Haber/ Işık TEOMAN
Kamyoncu baba Parsa’da (Bağyurdu) işlerin kesatlığında şikayet ediyordu karısına; “Nejla gel İzmir’e göçelim, orada işler açılır” diyordu! Bir süre sonra ikna edebildi karısını, Karşıyaka Nergiz’e taşındılar. 1960 yılında Osman dünyaya gözlerini açtığında sevinç yumağı oldular. Osman’la birlikte işler açıldı; “şans getirdi” derler ya! Yeni bir kamyon satın aldı Fikret Gürel, Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna yük taşıyordu, işleri o kadar çok açılmıştı ki, evin yolunu zor buluyordu. Osman’ın nasıl büyüdüğünü anlamadı bile!

Mahallenin çocukları oldular

Ardından bir kızları oldu, zayıf, narin, incecik bir bebek; adını “Filiz” koydular, bir ağaç gibi, dallanıp budaklansın dev bir gövdeye dönüşüp sağlıklı büyüsün diye! Filiz de yeni bir şans getirdi Gürel ailesine, Tepecik semtinde müstakil bir ev satın aldılar. 1970’li yıllarda komşuluk ilişkilerinin akrabalık düzeyinde olduğu hemen herkesin parmakla gösterdiği bir semt idi Tepecik. Boşnak, Pomak, İştip, Arnavut, Bulgar ve Yugoslav göçmeni ailelerin yoğun olarak oturduğu bu semte taşındıklarında komşuları ile hemen kaynaştılar. Osman mahallenin oğlu, Filiz kızı oluverdi.

Acı paylaşılınca azalır

Osman yaz tatillerinde babası ile birlikte kamyona atlayıp, “o şehir senin bu şehir benim” diyerek, yük taşımaya devam ediyorlardı. Bu mutluluk 1972 yılına kadar böyle devam etti. Tepecik’te akşamları sokak oyunları ile çocukluğunun keyfini çıkaran Osman yaşamının ilk darbesini 1972 yılının Şubat ayında aldı; daha on iki yaşındaydı. Babası Balıkesir’e yük taşırken, karlı ve buz tutmuş Sındırgı virajlarında direksiyon hakimiyetini yitirince; sık çam ağaçları ile kaplı Sındırgı ormanlarının derinliklerine doğru yuvarlandı. Günler sonra hurdaya dönmüş olan kamyonu ve Fikret Gürel’ın cansız bedenine ulaştılar. O gün mahalleye kara haber tez ulaştı, komşuları kendi yakınları ölmüşçesine ağladılar, yas tuttular günlerce, sokakta haftalarca bir radyo sesi bile duyulmadı; ölüye, mahallenin Fikret abisine saygı sürdü gitti ama hiç unutulmadı! Mahallede acı paylaşılınca; Osman ve Filiz’in komşu teyzeleri, komşu amcaları, her biri baba ve anne oldu her ikisine.

Gözlerinin feri söndü

1980’li yıllara gelindiğinde kendi yağı ile kavrulan ailenin üstünde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Yirmili yaşların tadını çıkaran Osman, o dönemin efsane motoru Java’nın üzerinden inmiyordu, semtin geniş sokaklarında egzozundan dumanlar saçarak bir aşağı bir yukarı gedip geliyordu. Ama geceleri başını yastığa koyduğunda, bir ağrı başlıyordu, gözlerinden beyninin en ucuna kadar gidiyordu. Ağrıların ardı arkası kesilmeyince Ege Üniversitesi Hastanesi’nin yolunu tuttular annesi ile birlikte. Kısa sürede yapılan tetkiklerin ardından konulan teşhis can sıkıcıydı; göz tansiyonu ileri düzeydeydi Osman’da. 1982 yılına kadar devam eden tedavi sürecinin ardından bir gece aniden yükselen göz tansiyonu Osman’ın iki gözünü birden patlatıp ferini söndürdü. 22 yaşına kadar cıvıl cıvıl bir yaşam süren Osman o gece görme yetisini bir daha geri dönüş olmamak üzere kaybetmiş ve görme engelli birey oluvermişti.

Tuzaklar ile doluydu

Karanlıklar içinde kalan, yaşam sevincini kaybeden, arkadaşlarına ve çevresine küsen Osman yıllarca sokağa çıkmadı. Geceleri elinde dut ağacından bulduğu bir dalı baston yaptı, onunla sokaklarda küçük turlar atmaya ve görme engelli birey olarak yaşama tutunmaya başladı. Evden çıkmadığı için aldığı aşırı kilolardan kurtulmak için yürüyüşler yapıyordu. O yıllarda yaşam engelliler için gerçekten zor, özellikle görme engelliler için tuzaklar ile doluydu. Dükkanların levhalarına kafasını gözünü çarpıyor, kanlar içinde kalıyor, morluklar günlerce geçmiyordu. Bodrum katı olan evlerin açık olan merdivenlerinden düşüyor kafası, elleri kolları parça parça oluyordu. Osman pes etmedi, yaşama sıkı sıkı tutundu, engelli dernekleri ile irtibat kurdu, beyaz bastonu ile otobüslere biniyor, İzmir’i dolaşıyor, eski köyüne bile gidip geliyordu tek başına.

