RÖPORTAJ: Lütfü Dağtaş

Gazete 9 Eylül'de çağdaş Türk ressamları ile başlattığımız röportaj serimiz devam ediyor. Bugün sayfalarımıza konuk ettiğimiz isim ise Çetin Erokay. Lütfü Dağtaş, Ressam Çetin Erokay ile Bodrum'da açılacak sergi öncesi sanatçılığı üzerine bir röportaj yaptı.

Resim eleştirilerinden de tanıdığımız Turgay Gönenç, yıllar önce bir yazısında, resim dünyasındaki amatörlerle profesyonellere ilişkin kıyaslama yaptıktan sonra sizin çalışmalarınıza dönük olarak, “gelişim sürecindeki hız, salt bir coşkunun değil, malzemeye de egemen olmanın bir sonucu” değerlendirmesini yapar, “Kuşlar çeşitlemeleriyle ulaştığı nokta sözde profesyonellere taş çıkartacak boyutlara ulaşıyor” der, ardından da, “rengin kullanımında iyice ustalaştığınızı” belirtir. Turgay Gönenç gibi önemli bir eleştirmenin bu sözlerinden ne yorum çıkarttığınızı öğrenebilir miyim?

Rahmetli Turgay Gönenç ile uzun yıllardır tanışırdık. Fakat o tarihlerde yaptığım resimleri ailem, birkaç arkadaşım dışında kimselerle paylaşmazdım. Turgay’a da söz etmemiştim. O tarihlerde İzmir’de, İzmirlileri sanatla tanıştıran çok güzel bir sanat galerisi vardı, Füzen Sanat Galerisi. Sahipleri Rahmetli Yılmaz Seylan ve eşi Ayça Seylan. Bir gün sohbet sırasında onlara söz ettim. Heyecanlandılar ve “hemen eve gidiyoruz ve bize gösteriyorsun” dediler. Sergilemek istediklerini söylediler. Ben fikren hazır değildim. Olmaz, dedim. Beni ikna etmek için Turgay Gönenç’e söz etmişler. Hep beraber geldiler. Turgay, rahmetli çok sevdi ve “Sunuş yazısını ben yazacağım bu sergiyi açacağız” dedi. 48 resim ile ilk sergimi açtım, adı “KUŞLAR ÇEŞİTLEMELERİ” idi.

Rahmetli Turgay, resmi çok iyi bilen, engin sanat bilgisi olan bir sanat yazarı idi. Amatörlüğe Saygı başlıklı yazısının son cümlesinde; “ Bu sergiden sonra Çetin Erokay’ı zor bir süreç bekliyor. Bakalım ne yapacak!” diyordu. Bu beni büyük bir strese soktu. Uzun süre resim yapamadım. Daha sonra İzmir de organize edilen yarışmalı sergilere resim vererek kendimi denemeye başladım. İlk sergimi açtığımda bir amatör olarak kamuoyunun karşısına çıktım. Turgay Gönenç’in yazısı öylesine güzel cümleler içeriyordu ki beni kendimi aşmaya yönlendiriyordu. Renk kullanımımdaki takdirine gelince; tabii ki hocalarımdan aldığım dersler sayesinde, çalışarak oluşmuştur.

Bir başka resim eleştirmeni Prof. Dr. Mümtaz Sağlam da “Çetin Erokay; ruhsal kaynaklı coşkularını, bilinçaltında yer etmiş resimleme güdüleriyle önlenemez biçimde görselleştirmeye eğilimli bir sanatçıdır” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Resimleme uğraşını o denli mutlaklaştırmaktadır ki, coşku ve gerilimlerini törensi kompozisyon şemalarıyla kontrol altına alabilmektedir” diye yazıyor. Son yıllardaki çalışmalarınızı gözden geçirdiğimizde, soyut şematikler boyamalar öne çıkıyor. Yaptığınız bu tür resimlerin çıkış noktası nedir? Bilinçaltınızda buna ilişkin yer etmiş güdülerin dışavurumu diye düşündüğümü söylersem, doğru söylemiş olur muyum?

