Haber/ Özge Günerken
 

Prof. Yalçın, “Toplum olarak köpek ve kedilerin davranışlarını anlayamıyoruz. Korkularımızı başka insanlara da bulaştırıyoruz. Her şey yine eğitime dayanıyor” dedi

Türkiye’de çok sayıda hayvansever olduğu gibi; hayvanlardan korkan ve bu yüzden de onları yakınında istemeyen birçok kişi bulunuyor. Özellikle sahipli veya sokaktaki köpeklerin kendilerine saldırabileceğine inanan, havlama sesinden ürken ve onlara nasıl yaklaşması gerektiğini bilmeyen kişiler, bu anlamda büyük problemler yaşayabiliyor. İnsanların bu korkusu, hayvanların toplanıp barınaklara kapatılmasına da neden olabiliyor.

Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. Ebru Yalçın aynı zamanda Türkiye’de hayvan davranışları alanında ilk doktora tezinin de sahibi. Hayvan davranışları ve hayvanlardaki iç hastalıklar konusunda ülkemizin önde gelen uzmanlarından Prof. Dr. Ebru Yalçın’la saldırgan köpekleri bu davranışa iten sebepleri, insanların hayvanlarla nasıl doğru iletişim kurabileceğini konuştuk.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları AD Başkanıyım. Türkiye’de alanımda hayvan davranışları konusundaki ilk doktora tezi olan çalışmamı 2004 yılında tamamladım. Tezim, köpeklerde saldırganlık ve tedavide kullanılan iki ilacın karşılaştırılması ile ilgiliydi yani tüm akademik çalışmalarım hayvan davranışları ve iç hastalıkları ile ilişkisi yönünde.

Saldırgan köpeklerle ilgili tez çalışması yapma fikri nasıl ortaya çıktı?

Bu konu, özellikle o yıllarda oldukça yenilikçi bir konuydu, beni her daim desteklediği için doktora danışmanıma da teşekkür etmek isterim. Bu alan ile ilgili çalışmalara ihtiyaç vardı fakat yeterli makale ve kaynak yoktu. Her şeyin ilki zordur bilirsiniz ama yılmadım, şu an bu konuda çalışmaya başlayan başka akademisyenlerimiz ve benim doktora öğrencilerim de var.

Saldırgan köpekler yerine aslında belli bir nedenden dolayı agresif ya da reaktif köpekler desek daha doğru olur. Agresyonun pek çok alt tipi ve nedeni var, bunların bazıları köpeğin normal davranışları aslında, bölgesini, yavrusunu, kaynaklarını korumak gibi… Tabii koruma için agresyonun özel olarak yönlendirilmiş olabileceğini de görebiliyoruz. Ülkemizde bu konuya dikkat çekmek ve insan-köpek arasında oluşan olumsuz deneyimleri olumluya çevirebilmek için bu çalışmalara başladım.

Araştırma sonuçlarından biraz bahsedebilir misiniz?

Bu konuda yaptığım başka bir araştırmada, hangi köpeklerin, hangi durumlarda daha fazla ısırma olaylarına karıştığını merak ettik ve doktorlarla birlikte ısırma nedeni ile kuduz aşısı yapılan insanlar ile görüştük. Genel kanı sokakta yaşayan köpeklerin ısırma olaylarında daha ön planda olduğuydu ama sonuçlar farklı çıktı. Bu araştırmada, Bursa’da 18 aylık bir süreçte yaşanan 1715 ısırma vakasını araştırdık ama ülke çapında araştırıldığında da benzer sonuçlar çıkacağını düşünüyorum.

Araştırmada saldırıların yüzde 72'sinin sahipli köpeklerce yapıldığı verisi ile karşılaşıyoruz. Bunun nedeni nedir? 

Evet, ilginç bir sonuçla karşılaştık. Isıran köpeklerin yüzde 72’si sahipliydi, tabii bu orana kendi köpeği tarafından ısırılan ve hastaneye gelmeyen insanları da eklersek oran aslında sanılandan fazla olabilir. Isırılan insanların yarısı genelde el ve kollarından ısırılmıştı ve 18 yaşın üstündeki erkeklerde oran çok yüksekti. Tüm dünyadaki çalışmalarda genelde 8-12 yaş arası erkek çocuklar daha fazla ısırılır, bu sonuç da dünyadakinden farklıydı. Hastanelerde kullanılan formlardan hayvanın yaşı, ırkı, cinsiyeti, olayın oluş biçimi hakkındaki verileri toplamak çok zor, bu formların güncellenmesini istedik.

Beden dilini okuyamıyoruz

İnsanların korkusu köpek saldırılarında nasıl bir rol oynuyor? Mesela bazı insanlar havladığı anda köpekten korkup ani reaksiyon gösterebiliyor. Normalde böyle bir davranış köpeği nasıl etkiliyor?

