Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan ve piyasaların yakından takip ettiği son işgücü istatistikleri üzerine kritik bir değerlendirme yaptı. Sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada Bakan Şimşek, uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının bir sonucu olan "dezenflasyon" sürecinin, ekonomide planlı bir yavaşlamayı beraberinde getirdiğini ve bu durumun istihdam üzerinde de etkilerini göstermeye başladığını kabul etti.

"Dezenflasyon sürecindeki ılımlı büyümenin etkisiyle istihdam görece zayıflasa da manşet işsizlik oranı düşük seyrediyor" ifadelerini kullanan Şimşek, bu sözleriyle aslında ekonomi yönetiminin uyguladığı "acı reçete"nin beklenen bir yan etkisine işaret etmiş oldu. Yüksek enflasyonu kontrol altına almak için iç talebin frenlendiği, kredi kanallarının daraltıldığı ve büyüme hızının yavaşlatıldığı bir ortamda, istihdam artış hızının da bir miktar ivme kaybetmesi, ekonomistler tarafından beklenen bir gelişme olarak yorumlanıyordu. Bakan Şimşek'in bu "görece zayıflama" ifadesini kullanması, hem bu gerçeği teslim eden hem de durumun kontrol altında olduğu mesajını veren bir iletişim stratejisi olarak değerlendirildi. Şimşek, bu kontrollü yavaşlamaya rağmen, manşet işsizlik oranının hala düşük seviyelerde seyretmesinin, programın başarısı ve ekonominin direnci açısından önemli bir gösterge olduğunun altını çizdi.

Fiyat istikrarı her şeyin başı: Neden bu kadar kritik?

Bakan Mehmet Şimşek, açıklamasının devamında, hükümetin ekonomi politikasının temel felsefesini ve nihai hedefini net bir şekilde ortaya koydu. Son yıllarda Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu haline gelen yüksek enflasyon ve hayat pahalılığına karşı, popülist ve kısa vadeli çözümler yerine, kalıcı ve yapısal bir çözüm olan "fiyat istikrarı"nı merkeze aldıklarını vurguladı.

"Fiyat istikrarı, kısa vadeli etkilerine rağmen sürdürülebilir yüksek ve kapsayıcı büyümenin ön koşuludur" diyen Şimşek, bu ilkenin neden bu kadar kritik olduğunu da açıklamış oldu. Ona göre, öngörülebilir ve istikrarlı bir fiyat seviyesi olmadan, yatırımcıların uzun vadeli plan yapması, üreticilerin maliyetlerini doğru hesaplaması ve vatandaşların alım gücünü koruması mümkün değildir. Yüksek enflasyon ortamı, belirsizliği artırarak yatırımları caydırır, gelir dağılımını bozar ve nihayetinde sürdürülebilir bir büyümenin önündeki en büyük engele dönüşür.

Bu nedenle, istihdamda yaşanabilecek kısa vadeli bir yavaşlamanın, uzun vadede sağlanacak olan kalıcı refah artışı için "göze alınması gereken bir bedel" olduğu mesajını veren Bakan Şimşek, "Hayat pahalılığına kökten çözüm bulmak ve kalıcı refah artışı sağlamak için fiyat istikrarı hedefimiz doğrultusunda politikalarımıza devam ediyoruz" diyerek, bu yoldan geri dönüş olmayacağının sinyalini verdi.

Programın karnesi: 'Makro finansal istikrar' ne durumda?

Konuşmasında, uygulanan ekonomi programının somut sonuçlar vermeye başladığını da belirten Mehmet Şimşek, makro finansal istikrarın güçlendiğini ve bunun dezenflasyon sürecine önemli bir katkı sağladığını ifade etti. "Programımız sayesinde güçlenen makro finansal istikrar ve sürdürülebilir cari açık dezenflasyona katkı sağlıyor" sözleriyle, atılan adımların bir bütün olarak çalıştığını vurguladı.

Bakan Şimşek'in işaret ettiği bu "makro finansal istikrar"ın göstergeleri olarak, son dönemde yaşanan gelişmeler öne çıkıyor. Merkez Bankası'nın rezervlerindeki artış, Türkiye'nin risk primini gösteren CDS'lerdeki düşüş, Türk Lirası'ndaki oynaklığın azalması ve en önemlisi de, ekonominin "yumuşak karnı" olarak görülen cari açıktaki daralma, bu istikrarın en somut kanıtları olarak görülüyor. Cari açığın sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesi, Türkiye'nin dış finansmana olan ihtiyacını azaltarak, döviz kuru üzerindeki baskıyı hafifletiyor ve bu da enflasyonla mücadelede ekonomi yönetiminin elini güçlendiriyor. Bakan Şimşek, bu olumlu gelişmelerin, fiyat istikrarı hedefine ulaşma sürecini hızlandıracağını ve daha öngörülebilir bir ekonomik iklim yaratacağını savunuyor.

Manşet rakamların ardındaki gerçek: Atıl işgücü ve kadın işsizliği ne olacak?

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, manşet işsizlik oranındaki düşüşe yaptığı vurgu olumlu bir gelişme olarak kabul edilse de, işgücü piyasasındaki yapısal sorunlar varlığını korumaya devam ediyor. TÜİK'in açıkladığı aynı veriler, işsizlik rakamlarının ardında yatan ve daha derinlemesine bir analizi gerektiren önemli detayları da barındırıyor.

Bunların en başında, "geniş tanımlı işsizlik" olarak da bilinen "atıl işgücü oranı" geliyor. İşi olup daha fazla çalışmak isteyenleri ve iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanları da kapsayan bu oran, hala yüzde 30'lar seviyesinde seyrederek, Türkiye'de milyonlarca insanın ya potansiyelinin altında çalıştığını ya da işgücü piyasasının dışında kaldığını gösteriyor. Bu durum, manşet rakamlardaki iyileşmenin, toplumun geneline yayılan bir refah artışına henüz dönüşemediğinin bir işareti.

Sigortada 'pert' oyunu bitiyor
Sigortada 'pert' oyunu bitiyor
İçeriği Görüntüle

Bir diğer kritik sorun ise, kadın ve erkek işsizliği arasındaki derin uçurum. Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 6-7 bandında seyrederken, kadınlarda bu oranın yüzde 12'lere, genç kadınlarda ise yüzde 23'lere kadar tırmanması, işgücü piyasasındaki cinsiyet eşitsizliğinin ne denli büyük olduğunu ortaya koyuyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