Ankara'dan yükselen bir ses, Türkiye'nin üretim ve ihracat kalemlerinin en başında gelen, milyonlarca insana ekmek kapısı olan tekstil ve hazır giyim sektörünün içinde bulunduğu vahim tabloyu gözler önüne serdi. Bir zamanlar ülkenin sanayi devrimine öncülük eden, bugün ise ayakta kalma mücadelesi veren sektörün çalışanları, üreticilerin ardından seslerini duyurmak için sahneye çıktı. HAK-İŞ Konfederasyonu'na bağlı Öz İplik-İş Sendikası Başkanı Rafi Ay, 24 Temmuz Basın Bayramı vesilesiyle gazetecilerle bir araya geldiği toplantıda, sektörde yaşananları "kriz" olarak nitelendirerek acil durum ilan edilmesi gerektiğini vurguladı. Ay’ın açıklamaları, sadece ekonomik bir soruna değil, aynı zamanda derin bir sosyal yaraya da işaret ediyor.
İş yerleri bir bir kepenk indiriyor
Sektördeki tehlike çanları artık sadece fısıltıyla değil, bangır bangır çalıyor. Rafi Ay, son dönemde küçük, orta veya büyük ölçekli demeden çok sayıda işletmenin kepenk indirdiğini, bunun da bir domino etkisi yarattığını çarpıcı bir dille ifade etti. Ay’a göre, kapanan bir fabrika sadece kendi kapısına kilit vurmuyor; aynı zamanda kendisine fason üretim yapan, iplik tedarik eden, düğme diken, nakış işleyen onlarca alt işletmeyi de beraberinde karanlığa sürüklüyor. Bu durum, özellikle hazır giyim üretiminin yoğunlaştığı İstanbul, Bursa, Denizli, Gaziantep ve Kahramanmaraş gibi sanayi kentlerinde on binlerce çalışanın bir anda işsiz kalması anlamına geliyor.
Bu kapanmalar, soğuk bir istatistikten çok daha fazlasını ifade ediyor. Her bir kapanan atölye, geçimini oradan sağlayan ailelerin dramını, geleceğe dair kurulan hayallerin yıkılışını ve artan bir toplumsal huzursuzluğu beraberinde getiriyor. İstihdam deposu olarak bilinen bu sektördeki her bir kayıp, ülkenin genel işsizlik rakamlarına eklenen yeni bir halka olmakla kalmıyor, aynı zamanda nitelikli iş gücünün de heba olmasına yol açıyor. Sendikanın vurguladığı gibi, bu zincirleme etki, sektörün dayanıklılığını tamamen ortadan kaldırma ve üretim ekosistemini çökertme riski taşıyor.
Çin malı 'kılıf' değiştirip gümrüksüz giriyor
Krizin en kritik ve belki de en karmaşık boyutunu ise haksız rekabete yol açan ithalat politikaları oluşturuyor. Rafi Ay, "menşe saptırma" olarak bilinen ve sektörün kanını emen bir hileyi tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Ay'ın ifadelerine göre, Türkiye'nin yüksek gümrük vergisi uyguladığı Çin gibi ülkelerde üretilen mallar, doğrudan Türkiye'ye gönderilmiyor. Bunun yerine, ürünler önce gümrük vergisi olmayan veya çok düşük olan bir Asya ya da Kuzey Afrika ülkesine sevk ediliyor. Orada etiketleri değiştirilip menşei o ülke gibi gösterildikten sonra Türkiye pazarına gümrüksüz bir şekilde sokuluyor. "Menşe saptırma" adı verilen bu yöntemle piyasaya giren ürünlerin fiyatları, Türk üreticisinin sadece kumaş maliyetinin bile altına inebiliyor.
