Stajyer Avukat Asil KOCAÇINAR

Uzunca bir süredir hepimizin tek bir gündemi var: Covid-19. Ülkemizde de ilk olarak 11 Mart 2020’de resmi makamlarca varlığı saptanan bu virüs, yalnızca gerçek kişilerin değil tüzel kişilerin ve hatta çeşitli bilim disiplinlerinin de bir numaralı gündemi haline geldi. Tıp biliminin zaten esas konusunu teşkil eden hastalık gündemi; ekonomi, sosyoloji, psikoloji bilimlerini ve -tıp da dahil- bu bilimlerin hepsiyle dirsek teması içinde olan Hukuk bilimini de oldukça fazla etkiledi. Hukukun mücbir sebep, uyarlama davası, gabin gibi bir çok kurumu, Covid-19 salgının ilk günlerinden bu yana hukukun dışındaki çevrelerce de tartışılmaya başlandı. Biz de bu yazımızda bu sayılanlardan farklı ama çok da bağlantısız olmayan bir hukuki sorumluluk türünü ve pratik hayattaki karşılığını tartışacağız.

Bilindiği üzere, hastalığın ülkemizde ilk kez tespit edildiği 11 Mart 2020 tarihinden bu yana oldukça keskin ve hızlı önlemler alındı. Bunların en önemlileri ve en çok tartışılanları da insanımızın hayatını idamesi için gerekli olan mal veya hizmetleri sunan iş kollarına ilişkin oldu. Küçük esnaf, süpermarketler, alışveriş merkezleri, berber/kuaför/güzellik merkezleri gibi nicesi 11 Mart'tan itibaren peyderpey açıklanan önlemlerden payına düşeni aldı. Şüphesiz hepsi birbirinden gerekli, doğru ve önemli olan önlemlerin ortak gayesi ise belli: Virüsün yayılım hızını düşürmek, mümkünse yayılmasını tamamen önlemek. Bu denli hayati bir gaye taşıyan önlemlere uymamanın yaptırımı ise idari ve cezai yaptırımlar olarak farklılık arzetmesinin yanı sıra Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 282 ve devamı maddeleri uyarınca da ihlale yol açan fiilin niteliğine göre farklılıklar gösteriyor. “Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma” suçunu işleyen Türk Ceza Kanunu madde 195 ise, Kanunilik Prensibi açısından bu tip “önlemlere uymama fiiline" uygulanamaz gibi gözükse de bu durum akademik mecralarda daha uzun süre tartışılacak. Bu tartışmalar biz hukukçuların doktrin ve içtihad metinleriyle daha çok vaktini alacak olduğundan bu yazımızda bunların ayrıntısına girmiyoruz. Gelgelelim bizim bugün üzerine konuşacağımız hukuki kurum, bu önlemlere uymamanın idari veya cezai yaptırımından çok, bu önlemlere uymayan işletmelerin müşterilerine ilişkin olan hukuki sorumluluğu ile ilgili olacak.

Culpa ın contrahendo

Bilindiği üzere ülkemiz hukuku -özellikle özel hukuk ilişkileri açısından- Kıta Avrupası Hukuk Sisteminden etkilenmiş ve çoğu kurumunu da bu sistemden etkilenerek inşa etmiştir. Bu sistem, sözleşme hukukumuz açısından da çok önemli bir kaynak teşkil eder. Bu iki cümlelik teferruattan bahsetmemiz, yazımızın konusu olan “culpa in contrahendo” sorumluluğunun da Kıta Avrupası Hukuk Sisteminin atası olan Roma Hukuku’ndan günümüze kadar gelen bir kurum olmasından kaynaklanıyor.

