İngiltere Kilisesi, 3 Ekim 2025’te Canterbury Başpiskoposu olarak Sarah Mullally’yi atadığını duyurdu. Bu atama, 1400 yılı aşkın geçmişe sahip kilisenin başına geçen ilk kadın olması açısından tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.
63 yaşındaki Mullally, İngiltere’nin eski baş hemşirelerinden biri ve kanser hemşiresi olarak uzun yıllar sağlık sektöründe çalışmış bir isim. 2018’den bu yana Londra’nın ilk kadın piskoposu olarak görev yapıyor ve kilisede kadın haklarının güçlü bir savunucusu olarak biliniyor.
Görev devri ve istifa süreci
Mullally, selefi Justin Welby’nin istifasının ardından göreve gelecek. Welby, Hıristiyan yaz kamplarında erkek çocuklara ve genç erkeklere yönelik yaygın istismar iddialarını gerektiği gibi soruşturmadığına dair raporun yayımlanmasının ardından görevinden ayrılmıştı.
Mullally’nin atanması, adaylar arasında kısa listede bulunan iki kadın piskoposun varlığı nedeniyle sürpriz olarak görülmese de, kiliseyi yeni bir döneme taşıyacak bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu atama, özellikle daha muhafazakar Anglikan Komünyonu içinde bazı tartışmalara yol açabilir.
Karşılaşacağı zorluklar
Yeni başpiskopos, göreve başladığında özellikle şu konularla mücadele edecek:
-
Kilisenin gençlerin korunması ve güvenilirliğinin yeniden tesis edilmesi
-
Evlilik ve diğer doktrinsel konularda ortaya çıkan bölünmeleri onarma
-
Asi Anglikan Komünyonu ile diplomatik ilişkileri yönetme; Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki muhafazakar piskoposlar, Canterbury başpiskoposunun liderliğini kabul etmeyebilir
Bu nedenle, Mullally’nin liderliği hem İngiltere’de hem de küresel Anglikan topluluğunda tarihsel ve siyasi etkiler yaratacak.
Tarihsel önemi
Sarah Mullally’nin atanması, Anglikan Kilisesi’nin kadın liderliğini kabul etme yönündeki önemli bir adımı olarak görülüyor. 1400 yıl boyunca erkeklerin yönettiği kilisenin başına ilk kez bir kadın geçmesi, dini liderlikte cinsiyet eşitliği ve modernleşme açısından sembolik bir anlam taşıyor.
Mullally’nin görev süresi, İngiltere Kilisesi ve Anglikan Komünyonu’nun geleceğini şekillendirecek kritik kararlarla dolu olacak. Hem iç hem de küresel ölçekte kilisenin toplumsal ve doktrinsel politikaları üzerinde etkili olması bekleniyor.