Nacpan adındaki plaj, temizliği, sakinliği ve sessizliği ile kuzeyin gözde sahili diyor turizm broşürleri. Motorlarımıza atlayıp keşfe çıktığımızda en az onun kadar muhteşem başka bir plaj daha keşfediyoruz: Calitang...

Hazırlayan /İsmail Ragıp GEÇMEN

el-nido-rocks

Sabah eşyalarımızı alıp ayrılıyoruz pansiyonumuzdan. Önce yol üstündeki motorculardan birinden motorlarımızı kiralıyoruz. Ben yine yarı otomatik bir Honda, Ercan otomatik bir Yamaha motor beğeniyor. (Kişi başı 500 Peso=10 $) Önce yakıt almak için istasyon arıyoruz epeyce. Sonra depoyu fulleyip gaza basıyoruz. (Kişi başı yakıt 200 Peso=4 $) İstikamet: Adanın el değmemiş doğu kıyısı!
Tek gidiş geliş olmakla beraber iyi bir asfalt üzerinden küçük El Nido Havaalanı yolunu izliyoruz. Havaalanı yolunu geçip adanın kuzeyine doğru yöneliyoruz. Nacpan adındaki plaj, temizliği, sakinliği ve sessizliği ile kuzeyin gözde sahili diyor turizm broşürleri. Yola revan olup Nacpan sahilini arıyoruz. Bildiğiniz toprak, zaman zaman taşlık, meşakkatli, zorlu bir yol. Bazen tozun içine bulanarak, bazen bizi çekip çekmeyeceği şüpheli tahta kalaslardan yapılma iptidai köprülerden geçerek yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra bir köye, ardından da köyün girişindeki turizm memurlarına yaklaşıyoruz. Burası da başka ünlenen yerlerde olduğu gibi girişte, turizm vergisi yani giriş parası ödenen yerlerden biri. (Kişi başı 150 Peso=3$).

116.-El-Nido’nun-harika-denizleri

GEROME VE CALİTANG!

Yol burada ikiye ayrılıyor. Ben ezbere soldan dalıyorum. Tesadüfen girdiğimiz yol gide gide küçücük, ıssız ve sessiz bir koya ulaşıyor. Burası Nacpan’ın yanı başında ama ondan bir küçük yarımadayla ayrılmış muhteşem Calitang! Tabi muhteşemliği sadece koyun içindeki yerel balıkçı teknelerinin dalgasız denizde hafif hafif salınması ya da bembeyaz kumsalın denizle buluştuğu yerdeki ışık oyunlarının yaratığı mistik atmosfer değil aynı zamanda sessiz ve davetkâr bir huzurun bizi teklifsiz çağırmasından da (üff ama ne cümle oldu be)...
Sadece 3-4 barakanın hemen önünde uzanan bu küçücük koyun insanı cezbeden, sarıveren, büyüleyici çağrısını duymamak imkânsız. Motorlarımızı toprak patikanın bitip kumsalın başladığı yerdeki tahtalarla yükseltilmiş tek katlı binanın gölgelik bahçesine bırakıyoruz. Burası bir pansiyon. Hadi burada bir soluklanalım deyip pansiyonun 3 basamakla çıkılan denize nazır restoranına oturuyoruz. Oturduk ama kimsecikler yok. Ne gelen var ne giden. İnsan yok. Denizde dalga yok. Mutlak sessizlik. Biraz sonra uzun sarı kıvırcık saçlarıyla bir genç geliyor. Bizi görünce sırıtarak kendini tanıtıyor. Adı Gerome. Bu sevimli hergele ‘Calitang Beach Resort’ gibi afili bir ada sahip olan bu pansiyonda çalışıyor. Daha genç gösteriyor ama 35 yaşındaymış. Finansal bir işi varmış Rotterdam’da “ama çok sıkıcıydı” diyor. İşi bırakıp 3 yıl önce 1200 Öyroyla aniden yollara çıkmış. En sonunda Filipinler’in Palawan adasının El Nido kasabasına 1 saat uzaklıktaki bu ücra köşesine yolu düşmüş. Sonra da ayrılamamış buradan.
Önce kahve istiyoruz. Kahvenin ardından denize girip giremeyeceğimizi soruyoruz. Tabi diyor, bir oda açıp mayolarımızı giymemizi sağlıyor. Denizden çıktıktan sonra da 2 kova su getirip duş almamızı sağlıyor. Geceleri elektrik yokmuş burada. İnternet de yok zaten. Oh ne güzel. Sadece huzur. Bu sessiz ve güzel yerdeki oda fiyatı gün boyu ne zaman istersen kahvaltı ve içecekler dâhil 20 $. ‘Kalın bu gece burada pişman olmazsınız’ diyor. “Nacpan’ı ve sonra adanın doğu kıyılarını görmek istiyoruz” deyince Nacpan için faklı fuklu tertemiz bir küfür savurup ‘orada hiçbir şey yok, çok kalabalık’ diyor gülerek. Sonra kızarmış muz tatlısını yiyin diye dayarken önümüze, bizden bir kez daha gelmemiz için söz alıyor Gerome. “Burada” diyor, “güneşin batışı muhteşemdir ama başka bir şey vardır ki o daha da güzeldir. Burada güneş battıktan hemen sonra aynı yerden bu kez ay doğar ve o da aynı yerden batar ki bu dünyada başka bir yerde yoktur. Yani Sunset biter, Moonset başlar!” İçimizde ukde kalıyor ama yola devam etmeliyiz. Söz veriyoruz Gerome’a, bir gün mutlaka yine geleceğiz buraya.

