Tıp dünyası, yaşayan en büyük efsanelerinden birini, beyin cerrahisinin akışını tek başına değiştiren büyük ustayı kaybetti. Modern nöroşirürjinin kurucusu, dünya çapında binlerce cerrahın hocası, sayısız hastanın hayata tutunma sebebi olan ve Amerikan Nörolojik Cerrahlar Kongresi tarafından "1950-2000 Yüzyılın Beyin Cerrahı" unvanına layık görülen Prof. Dr. Gazi Yaşargil, hayata veda etti. Bilime adanmış, başarılarla, icatlarla ve insanlığa hizmetle dolu bir asra yakın ömrüyle, sadece bir hekim değil, aynı zamanda bir bilim insanı, bir mucit ve bir filozof olarak tarihe geçen Yaşargil'in vefat haberi, Sağlık Bakanlığı tarafından duyuruldu. Bakanlık'tan yapılan açıklamada, "Alanında yürüttüğü eşsiz çalışmalarla 'Yüzyılın En İyi Beyin Cerrahı' seçilen Prof. Dr. Gazi Yaşargil Hocamızın vefatını büyük bir üzüntüyle öğrendim. Onun hatırasını yaşatmak için elimizden geleni yapacağız. Mekânı cennet, makamı ali olsun" ifadelerine yer verildi.
Sadece bir cerrah değil, bir devrimci: Mikrocerrahinin babası
Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in adını tıp tarihine altın harflerle yazdıran en büyük katkısı, şüphesiz mikrocerrahi devrimiydi. Onun çalışmalarından önce, beyin ameliyatları çıplak gözle veya basit büyütücülerle, yani "makrocerrahi" yöntemleriyle yapılıyordu. Bu durum, beynin derinliklerindeki hassas damar yapılarına ve sinir dokularına müdahaleyi son derece riskli, hatta çoğu zaman imkansız kılıyordu. Pek çok beyin tümörü ve anevrizma vakası, "ameliyat edilemez" olarak kabul ediliyor ve hastalar adeta kaderlerine terk ediliyordu.
İşte bu karanlık tabloyu aydınlatan isim Gazi Yaşargil oldu. 1965-1967 yılları arasında Amerika'daki Vermont Üniversitesi'nde mikrovasküler cerrahi üzerine yaptığı çalışmaların ardından Zürih'e dönen Yaşargil, cerrahi mikroskobu beyin ameliyatlarının standart bir parçası haline getirdi. 30 Ekim 1967'de, cerrahi mikroskop kullanarak ilk beyin bypass ameliyatını başarıyla gerçekleştirerek nöroşirürjide yeni bir çağ açtı. Bu sadece bir ameliyat değil, bir devrimin başlangıcıydı. Mikroskop sayesinde, milimetrenin altındaki damarları ve sinirleri görebilen, onarabilen cerrahlar, daha önce ulaşılamayan bölgelere güvenle ulaşabilir hale geldi. Bu devrim, beraberinde yeni icatları da getirdi. Yaşargil, ameliyatlar sırasında balonlaşan damarları güvenle kapatmak için kullanılan ve bugün hala kendi adıyla anılan "Yaşargil klipsleri"ni dizayn etti. Ameliyat sahasını daha iyi görebilmek için, beyin dokusunu nazikçe kenara çeken ve adını kızı Leyla'dan alan "Leyla retraktörü"nü geliştirdi. Ameliyat sırasında cerraha daha fazla hareket kabiliyeti sunan "kayan mikroskop" sistemini icat etti. Onun bu dâhiyane teknikleri ve icatları sayesinde, daha önce ölümcül kabul edilen sayısız hastalık, tedavi edilebilir hale geldi.
Lice'den Zürih'e, 'Haymatlos' pasaportundan dünya vatandaşlığına
6 Temmuz 1925'te, babasının kaymakam olarak görev yaptığı Diyarbakır'ın Lice ilçesinde dünyaya gelen Gazi Yaşargil'in hayat hikayesi, bilimsel başarıları kadar ilham verici ve çileliydi. Ankara Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra tıp eğitimine başlayan Yaşargil, Almanya ve ardından İsviçre'de eğitimini sürdürdü. Tam da Zürih'te adını duyurmaya başladığı, doçentlik sınavına hazırlandığı günlerde, Türkiye'deki 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından "askere gelmesi" için bir celp aldı. O dönem yurt dışında eğitimini tamamlayıp ülkesine öyle dönmek isteyen Yaşargil'in bu talebi kabul görmedi ve sonuç olarak, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
Bu, onun için hayatının en zor dönemlerinden birinin başlangıcıydı. Artık hiçbir ülkenin vatandaşı değildi ve vatansızların taşıdığı o hüzünlü "Haymatlos" pasaportuyla yaşamak zorundaydı. Ancak o, bu duruma küsmek yerine bilime daha sıkı sarıldı. Zürih'teki kliniği, dünyanın dört bir yanından gelen beyin cerrahları için bir eğitim merkezine dönüştü. Yıllar sonra, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde, yapılan büyük bir yanlış düzeltildi ve Yaşargil yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi. Pasaportunu, bizzat dönemin Sanayi Bakanı Şükrü Yürür İsviçre'ye götürerek kendisine takdim etti. 18 yaşında ayrıldığı ülkesine 63 yaşında dönebilen Yaşargil, Ankara'ya indiğinde o kadar duygulanmıştı ki, otomobilden inmeden 3 saat boyunca şehri turlayarak yılların değişimine tanıklık etmişti. Bu olay, vatanına küskün ama asla kopuk olmayan bir bilim insanının dokunaklı hikayesi olarak hafızalara kazındı.