Maalesef, tüm dünyada aynı şey tartışılıyor: Kurban davranışı… Köpeklerin beden dilini okuyamıyoruz, çok korkulu olduklarında bile üstlerine gitmeye devam ediyoruz, yavrularını almaya çalışıyoruz. Köpek yanımızdan geçerken bile çığlık atıyoruz, ani hareketler yapıyoruz, yüksek ve tiz ses onları daha çok korkutuyor, sadece sakin kalmak ve bağırmamak bile pek çok ısırılmayı önlüyor.

Tabii bazen hiçbir şey yapmadım ama yine de ısırıldım sadece geçiyordum oradan diyenler de olacaktır, büyük ihtimal başka bir kişinin yanlış davranışının kurbanı olmuşlardır. Köpekler ısırmaz denemez, bu mümkün değil, sahipli köpekler için durum daha farklı, onun bu davranışının da altındaki nedenleri çözmek gerekli ama sokakta yaşayan köpeklerin özellikle de kısırlaştırılırlarsa ısırma ihtimalleri çok azalıyor.

Çok büyük sürüler halinde gezen köpek sürüleri de gözlenmeli, aralarında kavga başlatmaya eğilimli olanlar alınarak grup hiyerarşisi değiştirilebilir ama bu konuda da dikkatli olmak ve iyi gözlemlemek gerekli…

Sokakta yaşayan hayvanların insanlar ile kötü deneyimleri olduğu için genelde yaklaşmazlar zaten ama çok aç kalmışlarsa insana mecburen daha yakınlaşmaya başlıyorlar, sabah erken işe giden insanların elindeki yiyecekler onları cezbedebiliyor.

Geçtiğimiz aylarda İzmir'de köpek havlamasından korkan küçük bir kız kendisini işlek caddeye atıverdi ve maalesef kazada yaşamını yitirdi.

Çok üzüldüm, Allah rahmet eylesin, acılı ailesine sabır diliyorum. Belki bu kadar korkmasaydı bu kaza olmayacaktı, çok üzücü, evlat kaybı, çok erken bir kayıp…

Hayvan hakları savunucuları bu olayın, hayvan sevgisi ve genel olarak sokak hayvanlarına yönelik farkındalığın yetersizliğinden kaynaklandığını savundu. Sizin bu konudaki profesyonel görüşünüz ne yönde?

Maalesef biz toplum olarak köpek ve kedilerin davranışlarını anlayamıyoruz, sadece çocuklar değil yetişkin insanların da bu konuda bir fikri yok. Korkularımızı başka insanlara da bulaştırıyoruz, şehir efsaneleri kulaktan kulağa dolaşıyor. Her şey yine eğitime dayanıyor, okullarda verilen eğitim bu konuda az maalesef… Çevremizde yaşayan hayvanlar, bitkiler hepimiz bir bütünün parçasıyız, biri olmazsa diğeri de olamayacak, bu döngü çerçevesinde olaylara yaklaşılmalı.

Şehirleşme ile doğadan çok uzaklaştık maalesef, insanlar çevrelerinde köpek, kedi hatta kuşlara tahammül edemiyorlar, aslında bu insanların psikolojilerini incelemek lazım… Köpekler siz uyurken evlerinizi koruyorlar, kediler fare avlayarak bulaşıcı hastalıkları önlüyorlar, kuşlar kene ve diğer böcek sayılarını dengeliyorlar, o yüzden kafamızı kaldırıp doğaya bakmamız ve hayatımızı gözden geçirmemiz gerekli bence…

Her çocuk hayvansever doğar

İnsanlar ve sokak hayvanları arasındaki iletişimi düzeltmenin yolları neler size göre?

Öncelikle herkese yani hem yetişkinlere hem çocuklara kendi anlama düzeylerinde hayvanlara yaklaşım konusunda temel bir eğitim verilmeli, çocuklara korkutmadan, hayvanları tanıyıp sevdirerek, davranışların nedenleri anlatılarak yapılmalı, nedenlerini anlatırsak bilgi daha kalıcı oluyor.