110.-Boş-sahiller

NACPAN PLAJI

Geriye dönüp Nacpan Plajı'na geçiyoruz. Gerom’un kalabalık dediği uçsuz bucaksız sahilde 30 kişi var yok. Hindistan Cevizi ağaçlarının gölgesinde sıcaktan bayılıp kalmış birkaç köpek, 10-15 araç, olsun da gölgede dinlenen yemek yiyen hepi topu 50 kişi. Yine de Gerome’un dediği gibi Calitang’tan sonra bize bile kalabalık geliyor. Denize girmeden biraz etrafta bakındıktan sonra gaz veriyoruz motorlarımıza.
Adanın kuzeyinden doğusuna doğru kıvrılan virajlı yollarda giderek insan sayısı azalıyor, geçtiğimiz köyler küçülüyor, yolda rastladığımız araç sayısı azalıyor, nihayet yol ıssızlaşıyor. Amacımız elimizdeki kötü haritaya göre kuzeyden doğuya sonra da tekrar güneye kıvrılıp tam bir yuvarlak çizerek yine El Nido’ya çıkmak. Yol boyu manzara anlatılmaz güzellikte. Solumuzda kalan denizden esen serinleten rüzgâr, sık ağaçların ormanların arasından denize yılan gibi kıvrılan toprak yollar… Kimi tabelası olan çoğunda tabelası bile olmayan ıssız sahilleri ardı ardına geçiyoruz. ‘Duli Beach, Mariposa Beach, Verde safari Beach'... Kimisine girip çıkıyoruz, kimisini es geçiyoruz.

