18 Temmuz 1956’da Kocaeli’nin İzmit ilçesinde doğan Meral Akşener, göçmen kökenli bir ailenin evladı olarak, Anadolu’nun işçi ve esnaf kimliğinden güç alan bir çocukluğa gözlerini açtı. Babasının halkla iç içe mesleği ve annesinin dirayetli karakteri, hem aile bağlarını hem de hayata dair inancını şekillendirdi. Akşener’in ilk eğitimini İzmit’in çarşısında, mahalle okulunda alması, onun toplumsal çeşitlilikle erken tanışmasına vesile oldu. Lise yıllarında Bursa Kız Öğretmen Okulu’nda aldığı eğitim ise sadece kariyerinin değil, mücadele ruhunun da temelini attı.
1973’te mezun olan Akşener için rotasını üniversiteye çevirmek kaçınılmazdı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, onun hem bilgiye hem de sorgulamaya aç ruhunu besledi. Üniversiteden 1979’da mezun olduktan sonra da akademik serüvenine devam etti. Yıldız Teknik Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nde başladığı araştırma görevliliğiyle eğitim camiasına giriş yaptı. Kısa sürede, Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora sürecini tamamlaması, onu sıradan bir akademisyen olmaktan çıkarıp üniversitelerde söz sahibi bir bilim insanına dönüştürdü. Kocaeli Üniversitesi’ne bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi’nde bölüm başkanlığı ve öğretim üyeliği gibi görevlerde bulunmasıyla, öğrencilerine yalnızca tarih dersleri vermedi, aynı zamanda toplumsal sorumluluğun ve ahlaki duruşun ne anlama geldiğini de öğretti.
Bu dönemde akademik titizlik ve toplumsal duyarlılığı birleşen Akşener, Türk kadınının çalışma hayatındaki rolüne de örnek bir profil çizdi. Bilimselliğe dayalı yaklaşımı ve eğitimdeki deneyimi, onun ilerideki siyasi vizyonunun entelektüel temelini oluşturdu. Kendisiyle ilgili yapılan tüm analizlerde, Akşener’in “eğitimli, donanımlı, özgüveni yüksek” kimliği vurgulandı. Onun için İzmit’in dar sokaklarından İstanbul’un fakülte sıralarına, oradan siyaset koridorlarına uzanan yolculuk tam anlamıyla bir “hayallerin somut gerçeğe dönüştüğü” serüvendir.
İlk kadın içişleri bakanı...
Akademideki yükselişin ardından, 1994 yılı Meral Akşener’in önce yerel siyasetle, ardından ulusallaşan siyasi kariyerle tanıştığı yıl oldu. Doğru Yol Partisi'nin kanatları altında İstanbul milletvekili olarak parlamentoya girmesi, onun geniş vizyonunun ülkeyle buluşmasına imkân sağladı. TBMM’ye adım attığı ilk günden itibaren, milletvekilliğini salt bir “meclis sandalyesi” değil, milletin taleplerini doğrudan taşıyan bir “vicdan kürsüsü” olarak gördü.
1996 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın İçişleri Bakanı unvanını aldı. Göreve başladığı hafta, ülke kamuoyunda sarsıcı gelişmelerin ortasında buldu kendini. Terörle mücadele, mafyayla etkin savaş, kamu düzeni gibi konularda aldığı cesur kararlarla dikkat çekti. Başta Susurluk skandalı olmak üzere kritik dönemlerin aktörlerinden biri oldu. Kadın bir siyasetçinin böylesine çetrefilli bir bakanlığın başına geçmesi alışılmadık bir tabloydu. Akşener ise, tüm baskı ve tehditlere rağmen geri adım atmayıp, “devletin namusu ve milletin güvenliği” önünde boyun eğmeyerek, cesaretini ve devlet adamı kimliğini gösterdi.
Bir dönem Meclis Başkanvekilliği görevi de üstlenen Akşener, bu süreçte “sağduyu”, “adillik” ve “siyasi nezaket” ilkeleriyle hatırlandı. Parlamentoda yükselen gerilimlerin ortasında, tarafsız ve birleştirici tavrıyla kadınların siyasetteki etkinliğini artıran önemli bir figür olarak kaydedildi. Onun toplum nezdindeki güvenilirliğinin temelinde, kişisel çıkarlar yerine ülke menfaatini savunması, dönem dönem siyasi engellerle karşılaşsa da geri çekilmemesi yatıyordu. “Siyasetin erkekler kulübünde” bir kadın olarak ayakta kalabilmek, Akşener’in yazdığı hikayenin en belirgin manşetlerinden biri oldu.