Tüm çocuklar hayvansever doğuyorlar, biz onları kendi korku ve endişelerimiz ile bilmeden uzaklaştırıyoruz. Şu an hayvan seven ve sevmeyen diye iki kutup oluştu, bu durum hayvanlara daha da çok zarar veriyor aslında… Türk toplumu yüzyıllarca hayvanlarla birlikte yaşadı, yaklaşmaktan korksa bile uzakta olsun ama yaşasın görüşündedir her zaman… Hayvanları seven insanlar kadar maalesef sevmeyen de olabilir ama hayvanların yaşamın ve şehrin bir parçası olduğunu kabul etmek, yasaların sadece insanları değil tüm canlıları korumak için yapıldığını da unutmamak gerekli…

Türkiye'de sokak hayvanı nüfusunu kontrol altına almak için etkin kısırlaştırma yapabilmek büyük önem taşıyor. Aynı zamanda hayvanların saldırgan davranışlarının giderilmesinde de kısırlaştırmanın belli bir etkisi var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet kısırlaştırmak çok önemli ama şartlar hazırlanıp aynı anda tüm ülkede olmalı, seferberlik gibi; diğer türlü başarıya ulaşmak zor gözüküyor. Olay sadece sokakta yaşayan köpekte değil, tüm ülkede köpek ve kedi sayısı bilinmeli, sahipli olanlar belirlenmeli ve hayvanına iyi bakmayan, medikal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılayamayanlar belirlenmeli ve yasal işlem başlatılmalı…

Kısırlaştırmak, hayvanlar arasında kavgaları azaltır, trafik kaza oranlarını düşürür ve insanların ısırılma sayılarını bile etkiler. Dişiler açısından da maternal agresyon, meme tümörü ve rahim iltihabı risklerini en aza indirger. Bu açıdan kısırlaştırma çok önemli…

Çocuklarımızdan nasıl sorumluysak hayvanlarımızdan ve çevre sağlığından da sorumluyuz. Veteriner hekimler toplumun görünmez kahramanları aslında, hem sahipli hem de sokakta yaşayan hayvanlar ile ilgileniyorlar, şehrin ilaçlanması ve dezenfeksiyonundan tutun, gıda güvenliğine kadar büyük bir yelpaze bu…

Sizin sokak hayvanları ile ilgili ne gibi farklı projeleriniz var?

20 yıldır eğitici, sosyal sorumluluk projeleri yapıyorum, Belediyeler, okullar, dernekler pek çok kurum ile birlikte yıllarca çalıştık. Gücüm yettiğince de bu çalışmalara devam edeceğim. Yirmi yılda yaklaşık 40 bin çocuğa ulaştık, tabii öğretmenlerine de…

Hali hazırda veteriner fakültesi öğrencilerine, belediye ve hayvanat bahçesi çalışanlarına, gönüllülere, yetişkin ve çocuklara hayvan hakları ve refahı, beden dili yorumlama gibi pek çok konuda eğitim verdik. Bu eğitimleri daha genele yaymak hedefimiz, bununla ilgili çalışmalarımızı yürütüyoruz.

Covid-19 evcil hayvandan bulaşmaz

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de başlıca gündem yeni tip coronavirüs salgını. Prof. Dr. Ebru Yalçın da Covid-19 ile hayvanlar arasındaki ilişki hakkında şunları söyledi:

“Covid-19 pandemisi yaşanan bugünlerde herkes endişeli. Bu virüsün kedi ve köpeklerden insanlara bulaşmadığını biliyoruz, bu yüzden evdeki ya da sokaktaki hayvanlar risk oluşturmuyor, lütfen hayvanlarınızı terk etmeyin ve sokakta yaşayan kedi ve köpeklerin toplanması için baskı oluşturmayın.”

Köpekler neden saldırır?

Prof. Dr. Ebru Yalçın köpekleri saldırganlaştıran unsurları şu şekilde sıraladı:

“Köpekler, alanlarını, kaynaklarını, yavrularını korumaya çalışırken daha çok ısırırlar, çoğu zaman da korkudan… Saldırgan köpek diye bir şey yok aslında, sadece karşılaşma sürecinin iyi yönetilememesi sorunu var. Hayvanların beden dilini anlamıyoruz, saldırmadan önce pek çok sinyal veriyor aslında ama okuyamadığımız için zamanında önleyemiyoruz.

Hiçbir köpek ‘Karşıdan bir insan geliyor, ısırayım onu’ demez. ‘Acaba bana zarar verir mi?’ diye endişelenir. Tabii şunu da unutmayalım, köpekler sürü olarak gezdiklerinde ve koruyacakları bir alan olduğunda daha farklı davranabilirler. Geceleri bölgeleri ile ilgili daha korumacı davranabilirler ama bunun için onları suçlayamayız çünkü yüzyıllardır köpeklerden beklentimiz bizi, evimizi, sürülerimizi koruması yönündeydi.

Köpekler, çevredeki dişiler ile çiftleşmek için de kendi aralarında kavga edebilirler, birbirlerine zarar verip bölgeden geçenleri korkutabilirler. Zaten yasaya göre de hem sayıyı azaltmak hem de kavgaları önlemek için kısırlaştırmak gerekli…”