Bir sanatçı pek çok şeyden etkilenir, esinlenir. Toplum olaylarından, bir müzik ziyafetinden, bir doğa olayından, yaşadığı iyi veya kötü olaylardan, bir heyecandan vs. Beni de etkileyen şeyler oluyor. İzlediğim bir konser, yaşadığım güzel bir atmofer, gezdiğim güzel bir mekân vs. Sayın Mümtaz Sağlam’ın o yazısı benim, Senfonik Parçalanmalar temalı sergimle ilgili idi. O tarihlerde İstanbul’da, Aya İrini Kilisesinde bir senfonik müzik konserini izlemiştik. Dönüşte o konserin kulağımda kalan melodileri, zihnimde kalan Aya İrini’nin görkemi ile eskizler çizmeye başladım. Boyama safhasında ise her zaman olduğu gibi atölyemde fonda klasik müzik bana eşlik ediyor ve beni yönlendiriyordu. Sayın Sağlam’ın “Resimleme uğraşını o denli mutlaklaştırmaktadır ki, coşku ve gerilimlerini törensi kompozisyon şemaları ile kontrol altına alabilmektedir” cümlesinin altında yatan bu gerçektir. Bu resimlerimde antik binanın detayları, kemerleri, binadaki görkemli ışık kırılmaları izleyenlerce hissedilmektedir.

Yaptığım resimlerin çıkış noktası için,” bilinç altında buna ilişkin yer etmiş anıların, yaşanmışlıkların dışa vurumu” desek daha doğru olur kanısındayım.

Grafik tatlar içeren geometrik soyut temalarınızda simetriye dikkat etmeniz hemen göze çarpıyor. Bir resme başlarken nasıl şemalayacağınız konusunda nasıl bir ön hazırlığınız var?”

Benim çalışmalarım, her sergide temel bazı kararlılıklarım dışında daima yenilenir. Temel kararlılıklarım; yalınlık, temizlik, renk yalınlığı ve uyumu ve mimari görkem in yansımasıdır.

Daha önce de söz etmiştim günlük yaşam içinde bir mekân, bir gölge, bir atık vs resimlerimi etkiler, hatta temayı oluşturur.

Geçmiş yıllarda yaptığım, ZAMANIN GÖLGELERİ dizisi soyut geometrik çalışmalarımın tümünü içerir. Bu sergim yurt içinde, daha sonrada Kültür ve Turizm Bakanlığımız himayelerinde Litvanya’da, Litvanya Tarihi ve Eğitim Müzesi Galerisi’nde sergilendi. Çok ilgi gördü, Litvanya basınında geniş yer aldı. Ben bu seride simetriği zorladım. Anıtsal kompozisyon şemaları ile tablolarımı gerçekleştirdim.

Geçmiş yıllarda, İzmir’de, kalorifer kazanları fueloilden doğalgaza dönüştürülürken, eski kazanlar sökülüp kaldırımlara atılıyordu. Sökülen parçalar son derece güzel okside olmuş rengarenk metal parçalardı. Fotoğraflarını çektim. İlk defa karışık teknik dediğimiz, dijital baskı üzerine yağlıboya ile çalışarak bir seri hazırladım. BİR DEĞİŞİMİN ARDINDAN adı altında sergilediğim bu çalışmalarda simetri hiç yoktur. İlk kez yaptığım bu karışık teknik çalışmalar çok ilgi gördü, beğenildi.

Yüksek öğreniminizi iktisat alanında yaptınız ama resim ilginiz sizi bir ustayla, Mürşide İçmeli ile bundan çok öncesinde buluşturmuştu. İçmeli’den resim eğitimi almanıza yönelmeniz nasıl oldu, anlatır mısınız?

Mürşide İçmeli benim büyük şansım. Babam müfettiş olduğu için Afyonkarahisar’da Ortaokulda öğretmenim oldu ve beş yıl kendisinden ders aldım. Daha sonra Samsun’a gittiğimizde, Samsun Lisesi’ndeki resim Öğretmeni Mahmut Dinçer’e benim hakkımda mektup yazıp ilgisini rica ettiğini gördüm. Türk baskı resiminin divası Mürşide hanım mesleğine aşık bir öğretmen idi, daha sonra kariyer yaptı. Her ikisi de rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin.

Sanatçı, artık gördüğünü değil, düşüncelerini, hayal gücünün ürünlerini tuvale yansıtmalı” biçiminde bir röportajda söylediğiniz tümce size ait. Bu sözünüzden ne anlamalıyız?