107.-Adi-Lucida.--Sibaltan,-Palawan,-Philippines'te

HUZURU DİNLEYEN KADIN

‘Santa Monica Beach’ yazılı zar zor okunan tabelayı ve büyük ağaçların serinliği altındaki geniş düzlükte kurulu bungalovları görünce motoru kırıyorum aşağıya doğru. Kimsecikler görünmüyor etrafta. Kuş seslerinin dışında ses yok. Deniz gelgit nedeniyle 150 metre kadar çekilmiş. Terkedilmiş gibi. Kıyıya doğru yürürken bungalovların ortasındaki denize nazır çardakta belli belirsiz birinin olduğunu fark ediyorum. Adı ‘Lucida’. Yüzü güleç ama sormadan konuşmuyor. Kimiz, neyiz, burada ne yapıyoruz? Hiç merak etmiyor. Belki yüz yaşında ama sanki binlerce yıldır burada Lucida. Denizin çekildiği bu dönem pek kimse olmazmış buralarda. Zaten buraya ulaşmak bir yabancı için o kadar zor ki. Elektrik, internet yok. Belli saatlerde değil, buraya elektrik hiç gelmemiş. Dolayısıyla soğuk yiyecek ve içecekler de yok. Bira yoksa günümüzde turist de yok anlamına geliyor. Oğlununmuş burası ama o da bırakıp gidermiş bu zamanlarda köylerine. Lucida bu denizin, yıldızların altında tek başına, dimdik ayakta. O, sonsuz mavilikteki denize bakıp rüzgârın sesini dinliyor sadece. Huzuru dinleyen kadın, sen neye sevinip neye üzülür, neyi özlersin ki? 5 dolarmış geceliği bu denize sıfır bungalovların. “Ama uzun kalırsanız fiyat daha da ucuzlar” diyor, daha ne kadar ucuzlayacaksa? Lucida’ya veda edip yola revan oluyoruz. Ipıssız yollardan ilerlerken solda açık denizde, ara sıra ağaçlar arasından kendini gösteren el değmemiş ‘Bartas, Calabugdong ve Maytiguid Adalarını’ izleyerek bir 30 km daha gidiyoruz. ‘Bayog Beach’ yazılı tabeladan aşağı doğru kıvrılan yola girip küçük bir yerleşim yerine giriyoruz. Yemyeşil ağaçlar arasında deniz kenarındaki birkaç turistik tesisin yanında duruyoruz. 40’larında bir kadınla annesinin olduğu küçük bakkaldan hem biten suyumuzu tazeleyeceğiz hem de soluklanacağız. Motorlardan inince görüyoruz ki ablayla teyze, ‘Halo Halo’ yapıyor. Hemen biz de istiyoruz. ‘Halo Halo’ şöyle bir şey: Önce taze ya da kurutulmuş meyve parçacıkları bir bardağın içine doldurulur. Üstüne bir buz kalıbından bolca kar tıraşlanıp bardağın en tepesine kadar konur. Sonra da süt eklenir, olur size Halo Halo! Bizim Ege bölgesinde yapılan kar helvası Karsambaç’a benzeyen bu sütlü buzlu tatlı Filipinler’in milli yiyeceklerinden biri. Böylece tatlı stoğumuzu da yaptıktan sonra deniz kenarındaki Alman Ursula yengenin pansiyonuna da göz atıp yeniden yola koyuluyoruz. (Ursula Beach Clup Gecelik 500 Peso=10 $).

106
Kimselerin olmadığı, sessiz koylara, plajlara girip çıkıyoruz. Bir Allah'ın kulu yok. Bazen birkaç km. boyunca sadece sahil... Denize doğru eğilmiş Hindistan cevizi ağaçları... Sekiz on tane köy evi... Birkaç balıkçı teknesi. Denizin sesinden başka ses yok. Birine soruyoruz, ağam bu evler ne kadardır? Denize sıfır kırık dökük köy evleri bahçesiyle birlikte 10 bin dolar. Vay arkadaş… Bizim ülkemiz ne kadar pahalıymış.

4-5 evlik küçük bir köyün girişinde yol ikiye ayrılıyor. Soldaki yol Puerto Princesa’ya sağdaki toprak yol El Nido’ya gidiyormuş. Toprak yola giriyoruz. Şaka gibi, herhangi bir normal binek aracın gitmesi imkânsız olan bu taşlı patika toprak yolu gösteren tabelada ‘Taytay-El Nido National Highway’ (Ulusal Otoyol) yazıyor!
3 km… 5 km… Git git bitmeyen bir toprak patika yol. Kimi zaman daralarak kimi zaman genişleyerek ama illa ki yemyeşil bir ormanın içinden ‘bir hayatın içinden geçip gider’ gibi geçip gidiyoruz. İnsan böyle zamanlarda kendini dinleyebiliyor. Nice sonra toprak yol asfalta çıkıyor. Nerde olduğumuzu anlamaya çalışırken bir de ne görelim? Gele gele Nacpan Plajı yakınına çıkmamış mıyız? Havanın kararmasına 1 saat var yok. Ercan abi, “hadi gidip Sunsetle Moonset izleyelim” diyor, ben de “hadi gidelim be” diye ona katılınca motorlarımızı yeniden Nacpan yoluna Calitang’a doğru çeviriyoruz. Nihayet Calitang’a ulaşıyoruz. Gerome hiç şaşırmıyor, vakit kaybetmeden pansiyona girip soyunuyor, o muhteşem denize giriyoruz yeniden.
Üç masalı restoranın bir masasına oturup Gerome’a bira-patates söylüyoruz. Yandaki masaya 5-6 genç gelip onlar da biralanıyor. Güneş gözümüzün hemen önünde ateş kırmızısı görüntüsü ile kocaman top gibi yavaş yavaş kızıla dönerek denize doğru iniyor. Gerçekten çok etkileyici. Hava yavaş yavaş kararıyor. Gerome, hemen önümüzde kumsalın üstünde kocaman bir ateş yakıyor. Bir taraftan da bize laf yetiştiriyor. 3 yıllık gezisinde doğudan batıya pek çok yere gitmiş ama burası gibi yer görmediğini söylüyor. Hiçbir şeyi özlemiyormuş. Litrelik biramızın bitişine yakın takk! diye yeni litrelik birayı koyuyor masaya, “bu da benden” diyor güzel gönüllü kardeşim Gerome. Biz de bunun şerefine, “Şerefe” demeyi öğretiyoruz Gerome’a.