Bu durum, yerli üretici için adeta bir ölüm fermanı anlamına geliyor. Kendi işçisine, enerjisine, ham maddesine para ödeyen bir fabrikanın, bu hileli ve dampingli fiyatlarla rekabet etmesi imkânsız hale geliyor. Ay, "İmalatçı da çaresiz kalıp ‘ucuza kumaş geliyor, bunu kullanırım’ demek zorunda kalıyor. Bu, kendi ayağımıza kurşun sıkmaktır," diyerek tehlikenin boyutuna dikkat çekti. Bu noktada politika yapıcılara seslenen Öz İplik-İş Başkanı, belirli ülkelere karşı acilen bir gümrük duvarı örülmesi ve menşei değiştirilmiş ürünlerin hangi kanallar üzerinden ülkeye girdiğinin titizlikle araştırılması gerektiğini belirtti. Bu kontrolsüz ithalat akını durdurulmadığı sürece, yerli üretimin ayakta kalma şansının kalmayacağı uyarısı yapıldı.
Üretim Türkiye'den kaçıyor, yatırımlar başka limanlara yöneliyor
Tehlike sadece iç piyasadaki haksız rekabetle sınırlı değil. Türkiye'nin küresel pazardaki en güçlü olduğu alanlardan biri olan tekstil ve hazır giyimde, üretim üslerinin yurt dışına kayması da bir diğer büyük tehdit olarak öne çıkıyor. Artan maliyetler, kurdaki dalgalanmalar ve küresel markaların tarife savaşları nedeniyle daha ucuz alternatiflere yönelmesi, Türkiye'den ciddi bir üretim göçünü tetikliyor. Uluslararası dev markalar, bir zamanlar "Made in Turkey" etiketini prestij olarak görürken, şimdi maliyet avantajı nedeniyle üretimlerini Mısır, Bangladeş, Vietnam gibi ülkelere kaydırıyor.
Bu durum, Türkiye'nin ihracat gelirlerinde ciddi bir düşüşe neden olurken, ülkenin küresel tedarik zincirindeki stratejik konumunu da zayıflatıyor. Rafi Ay, bu göçün devam ettiğini ve Türkiye'nin en büyük kozlarından birini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Yabancı yatırımcıyı çekmek bir yana, yerli sermayenin bile yurt dışında yatırım fırsatları aradığı bir döneme girilmesi, tehlikenin ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Sektör, sadece pazarını değil, aynı zamanda üretim kabiliyetini ve bilgi birikimini de kaybetme tehlikesiyle yüzleşiyor.
Kadın istihdamının bel kemiği tehlikede
Tekstil ve hazır giyim sektörünün çöküşü, ekonomik bir felaketin ötesinde, derin bir toplumsal krize de kapı aralıyor. Bu sektör, Türkiye'de kadın istihdamının adeta bel kemiğini oluşturuyor. Özellikle Anadolu'daki fabrikalarda ve atölyelerde çalışan milyonlarca kadın için bu iş, ekonomik özgürlüğün ve sosyal hayata katılımın tek yolu. Sektördeki her bir kapanma, bu kadınların ve dolayısıyla ailelerinin hayatını doğrudan etkiliyor.
Pek çok hanede tek gelir kaynağı olan bu işin kaybedilmesi, kadınları ekonomik olarak savunmasız bırakırken, aile içi yoksulluğu da derinleştiriyor. Sendikanın da altını çizdiği gibi, kadınların iş gücünden çekilmesi, sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda son yıllarda kadınların güçlenmesi adına atılan adımlarda geriye gidiş anlamına geliyor. Bu nedenle sektöre verilecek destek, aynı zamanda sosyal bir yatırım niteliği taşıyor. Gelişmiş ülkelerin bile bu sektöre stratejik olarak yatırım yapmaya devam ettiğini belirten Ay, Türkiye'nin bu alandaki gücünü korumasının bir zorunluluk olduğunu ifade etti. Bunun için ise çalışanların haklarını koruyan, sendikalaşmanın önünü açan bir örgütlenme özgürlüğü ortamının sağlanması gerektiği de vurgulandı.