Ressamlar tarih boyunca yaşadıkları zaman diliminin, ülkenin kültürünü, önemli kişi ve olaylarını gelecek kuşaklara aktarmak için resim yapmışlar, tuvalleri boyamışlardır. Fotoğraf makinesinin olmadığı o çağları, o devirlerin ressamlarının çalışmalarından tanıyoruz. Çağımızda güçlü objektifleri olan telefonların herkesin cebine girmesi ile, her kes, her an, her şeyi fotoğraflıyor. Günümüz sanatçıları ise kendi beyinlerinde oluşturdukları kurguları tuvale yansıtıyor. Her sanatçı değişik bir teknik ile çalışıyor. Kendi kültürünü çağdaş yorumların içinde eritiyor. Boya ile gerektiğinde farklı malzemeleri harmanlıyor ve yeni teknikler yaratıyor. Klasik resim hayranı yorumcular ise fotoğraf makinesi ile yarışacak çok gerçekçi resimler yapıyor.

1970’li yılların sonlarında tekrar resme başladığınızda, sosyal yaşamı tuvale yansıtan konulu resimler yapıyordunuz. O dönemden bilinen bir “Kuşlar Çeşitlemeleri”niz var. Sonra, “Oluşumlar” serisi ile soyut resme adım atıyorsunuz. Bu nasıl oldu? Niye böyle bir karar aldınız?

Her sanatçı resim eğitimi alırken klasik teknikle çalışmaya başlar. Daha sonra değişik tekniklerin ardından koşar. Benim de ilk çalışmalarımda insan figürünün yer aldığı kompozisyonlarım oldu. İlk kez resim verdiğim İzmir Ticaret Odası 100. Yıl Yarışması’ndaki resimlerim” Pazar Yeri”, diğeri de “Gündoğdu Meydanında Sağanak” temalarını içeriyordu. İkisi de sergileme almıştı. Daha sonra insanların toplu eğlendikleri mekânları resmettim. “Tavla Oynayanlar”, “Meyhane” gibi. Bu seriden sadece Tavla Oynayanlar benim elimde. Meyhane temalı olanı da şair, yazar rahmetli Bülent Akkurt un koleksiyonunda.

Ben bu resimleri ve Kuşlar Çeşitlemeleri‘ni de yaparken hep yalın, sakin tualler boyardım. Bir yandan da yeni arayışlarım vardı. Oluşumlar serisi de bu arayışlarım sırasında ortaya çıktı. Bunu biraz önce söz ettiğim Senfonik Parçalanmalar serisi takip etti. Beğeni alması, takdir görmesi sürdürmeme neden oldu

Bugün artık sanat çevreleri sizi soyut resimlerinizle tanıyor. Sanat çevreleri, kendinizi renkler, formlar ve ışıkla ifade ettiğinizi belirtiyor. Soyutta nasıl bir denge yakaladınız? Bu türde gelinecek, daha doğrusu sizin gelecek olduğunuz bir son nokta var mı, bunu merak ediyorum?

Sanatçı yaşadığı sürece yeniliklerin peşinde koşar. Sanat da denge resmin temel unsurudur. Her sanat dalında denge vardır. Müzikte, heykelde, mimaride, seramikte vs. Dengesi olmayan eser izleyeni rahatsız eder. Ben devamlı eskizler çizerim. Bu eskizlerin birini alır boyamaya başlarım. Tualin karşısına oturduğumda renkler o anki heyecanım, dinlediğim müziğin ilhamı ile paletime dökülür. İnşallah sağlıklı yaşarsam, devamlı araştıracağım. Bu nedenle son nokta hiç gelmeyecek yaşadıkça.

Yine sizinle yapılan bir röportajda resminize ilişkin bilgi verirken, “ben bugün Geoart” adı verilen bir akımın yurdumuzdaki az sayıdaki temsilcilerindenim”. diyorsunuz. Geoart nedir, açıklar mısınız?

“Geoart “Geometrik sanat demek. Geometrik şekillerin kompozisyon içinde yerleştirilmesi ile derinlik ve ışık efektinin yaratılması. İlk başta insanı bir kısır döngü içine sürükleyeceği zannediliyorsa da sonsuz kompozisyonlar yaratma olanağı sağlıyor. Önemli olan kurgunun ve kompozisyonun sağlamlığı. Benim resimlerimin bir özelliği de tual üzerinde 5–6 katman hissettirmesidir. Ben adeta imzam olan transparan yüzeylerle de resmime ayrı bir gizem katarım. Geçen yıl Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanat Müzesi’nde Şefik Bursalı sergisinin açılışında, resmimin önünde sohbet ederken, Jüri Üyelerinden Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukçu “Çetin Bey sizin eserlerinizi artık tekniğinizden tanıyoruz” dedi. Bu bir sanatçının duymaktan mutlu olacağı bir ifade.