“Culpa in Contrahendo” kavramı dilimize, “sözleşme öncesi sorumluluk” olarak çevrilebilir. Bilindiği üzere birbirleri ile bazen iş bazen ticaret bazen ise bunlardan farklı hukuki ilişkiler kurmak isteyen gerçek veya tüzel kişiler birbirleri ile çeşitli şekillerde anlaşırlar. Bu bazen sözle, bazen yazılı bir kağıdı imzalayarak bazen ise bunların hiç biri olmaksızın sadece bazı davranışlar sergilemek suretiyle olabilir. Kişiler, bu anlaşmalarını nasıl adlandırırsa adlandırsın hukuk aleminde bir “sözleşme” yaratmış olurlar. Tahmin edilebileceği üzere, yaratılan bu sözleşmenin tarafı olanların, birbirlerine söz verdiği şeyleri (edimleri) yerine getirmenin yanı sıra, birbirlerine karşı kanun veya hayatın doğal akışının bizzat kendisi ile belirlenmiş olan çeşitli sorumlulukları da vardır. Normal şartlarda, yani eğer “sözleşme öncesi sorumluluk” kurumu olmasaydı, sözleşmenin iki tarafının birbirine karşı sorumluluğu, bu sözleşmenin kurulmasından itibaren başlayacakken; bu hukuki kurum sayesinde sözleşme kurulmadan evvel yapılan sözleşme görüşmeleri sırasında da tarafların birbirlerine karşı bir takım yükümlülükleri olduğu kabul edilir. Bu yükümlülükler “aydınlatma, özen gösterme ve koruma yükümlülükleridir”.

Hukukun iki tarafa da yüklediği bu yükümlülüklerden “özen gösterme ve koruma”, yaşadığımız bu pandemi günlerinde özellikle mal veya hizmet sunan işletmeler için büyük bir önem taşır. Öyle ki biz esasında bu tip bir işletmeye (örneğin bir markete) girdiğimiz anda, bu işletme ile akdedeceğimiz “Satış veya -daha nadir olsa da- Eser Sözleşmesinin” görüşmelerine başlamış oluruz. Örneğimizden devam edecek olursak, girdiğimiz market işletmesi, raflarına dizdiği ürünleri bize sunarken, altlarında bulunan etiketlere yazdığı fiyatlarla bize, bu ürünlere ilişkin teklifler (hukuki anlamda icap) sunmuş olur. Biz de bu ürünleri sepetimize atıp kasaya götürerek bize sunulan bu teklifi kabul etmiş oluruz ve satış sözleşmesi kurulur. Biraz önce de değindiğimiz üzere biz, bu gibi hayatın doğal bir parçası olan durumların neredeyse tümünde, farkına varmadan bir hukuki ilişki kurmuş oluruz. Günlük hayatta her gün hatta belki de her saat yerine getirdiğimiz işlem veya fiillerden büyük bir çoğunluğu esasında hukukun kendisine sonuçlar bağladığı ilişki veya kurumlardır. Bir markete gittiğimizde market işletmesiyle satış sözleşmesi akdettiğimiz gibi, doktora gittiğimizde de doktor veya bağlı olduğu hastane ile bir vekalet sözleşmesi kurmuş oluruz. Berberden içeri adım attığımız anda bir eser sözleşmesinin görüşmeleri başlar ve berber tıraş işlemini tamamladıktan sonra bizim parayı (bedeli) ödeyişimize kadar da bu sözleşme devam eder. Bu örnekler ve daha nicesinde, nasıl ki farkında olmadan hukuki ilişkiler kurabiliyorsak, çoğunlukla hukuk bizi korurken de bu korumanın farkında olmuyoruz. İşte yazımızın konusu olan “sözleşme öncesi sorumluluk” da hukukun, biz farkında olmadan bizi koruduğu hallerden biri.

