Kurduğu ve emek verdiği projeler, özellikle bağımsız tiyatro alanındaki üretimleri, Nazan Kesal'ı sadece bir oyuncu değil; sanatla toplum arasında derin bağlar ören bir kültürel özne haline getiriyor.
"YAŞAM İSTEĞİMİ KAZANABİLMEYİ UMDUĞUM YER"
Nazan Kesal Urla’da olmanın iyileştirici gücüne inandığı için aidiyet hissettiği kültür sanata dair şu ifadeleri kullandı:
“Urla’da olmak ile Urladam’da olmak benim için çok iç içe geçiyor. Ben İstanbul’dan buraya gelmeden önce bir ev duygum vardı. Ama şimdi benim evim de dam oldu. Her şeyim burası oldu. Çok güzel, çünkü yoğun bir yaz trafiğimiz var. Konserler, tiyatrolar, söyleşiler, atölyeler, toplantılar, yemekli otel misafirlerimiz var. O kadar yoğun dört ay geçiriyoruz ki bu sırada kaybettiğimiz o yaşam isteğimizi, neşemizi, coşkumuzu tekrar kazanabilmeyi umduğum bir yer Urladam. Buraya ait hissetmemi sağlayan şey Urla’da ve Ege’nin uzak yakın bütün sahil kasabalarında yaşayan sanatseverlerin Urladam’ı bizim ihtiyaç gördüğümüz oranda ihtiyaç görüp buraya sahip çıkmaları. Ercan ve Nazan Kesal bir Urladam Kültür Sanat ve Yaşam Merkezi kurmuş olabilir ama artık burası bizim değil. Burası nitelikli sanat peşinde koşan ve buna ihtiyaç duyan herkesin.”
"ŞİFA NİYETİNE"
“Dünyada ne kadar kötülük varsa sanat yapmak ve iyiliği çoğaltmak için o kadar çok sebebimiz var. Sanat üst başlıkta bütün disiplinleriyle beraber insanı ve hayatı iyileştiren bir dal. Sanat aracılığıyla bize iyi gelen her şeyin başka insanları da iyileştireceğini düşünerek burayı açtık. Bize iyi gelen her şeyin nitelikli sanat peşinde koşan herkese iyi geleceğini düşünüyoruz”
Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından biri olan Ayşe Kulin romanlarıyla kimi zaman bir dönemin siyasi iklimini, kimi zaman sessiz kalmış kadınların iç sesiyle yüzleştiğimiz hayatları kaleme aldı.
"YAZMAK YAŞAMAK GİBİ"
Ayşe Kulin, yazmanın kendisi için yaşamak ile ilintili olduğunu şöyle dile getirdi:
“Yazmak benim için yaşamak gibi bir şey. Çünkü 40 yıldan beri devamlı olarak yazıyorum. Yazar olacağımı da okulda fark ettim. Bir kitap okuduk ve ne anladığımızı yazmamızı istediler. Hoca kağıtları topladı ve birkaç gün sonra not vererek döndü. Bir kişi kompozisyon, diğerleri ise özet yazmış. Meğer kompozisyonu bir tek ben yazmışım. O zaman galiba bu işi becerebileceğimi düşündüm. Yani kitabın özeti yerine ne anladığım önemliydi. Galiba yazar olmanın ilk başlangıcı budur. Genç yazarlara en içten tavsiyem çok okumaları olurdu.”
Şebnem İşigüzel edebiyatın vitrininde parlayan değil, arka raflarında gizlenen hikâyelere meyleden bir yazar.
"YAZARIN SİYASETİ YAZMAKTIR"
Şebnem İşigüzel toplumsal sorunların edebiyatı güçlendirdiğinin altını çizerek şöyle konuştu:
“Yazarın siyaseti yazmaktır. Ben içerisinde bulunduğum coğrafyanın sorunlarından etkilendim ve onları edebiyatıma taşıdım. Bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’deki edebiyatın toplumla kurduğu ilişki giderek daha çok güçleniyor. Çünkü maalesef toplumsal sorunlar düzelmek bilmiyor. Bu tarz zamanlarda edebiyatla aynalamak gerekiyor. Edebiyatı unutulmaz kılmak gerekiyor, el vermek gerekiyor. İlginç bir kan bağı var. İlginç bir şekilde toplumsal sorunlar, dertler edebiyatı güçlendiriyor. İyi bir okur olmak lazım.”