Ressamlık sürecinizde hangi sanat dallarından etkilendiniz, etkilenmektesiniz? Hatta hangi felsefi akımlardan?

Bizim kuşağımız ki şimdi 68 kuşağı deniyor çok okuyan, çok araştıran bir kuşak. Lise yıllarında klasikleri okuyup birbirimize devrederdik. Beni en çok gezdiğim, gördüğüm mimari eserlerin bazı detayları etkiler. En çok etkilendiğim mimar ise İspanyol Calatrava. O mimar eserlerini su ile ışık ile birleştiriyor. Eserin Su havuzundaki yansıması ile görsel bir şölen yaratıyor. Bir gölge, bana bir tablo kurgusu, esini olabilir . Bir müzeyi dolaşırken gördüğüm bir gölgenin resmini çekmiştim. Bunu kendi anlayışımla resmettim.100X 200 cm boyutlarında bir resim çıktı. Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde açılan bir sergiye vermiştim. Rahmetli Kaya Özsezgin çok beğendi, birlikte önünde resim çektirmiştik. .

Soyut resim yapmak, klasik resim yapmaya kıyasla daha mı zor, daha mı kolay? Geometrik şekillerinizin çizimlerini nasıl yapıyorsunuz? Boya tercihinizi ne belirliyor.

Hiç bir resim kolay değildir. Sanatçı üretme sürecinde onunla yatar onunla kalkar. Ta ki imzasını atana kadar. Ben bazı tablolarımda akrilik kullanıyorum. Genelde yağlı boya ile çalışırım. Her boyanın kendine göre zevki vardır.

Resimlerinizde ana kaygılarınızdan birisi ışık. Işık sizin için ne ifade ediyor?

Işık, klasik olsun, soyut olsun her resmin olmazsa olmazıdır. Benim resimlerimde ise esere transparan yüzeylerle birlikte,vitray gibi arkadan ışık alıyormuş etkisini yaratıyor.

ÇETİN EROKAY

1942 yılında Alsancak İzmir ‘de doğan Çetin Erokay Lisans ve Yüksek Lisans öğrenimini İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde tamamladı. Gençlik yıllarında Prof. Dr. Mürşide İçmeliden ve Ressam Mahmut Dinçer’den resim dersleri aldı. Daha sonra kendi araştırma ve incelemeleri doğrultusunda sanatsal çalışmalarını sürdürdü. Sanatçı, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 25 yıl Reklam ve Halkla İlişkiler konularında öğretim görevlisi olarak ders verdi aynı yıllarda özel sektörde üst düzey yönetici olarak çalıştı. İzmir’deki Selçuk Yaşar Resim Müzesi’nin projelendirilmesinde ve gerçekleştirilmesinde görev aldı.

Sanatçının bir eseri 1992 yılında gerçekleştirilen IV. Uluslararası İzmir Film Festivali’nin afişi olarak kullanıldı. 1998 yılında gerçekleştirdiği bir grafik tasarım ile “International New York Festival” de finalist oldu, ayrıca IRD ve HID den ödüller kazandı. Eserleri 21. DYO, 35. Turgut Pura, 16. ve 18. Kültür Bakanlığı Şefik Bursalı yarışmalı sergilerinde sergilendi. Ayrıca yurt dışında; Viyana, Roma, Lille, New York, Beijing, Dubai, Tahran, Litvanya da Vilnius, Siauliu kentlerinde, Gürcistan’ıın başkenti Tibili “Tiflis” de onur konuğu olarak sergilendi. 2016 yılında Gürcistan da Tibilisi , 2018 yılında da Litvanya’da Kaunas, kentinde Büyükelçiliklerimiz himayelerinde kişisel sergiler açtı.

Çetin Erokay, bu güne kadar ikisi yurt dışında olmak üzere 39 kişisel sergi açtı ve pek çok karma sergide yer aldı. Sanatçını eserleri Türkiye de de ve yurt dışında Amerika, Belçika, İtalya Litvanya. Birleşik Arap Emirlikleri, Avusturalya da seçkin koleksiyonlarda yer almaktadır.