Türkiye tarımının en büyük temsilcisi TZOB'dan gelen veriler, ülke genelinde yaşanan tarımsal kuraklıkın boyutlarının ne denli büyük olduğunu gözler önüne seriyor. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar'ın açıkladığı rakamlar, çiftçilerin karşı karşıya kaldığı dramın boyutunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde, çiftçilerin verimlerinin yüzde 85'lere kadar düştüğü, kuru tarım yapılan tahıl alanlarında ise verimin dekar başına sadece 50 kilogramla sınırlı kaldığı belirtildi.
Bu durum, birçok çiftçinin, tarlasında yetiştirdiği ürünlerin maliyetini dahi karşılayamayacağı noktaya geldiği anlamına geliyor. Bayraktar'ın verdiği bilgilere göre, hasat maliyetleri düşünüldüğünde, bazı çiftçiler tarlalarına biçerdöver sokamayacak duruma gelmiş bulunuyor. Bu, sadece o yılın mahsulünün kaybı değil, aynı zamanda çiftçinin gelecek yıl için tohum parasını bile bulamayacağı bir kısır döngünün başlangıcı anlamına geliyor. Sulanabilen alanlarda bile verimlerin önemli ölçüde düşmesi, kuraklığın ne denli şiddetli olduğunu gösteriyor.
Ayçiçeği alarmı: Kritik günler yaşanıyor
Mevcut kuraklık krizinin yanı sıra, önümüzdeki dönemde hasadı başlayacak olan ayçiçeği üretimi için de alarm zilleri çalıyor. TZOB Başkanı Bayraktar, gelecek dönemde ayçiçeği hasadının başlayacağı bu kritik süreçte, kuraklık tehdidinin devam ettiğini vurguladı. Ayçiçeği, Türkiye'nin hem iç tüketimi hem de ihracatı açısından son derece önemli bir stratejik ürün olması nedeniyle, bu üründe yaşanacak kayıpların ekonomik etkileri çok daha geniş bir yelpazeye yayılacak.
Ziraat Odalarından alınan bilgilere göre, yağış azlığıyla birlikte yaşanan aşırı sıcaklıkların ayçiçeği bitkisini strese soktuğu ve bunun verimde ciddi düşüşlere neden olmasından endişe duyulduğu belirtiliyor. Bu durum, sadece çiftçilerin gelirini etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin ayçiçek yağı ihtiyacında dışa bağımlılığın artması riskini de beraberinde getiriyor.
İklim verileri vahim tabloyu doğruluyor: 55 yılın rekoru kırıldı
TZOB Başkanı Bayraktar'ın paylaştığı meteoroloji verileri, yaşanan kuraklığın boyutlarını bilimsel verilerle destekliyor. 1 Ekim 2024 - 30 Haziran 2025 dönemini kapsayan 2025 tarım yılı yağışlarının, Marmara Bölgesi'nde yüzde 29 oranında azaldığı tespit edilmiş durumda. Bu oran, sadece bir istatistik olmaktan öte, bölge tarımının temel su kaynağının neredeyse üçte birini kaybettiği anlamına geliyor.
Daha da çarpıcı olan ise, Haziran ayına ait veriler. Marmara Bölgesi'nin son 54 yılın en düşük Haziran yağışını aldığı kaydedilirken, aynı ay ülke genelinde son 55 yılın en sıcak dördüncü Haziran ayı olarak tarihe geçti. Marmara Bölgesi'nde ortalama sıcaklıkların, Haziran ayında normalin 1,5 derece üzerinde seyretmesi, hem mevcut bitkilerin su ihtiyacını artırdı hem de topraktaki nem kaybını hızlandırdı. Bu veriler, yaşanan durumun olağanüstü bir iklim olayı olduğunu ve normal tarımsal uygulamalarla üstesinden gelinmesinin mümkün olmadığını gösteriyor.
Çiftçiye acil mali destek şart: Faizsiz erteleme talebi
Bu vahim tablo karşısında TZOB, hükümetten acil ve kapsamlı mali destek talep ediyor. Bayraktar, ülkenin gıda arzının sürdürülebilirliği adına, doğal afetlerden zarar gören çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifi'ne olan borçlarının faizsiz olarak en az 1 yıl ertelenmesi gerektiğini vurguladı. Bu talep, sadece mevcut dönemin sıkıntısını atlatmak için değil, aynı zamanda gelecek üretim döneminde çiftçilerin tekrar üretime başlayabilmesi için hayati önem taşıyor.
Mevcut durumda, mahsulünü kaybeden çiftçilerin bir yandan geçmiş dönem borçlarını ödemeleri, diğer yandan da yeni sezon için tohum, gübre ve diğer girdi maliyetlerini karşılamaları neredeyse imkansız hale gelmiş durumda. Faizsiz borç erteleme, çiftçilere nefes alma imkanı tanıyarak, sektörün devamlılığını sağlamak açısından kritik bir önlem olarak görülüyor.
Nisan donundan kuraklığa: Çifte felaket çiftçiyi vurdu
TZOB Başkanı Bayraktar, ayrıca Nisan ayında yaşanan zirai don olayından zarar gören çiftçilere sigortaları olmasa da yapılacak olan yardımın, kuraklıktan zarar gören çiftçilere de yapılması gerektiğini vurguladı. Bu talep, adalet ilkesi gereği son derece mantıklı görünüyor. Çünkü hem don hem de kuraklık, çiftçinin kontrolü dışında gelişen doğal afetler olup, her ikisi de üretimde ciddi kayıplara neden olmaktadır.
Nisan ayındaki zirai don özellikle meyve üretimini vururken, devam eden kuraklık ise buğday, arpa ve mercimek gibi stratejik ürünlere zarar vermiş durumda. Bu iki ayrı doğal afetin art arda gelmesi, Türk tarımını adeta çifte ateş arasında bırakmış durumda. Don nedeniyle meyve bahçeleri zarar görürken, kuraklık nedeniyle de tahıl üretimi risk altına girmiş bulunuyor.
Gıda güvenliği alarm veriyor: Stratejik önlemler şart
Yaşanan bu tarımsal krizin etkileri, sadece çiftçinin cebinde kalmayacak. Buğday, arpa, mercimek gibi temel gıda maddelerinde yaşanan üretim kayıpları, orta vadede gıda fiyatlarına yansıyacak ve gıda güvenliği açısından risk oluşturacak. Özellikle buğday üretimindeki düşüş, hem ekmek fiyatlarını etkileyecek hem de ithalat ihtiyacını artıracak.
Bu nedenle, sadece çiftçiye yönelik mali destekler değil, aynı zamanda stratejik gıda rezervlerinin gözden geçirilmesi ve gerekirse ithalat planlarının devreye sokulması da gündemde olmalı. İklim değişikliğinin giderek artan etkilerinin görüldüğü günümüzde, tarım politikalarının da bu yeni gerçeklere uygun olarak revize edilmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Sonuç olarak, TZOB'un talepleri, sadece kısa vadeli bir rahatlama sağlamak için değil, Türk tarımının gelecekteki direncini artırmak için de hayati önem taşıyor. Çiftçiye verilecek destek, aslında tüm toplumun gıda güvenliğine yapılacak bir yatırım niteliğinde olacak.