112.-Gerom'u-hatirladimiz

Güneşin tamamen kaybolmasıyla birlikte, hemen battığı yerde tam da Gerom’un dediği gibi bu kez ay doğuyor. Önce belli belirsiz olan ay giderek belirginleşmeye, sonra da Güneşin battığı yerin tersine yükselmeye başlıyor. Biraları üst üste tazelerken, hava iyice kararıyor. Onbinmilyon yıldız, başımıza değiyor yine. Keşke zamanımız olsa, keşke burada birkaç gün, birkaç ay kalabilsek… Ne yazık ki seyahatin sonuna yaklaşıyoruz. Yarın El Nido’dan ayrılmamız ve yola devam etmemiz gerek. Üstelik bu akşam motorları teslim etme zorunluluğu da var. Gecenin karanlığında ve yıldızlar başımıza değe değe El Nido’ya varıp motorları teslim ediyoruz. Yarın sabahtan El Nido’ya veda edip memlekete dönüş yoluna başlayacağımız Puerto Princesa’ya doğru yola çıkacağız. Ama öncesinde adını yine çokça duyduğumuz Port Barton’u görmeyi kararlaştırıyoruz. Böylece 1 gece Port Barton’da son gece de Puerto Princesa’da kalıp dönüş yoluna geçeceğiz. Port Barton’a sabah 07.00 ve öğleden sonra 13.00’ de olmak üzere sadece 2 araç var. Akşama kalmak demek gün kaybı demek olacağı için akşamdan bileti almak gerek. Neyse ki, zorlanmadan El Nido-Port Barton minibüs biletini buluyoruz (Kişi başı 500 Peso=10 $). Sabah, zor yetiştiğimiz minibüste adanın batısından denize paralel uzanan 4 saatlik yol sıkılmaya izin vermiyor, biraz virajlı ama irili ufaklı yüzlerce ada, kumsal ve orman manzaralı. Yolun son yarım saati yine minibüsümüz toprak yollara giriyor. Önce dağa doğru tırmanıyor, küçük şelalelerin yanından, sık ağaçların arasından, bir yanı uçurum bir yanı dağ yamaçlarının olduğu oldukça dar yollardan geçip deniz kenarına doğru iniyoruz.


Uzakdoğu (1) Malezya

Uzakdoğu (2) Penang ,Malezya

Uzakdoğu (3) Phnom Penh, Kamboçya

Uzakdoğu (4) Sihanoukville, Kamboçya

Uzakdoğu (5) Kamboçya

Uzakdoğu (6) Samloem, Kamboçya

Uzakdoğu (7) Vietnam

Uzakdoğu (8) Vietnam

Uzakdoğu (9) Vietnamın Cennet Köşeleri

Uzakdoğu (10) Can Thao, Vietnam

Uzakdoğu (11) Ho Chi Minh City , Vietnam

Uzakdoğu (12) Hoşçakal Vietnam

Uzakdoğu (13) Manila, Filipinler

Uzakdoğu (14) Coron Adası ,Filipinler

Uzakdoğu (15) Corun’u keşfe çıkıyoruz

Uzakdoğu (16) El Nido, Filipinler

Uzakdoğu (17) Helikopter adası ve Yıldız sahili