Görmeden yaşanan mutluluk

2002 yıllarında Tepecik’te engelli vatandaşların kurduğu bir derneğe çok sık gidip gelmeye başlayan Osman burada doğuştan görme engelli ses sanatçısı Döndü Çoban ile tanıştı. Konya’nın Akşehir ilçesinde doğup büyüyen ve daha sonra İzmir’e yerleşen ailenin küçük kızı Döndü de kendi yağı ile kavrulup gidiyordu. Osman dernek gecelerini takip ediyor, organize ediyor ve evine ekmek götürüyordu. Döndü de bu gecelerde muhteşem sesiyle şarkılar söylüyor çok beğeni alıyordu. Türk Sanat Müziği okuyor, türkü yakıyor, uzun havalar yankılanıyordu salonlarda. Bu gidiş gelişlerde arkadaş ortamında iyice kaynaştılar Osman ile Döndü ve 2003 Mart ayında evlenmeye karar verdiler.

Nehir yoldaş oldu

Osman Karşıyaka Belediyesi’nin çarşıda verdiği tezgahta çocuklar için oyuncaklar satmaya, eşi de bulabildiği ortamlarda sesiyle aile bütçesine katkı koymaya başladı. Tepecik semtinin 1969 yılında yapılan ilk çok katlı binası olan Kardeşler apartmanında yaşamaya başlayan Gürel Ailesi’ne 2005 yılının ocak ayında minik Nehir de katıldı. Görme engelli anne ve babasıyla birlikte büyüyen, daha minik yaşlarında ellerinden tutup yoldaş olan minik Nehir onların yaşama daha sıkı sıkıya bağlanmasını sağladı.

Başarı dolu okul yaşamı

15 yaşında genç bir kız olan Nehir Gürel, Konak Nevvar Salih İşgören Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi sınavlarını kazandı. Eğitimini başarıyla sürdüren Nehir evin içinde olduğu kadar kapının ardındaki yaşamda da anne ve babasının ışığı, gözü kulağı oldu. Kendine hedef koyan Nehir, liseyi tamamladıktan sonra engellilere yönelik eğitip alıp çalışmalar yapmak için şimdiden kolları sıvamış bile! Osman Gürel’in 22 yaşından sonra, Döndü Çoban’ın doğuştan kararmış dünyalarına ışık tutan Nehir Gürel, gelecek yaşamında da engelli anne ve babasının yanı sıra engelli bireylerine de göz kulağı olmaya devam edecek.

Örnek aile

Osman Gürel’in Tepecik semtine taşınmaları ile başlayan yaşam öyküsü böyle, keyifli ve mutlu bir çocukluk, 12 yaşında babasız bir yaşam, 22 yaşında karanlık bir dünya ile tanışma, yine 43 yaşında kendisi gibi doğuştan görme engelli bir eş ve geleceğe umutla bakan bir kız evlat. Tepecik’te Kardeşler apartmanında, iki göz odalı evde neşeli ve mutlu bir yaşam, göremedikleri dünyada görenler için örnek bir aile. Onlar artık çok mutlu, çok büyük ekonomik sıkıntıları bulunmayan Gürel çifti emekliliği seçmiş. Bundan böyle tek amaçları var, onların ışık yolu olan Nehir’in okulları başarıyla tamamlayıp, engelli bireylere yol gösteren örnek bir insan olması.

Görmediklerini anlayamadım

Nehir Gürel ise şöyle konuştu: “İlkokul yıllarında hem annemin hem de babamın göremediğini kavrayamamıştım. Diğer anne ve babalar gibi olduklarını düşünmüştüm. Arkadaşlarımın anne ve babaları çocuklarına koşarken; ben anne ve babama koşuyordum. Onların ellerinden tutuyor, arkadaşlarımla tanıştırıyordum. Önce garipsiyorlardı sonra alışıyorlardı. Anne ve babam sokak ve caddede yürürken hep bir yerlere çarparlar korkusuyla ellerine yapışıyordum. Ama sonra gördüm ki, yaşamın içinde öyle bir düzen kurmuşlar ki! Sabah annem kahvaltımı, akşam muhteşem yemekleri hazırlar, babamla birlikte okula kadar gider geliriz. Annem ve babam gönül gözleriyle görüyorlar. Her ikisi de muhteşem insanlar.”