İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin altıncı gününde konuşan yönetmen, senarist ve siyasetçi Sırrı Süreyya Önder, “Sadakat Beklentisi ve Gerçeklik” başlığıyla sunum yaptı. Sırrı Süreyya Önder, “Hayatta gerçeklik haricinde hiçbir şeye sadakat duymuş bir insan değilim. Sadakat kendi başına çok bir şey ifade etmiyor. Başka kavramlarla anılmaya ihtiyacı var, bunların en başta geleni otorite. Otoritenin en muhtaç olduğu olgu sadakattir dersek yanlış yapmış olmayız. Tüm enerjisini bizleri sadakat içinde tutmaya harcar. Resmi ideolojiye, kutsallara, tabulara, babaya, devlete, krala, sınırlara, geleneklere, örf ve adetlere. Böyle uzar gider bu liste. Tarihin başlangıcından beri de böyledir. Hiyerarşinin de en muhtaç olduğu şey sadakattir. Sanattaki temsil biçimlerine de değinmek istiyorum. Tiyatro, film, dizi, sinema, edebiyatta çok görmüşsünüzdür. Krala, yurduna, ailesine, atına sadakat çok anlatılır. Ama genellikle edebiyat ve sanatta işlenen biçimi aşk ve ilişkiler üzerindendir sadakatin. Orada da sadece kadına giydirilmeye çalışılan bir deli gömleğidir. Erkek bundan sorumlu tutulmaz. Erkek egemen bakış her gün yeniden üretilerek dolaşıma sokuluyor. Sadakat erkeklik ideolojisinin de en çok muhtaç olduğu şeydir ve arsızca her gün üzerinde tepinir. Dolayısıyla sadakat çok matah bir şeye benzemiyor” dedi.

İzmir halkına, yöneticilerine çok iş düşüyor


Önder ayrıca, “Sadakat sınırlara ihtiyaç duyar, sınırlar çizer. Madem çizilebilen bir şey o halde sınırları silinebilen bir şey olarak da görebiliriz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu gerçekten çok nitelikli adımının, kendi vadisini oluşturma ve o vadiden akma ve bunun yönlendiriciliğinin bütün ülkeye yayılması, giderek bölgesel bir hüviyet kazanması gerekiyor. Çünkü biz içeride düşman ihtiyacı bittiğinde en yakın komşularımıza sararız. Burada İzmir halkına ve belediye başkanına, yöneticilerine çok iş düşüyor. Sayın Tunç Soyer’in etkisi ve gücü görünenin çok ötesinde bir başlangıç yaptığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
 

Editör: Kazim Bozkurt