RÖPORTAJ/ Emrah BAKIR

Geldikleri yıllarda en büyük sıkıntıyı farklı bir yaşam tarzına ayak uydurmada yaşadılar. Geçen yıllar sıkıntıların yönünü değiştirse de hala alıştıklarından farklı coğrafyaya, kültüre, yaşam tarzına ayak uydurmakta zorluk çekenler olduğu biliniyor.

Türkiye’de mülteciler tarafından kurulan ilk dernek olarak 2013 yılında faaliyete geçen “İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği” Başkanı Muhammet Salih Ali ile gazetemiz adına sorunlarını, çözüm önerilerini, uluslararası ve yerel yönetimlerle olan ilişkilerini konuştuk.

Mültecilerin en büyük sorunu ne?

Herkes biliyor ki mültecilik hiçbir zaman tercih konusu olamaz. İnsanlar kendi toprağını, kültürünü, arkadaşlarını ve evlatlarını bırakıp başka topraklara göç etmek istemez. Fakat Suriye’deki savaştan dolayı insanlar topraklarından, yurtlarından oldular. Resmi rakamlara göre Türkiye’de yaklaşık 4 milyon mülteci var. Milyonlara dayanan bu rakamlar devamında bazı sorunları gündeme getirmeye başladı. Mültecilerin en temel sorunları, geldikleri ülkede yeni bir coğrafya, dil, hukuk ve farklı bir yaşam tarzını öğrenmek.

Özellikle dil konusunda mülteciler ilk başlarda iletişim açısından zorluk çekiyordu ve entegrasyon sürecinin ilk aşamaları sıkıntılı geçti diyebilirim. Dil sorunundan sonra barınma temel problemimiz oldu. Ardından eğitim ve sağlık sorunlarımız bunları takip etti.

Sorunlarınızın çözümünde kendinizi yalnız hissettiğiniz oldu mu?

İzmir’deki yerel yöneticiler en büyük destekçimiz oldu. Onların destekleri ile biz bu sorunları yavaş yavaş çözüyoruz.

Desteklerin en yararlısı, 0-5 yaş arası çocuklara süt desteği oldu. Her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlarımız İzmir Enternasyonal Fuarı’nda açılan stantlarda el emeklerini, ürünlerini satıyorlar. Ve biz her 8 Mart’ta, Büyükşehir Belediyesi’nden mülteci kadınlar için stant alıyoruz. Bu alanda alışveriş oluyor, kültür tanıtımı oluyor, arkadaşlık oluşuyor ve zamanla bir zenginleşme yaşıyoruz hep birlikte. Entegrasyon sürecini bu şekilde aşacağımıza inanıyorum.

'TUNÇ SOYER AYRIŞTIRMADI'

Yani yalnız kalmadınız...

Türkiye’nin birçok yerinde mülteciler sıkıntı çekerken İzmir’deki Suriyeliler ne İzmir halkından ne de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’den yana bir sıkıntı çekti. Soyer, mültecileri İzmir halkından ayrı tutmadı. İzmir’de derneğimizi kurduğumuzda ilk gelen mültecilere seminerler ve toplantılar yaptık. Parklarda ilk toplantılarımız gerçekleştirdik. Bu park sizin ve başkasının yaşam alanı, temiz bırakın çevreye zarar vermeyelim diyerek mültecileri uyardık. Bir örnek vermek istiyorum, Bolu Belediye Başkanı geçen aylarda mültecilerle ilgili açıklamasını hepimiz gördük. Ve bu açıklamalar bayağı olumsuz etki bıraktı çevreye. Ama İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’den ne buna benzer bir açıklama ne de bu açıklamaların yanından geçen konuşmaları oldu. Tam tersine Sayın Soyer bizleri Türk halkından ayırt etmedi. Kendisine teşekkür ederiz.

İSTİHDAM SORUNU

Türkiye’de bu kadar kalacağınızı bilerek mi geldiniz?

2011 tarihinden bu yana gelen mülteciler de ev sahipliği yapan devlet de tahmin etmiyordu mültecilerin bu kadar süre kalacaklarını. İlk gelenler için kamplar kuruldu ve kamplarda her şey eksiksizdi. Fakat gün geçtikte kamplar yetersiz kalmaya başladı. Mülteciler, büyük şehirlere gidip oralarda yeni bir yaşantı kurmak zorunda kaldılar. Türkiye 1951 yılında imzaladığı Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’nin gereklerini yerine getirdi. Bu konuda hiçbir sıkıntı çekmedik. Yalnız istihdam konusunda sıkıntımız sürüyor. Mültecilerin işe alınması konusunda teşvik edici uygulamaların gelmesini isteriz.

Dernek olarak neler yaptınız?

İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği’ni kurduğumuzda ilk görevimiz, dayanışma ve yardımlaşmaydı. Ev eşyası, kalacak yer, kadınlar ve çocukların temel sorunları üzerine çalışmalar yaptık. Devamında entegrasyon sorununu çözmek için projeler hazırladık. Öncelikle uluslararası STK’lar ve büyükelçilerle görüştük. Projelerimiz uluslararası kuruluşlardan destek aldı. İzmir’de 2 bin 500 aileye maddi destek verdiler. Fransız kuruluşlardan destek aldık. İzmir’de sağlık ve sosyal dayanışma merkezi açtık. Merkezde yüzlerce kadına Türkçe dil eğitimi verdik. Hatta buradan eğitim alanlar hastanelerde tercümanlık yapıyorlar. Binlerce çocuğa sağlık taraması yapıldı. Daha sonra İsviçre Büyükelçiliği ile birlikte engelli mülteciler için projeler gerçekleştirdik. Konuşamayan engelli bireylere terapiler yapıldı, işitme engelli olanlara ise işitme cihazı takıldı. Ardından Avusturya Büyükelçiliğiyle birlikte mülteciler üzerine projelerimizi gerçekleştirdik.

Tabii ki mülteci sorununun çözümünü sadece uluslararası kuruluşlar ve Avrupa Birliği ile aramadık. Çalışmalarımızda yerel yönetimler yanımızdaydı. İzmir Konak Mülteci Konseyi’nde, Mülteci Meclisi’nde yer aldık. Meclislerin içinde çocuk ve kadın meclislerimiz de var. Bu alanlarda kadınlara, çocuklara ve mültecilere yönelik ortak çalışmalar yaparak çözüm süreçlerini tartıştık. Entegrasyon süreci tek taraflı olmuyor, bunun farkındayız. İzmir’in yerel yöneticileriyle birlikte yeni bir yaşam, yeni bir toplum yaratma sürecini tartıştık. Amacımız ‘Farklı kültürleri iki taraf olarak nasıl zenginleştirebiliriz’ sorusuna cevap bulmaktı. Ve yıllardır meclislere ortak projeler yürüterek sorunları çözmeye dönük çalışmalar yapıyoruz.