarttı. Buradan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de farklı kimlikler ve azınlıklar ancak kendilerini topluma anlattıkları zaman ayakta kalabilirler.