Tedbir almayan işletme sorumludur

Sözleşme öncesi sorumluluğun hukuki tanımından ziyade pratik önemi ve sonucu üzerinde durmak yazımızın düzeyine daha uygun düşecektir. Bahsettiğimiz üzere bu ilke uyarınca biz bir işletmeye girdiğimizde işletmenin, biz onunla henüz bir sözleşme imzalamamış olsak bile, bize karşı özen gösterme ve bizi koruma yükümü vardır. İşte bu özen gösterme ve koruma yükümü, biz müşterileri (tüketicileri), sözleşme akdedilirken başımıza gelebilecek “hukuki kazalardan”(ayıplı mal satımı, ederinden çok daha yüksek bir bedele satılan mal veya hizmet, tecrübesizliğimizden yararlanılarak yapılmak istenen bir sözleşme ve daha nicesi bu kapsamda düşünülebilir) korumanın yanı sıra işletme içerisinde başımıza gelebilecek fiziki zararları da azami düzeyde engellemeyi işletme sahibine bir görev olarak yükler. Bu konuda hukuk fakültelerinde verilen ve oldukça yararlı olan en klasik örnek “bir halı mağazasına giren müşteri” örneğidir. Bu örnekte; müşteri A, halı bakmak üzere bir halı mağazasına girer ve işletmenin gerekli önlemleri almaması sonucu ayağına bir halı düşmesi sonucu ayağı kırılır. Bu örnekte de sözleşme öncesi sorumluluk uyarınca A’nın uğrayacağı tüm zararlardan halı satan işletme sorumlu tutulur. Tüm bu teorik konuşmaları getirip somut hayata ve yaşadığımız bu günlere uygulayacak olursak: Culpo in contrahendo yani sözleşme öncesi sorumluluk, işletme sahibinin, müşterisini Covid-19 hastalığından azami düzeyde korumasını ve bu koruma için gerekli özeni göstermesini de kapsar. İşletmeler, bu sorumlulukları kapsamında yürütme organının öngörmüş olduğu önlemleri almanın yanı sıra, işletmelerine uygun olan diğer tedbirleri de almak zorundadırlar. Bu, işletmeler açısından hukuki bir zorunluluk olduğu gibi, müşteriye karşı yerine getirilmesi gereken ve sözleşme hukukundan doğan bir ödevdir.

Burada varılacak en kesin ve önemli sonuç şudur: İşletmeler, idarenin aldığı önlemlere uymamaları sebebiyle müşterilerinin uğradığı zarardan sorumludurlar. Bu zarardan sorumluluğun hukuki dayanağı “Bütünlük Menfaatlerinin İhlalidir.” Bu itibarla kişi, bir işletmede bulunduğu sırada Covid-19 hastalığına yakalandığını ve bu hastalığa yakalanmasının o işletmenin gereken tedbirleri yerine getirmemesinden kaynaklandığını ispat eder ise, bu hastalık sebebiyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini, sorumlu olan işletmeden isteyebilir. Bu tazminin kapsamı -somut olayın niteliklerine göre farklılıklar göstermekle beraber- hastane masraflarını, mahrum kalınan geliri veya uğranılan manevi zararı kapsayabilir.

Geldiğimiz nokta, sözleşme öncesi sorumluluğun pratik sonucudur. Bu kurumun, hukuki ayrıntısına girmek ise ancak bir akademik makalenin konusu olabilir. Amaç, halkımızı hukukun ona verdiği bir hak konusunda bilgilendirmektir. Bahsedilen, kurallara uymayan bir işletmenin mahkemeler nezdinde alacağı cevaptır. Ancak tabi ki en önemlisi bu sorumluluğun önceden yerine getirilmesi suretiyle kişilerin bu hastalığa yakalanma ihtimalini en asgari düzeye indirmek olacaktır. Hukukun anlattığımız bu kısmı, zarar doğduktan sonra başvurulacak kısmıdır. Söz gelimi: Culpa in contrahendo sorumluluğu yani sözleşme öncesi sorumluluk, bizleri Covid-19 tedbirlerine uymayan işletmeler yüzünden uğrayacağımız zararlara karşı korurken; işletmeleri bu tedbirlere uymaları konusunda uyarma ve onlardan bu yönde bir beklentide bulunma imkanını da bizlere sunmaktadır. Haklarımıza sahip çıkmaktan ve bu haklarımızın yerine getirilmesini talep etmekten korkmayalım.

Toplumun en geniş kesimi olan tüketiciler olarak şunu bilmeliyiz ki hukuk bizi, biz farketmeden dahi korur. Hukuki haklarımızı bilmek bizi daha güçlü kılar. Sağlıkla kalın.

Asil Kocaçınar Kimdir?

1998 yılında İzmir’in Konak İlçesi’nde doğdu. İlk ve Ortaokul eğitimini İzmir’in en köklü okullarından olan Müdafaa-i Hukuk İlköğretim Okulu'nda ve ardından 85. Yıl Anadolu Lisesi’nde lise öğrenimini tamamladı. 2016 yılında girdiği üniversite sınavı ile yerleştiği İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 3 yılda mezun oldu. Mezuniyetinin ardından İzmir’e dönen Kocaçınar, İzmir Barosu bünyesinde avukatlık stajına devam etmekte.