Genel Başkanlık dönemi...
2017 yılı Türkiye siyasetinde bir milat sayılırken, o yıl adını tarihin yeni sayfasına kazıyan isimlerden biri de Meral Akşener oldu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içindeki iç mücadelede gösterdiği muhalefet, partinin değişime direnmesiyle sonuçlandığında Akşener, Türkiye’deki “yeni muhalefet dalgasının” mimarlarından birine dönüştü. Fikir özgürlüğünü ve çoğulculuğu merkezine alan İYİ Parti’nin kurucusu ve ilk genel başkanı olarak çıktığı yolda, tüm gözler ona çevrildi.
İYİ Parti, kısa sürede yerel ve genel seçimlerde güçlü bir muhalefet odağı halini aldı. Partisinin parlamentoda grup kurmasını sağlayacak kadar yüksek oy oranına taşıması, Türk siyasetinde yeni bir denge unsuru yarattı. Akşener’in liderliğinde, İYİ Parti özellikle merkez sağda rahatsız olan seçmenin ve gençlerin umudu oldu. 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de partisini hazırlayan Akşener, Cumhuriyet tarihinin ikinci kadın cumhurbaşkanı adayı olarak, kadınların siyasetteki temsiline yeni bir boyut getirdi.
Partisinin kriz zamanlarında dahi, soğukkanlılığı ve çözüm odaklı tavrıyla, “kriz lideri” profilini her daim korudu. İYİ Parti tabanına verdiği “demokratik siyaset, şeffaf hesap verebilirlik ve yeniden yapılandırılmış bir milliyetçilik” mesajları, yalnızca partilileri değil; siyasetin genel çehresini de dönüştürdü. 2024 yerel seçimlerinin ardından aldığı “Genel Başkanlığa yeniden aday olmama” kararı ise, Akşener’in siyasi hayatında yeni bir kırılma noktası olarak kayda geçti. Ne var ki, kongre sonrası açıklamalarıyla “aktif siyasetten çekilme” kararının gerisinde, her an yeni bir sayfa açabilecek bir irade sakladığını gösterdi.
Türkiye'nin Demir Lady'si...
Meral Akşener, Türkiye’de “kadın lider” kavramının içini cesaret ve mücadeleyle dolduran ender siyasetçilerden biri oldu. Hem “Demir Lady” yakıştırmalarıyla anıldı hem de bu toplumda kadınların görünürlüğünü artıran uygulamalara öncülük etti. Akşener için, yalnızca siyasal başarı, maddi kazanç ya da makam yeterli olmadı; onu asıl farklı kılan unsur, kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi hayatta güçlü bir ses olmasına verdiği önemdi.
Türkiye’nin çeşitli coğrafyalarında, il il gezerek, kadın çiftçilerden öğrencilere, emekçilerden genç kızlara kadar her kesimle doğrudan temas kurdu. “Sokaktaki kadının sesi olacağım” sözü, onun için kuru bir vaat olmadı. Erkek egemenliğinin gölgesinde geçen siyaset arenasında, karşısında dizilmiş duvarları tavizsiz bir kararlılıkla aştı. Bir dönem kendisine yönelik gelen tehditlere, iftira kampanyalarına, sosyal medyadaki linç girişimlerine rağmen, “Ben buradayım, söz söyleyen ve değiştiren kadın buradayım” diyerek direndi. Akşener’in politik yolculuğu; toplumun geleneksel kodlarıyla çağdaş değerler arasında köprü kurmasının yanı sıra, güçlü bir demokrasi savunusuna dönüştü. O, yalnızca bir partinin lideri veya seçim yarışçısı değil, Cumhuriyet’in kazanımlarının, laikliğin ve fırsat eşitliğinin yılmaz bir savunucusu oldu. 69 yaşına girerken, geleneğin yükünü omuzlayan ama gelecek için de yeni umutlar eken bir siyasetçi olarak, gençlere kararlılığı, kadınlara ise mücadele azmini miras bıraktı. Onun hikayesi, “Değişim mümkündür ve tam da kadının cesaretiyle başlar” diyenler için yol gösterici olmaya devam ediyor.