Hastasını kucağında taşıyan bir hekim, Can Yücel'in can dostu
Prof. Dr. Gazi Yaşargil, sadece dâhi bir cerrah değil, aynı zamanda hastalarıyla kurduğu insani bağlarla da tanınan, derin bir felsefeye sahip bir hekimdi. Onun bu yönünü en iyi anlatan anılardan biri, şair Ece Ayhan'ın ameliyatı sırasında yaşanmıştı. 1976'da beyin tümörü teşhisi konan Ece Ayhan, Zürih'e, Yaşargil'in yanına gitmişti. Ece Ayhan'ın anlatımlarına göre Yaşargil, ameliyat edeceği hastasını ameliyathaneye kadar kendi kucağında taşırdı. Bunun nedenini ise "hastasını hissetmek istemesi" olarak açıklardı. Ameliyat sonrası hastası ayılır ayılmaz ondan dilini çıkarmasını istemesi de onun kendine özgü bir yöntemiydi. Çünkü ona göre, hastanın yutkunmak gibi basit bir eylem için bile sosyal bir çaba göstermesi, beyin fonksiyonlarının iyiye gittiğinin bir işaretiydi.
Onun hayatındaki bir diğer önemli figür ise "can dostum" dediği, liseden arkadaşı şair Can Yücel'di. Bu iki büyük ismin dostluğu, sanat ve bilimin zirvesindeki bir buluşma gibiydi. Can Yücel, dostunu "beynin Piri Reisi" olarak tanımlamıştı. Yaşargil de bu dostluğun anısına, oğluna "Can" adını vermişti. Sosyal medyada sıkça anlatılan, Can Yücel'in babası Hasan Ali Yücel'in "oğluma torpil yaptı demesinler" diye Can'ı değil de Gazi'yi yurt dışına gönderdiği hikayesi, tarihi bir anekdot olsa da, yakınları tarafından doğrulanmamıştır. Bilinen gerçek, bu iki büyük ismin, birbirlerinin alanlarına derin bir saygı duyduğu ve ömür boyu süren sarsılmaz bir dostluk kurduğudur.
Bir asra sığan hayat felsefesi: 'Çalışmak beyni açık tutar'
Prof. Dr. Gazi Yaşargil, 99 yaşına merdiven dayadığı ömrü boyunca sadece bilime değil, sağlıklı ve anlamlı bir yaşama da örnek oldu. Zindeliğinin sırrını "düzgün bir hayat" olarak özetleyen usta hekim, sigara ve içki kullanmıyor, her sabah 06:30'da kalkıp akşamları 22:30-23:00 gibi yatıyordu. Az ve öz yemenin, özellikle akşamları hafif beslenmenin önemini vurguluyordu. Ancak onun için en büyük yaşam sırrı, hiç durmadan çalışmaktı. "Çalışmak iyidir. Devamlı çalışmak, beyni açık tutmak iyidir. Muhtelif konuları okumanızı tavsiye ederim" diyerek, zihinsel aktivitenin uzun ve sağlıklı bir yaşam için ne kadar önemli olduğunun altını çiziyordu.
Nitekim kendisi de 90'lı yaşlarında bile ameliyatlara girmeye, ders vermeye ve bilgi birikimini genç nesillere aktarmaya devam etti. Oxford'dan Pekin'e, Arkansas'tan Zürih'e, dünyanın dört bir yanında onun adını taşıyan kürsüler, laboratuvarlar ve konferanslar düzenlendi. 330'dan fazla bilimsel makale ve 13 kitap yayınladı. Onun 6 ciltlik "Microneurosurgery" adlı eseri, bugün hala beyin cerrahlarının başucu kitabı niteliğindedir. Cumhuriyet Gazetesi tarafından 2000 yılında yapılan bir ankette, son bin yılın Atatürk ve İbn Sina gibi 10 büyük Türk'ünden biri olarak seçildi. Prof. Dr. Gazi Yaşargil, ardında sadece kurtardığı hayatlar ve eğittiği cerrahlar değil, aynı zamanda bilimin ışığından hiç ayrılmayan, vatan sevgisiyle dolu, disiplinli ve mütevazı bir yaşam felsefesi bırakarak bu dünyadan ayrıldı.