RÖPORTAJ / Sinan KESKİN

Eğitim İş Sandikası Genel Başkanı Orhan Yıldırım: Eğitimcilerin 3600 ek göstergesini hala siyasete malzeme yapmaya çalışıyorlar. Önceki seçimde verilen vaatler unutulmuş şimdi yine bir seçim öncesi 'yapacağız' denilerek eğitim çalışanlarına umut veriyorlar. Biz 'yapacağız' değil 'yaptık' demelerini bekliyoruz.

Türkiye’de eğitim sistemi ciddi anlamda alarm veriyor. Neredeyse her eğitim öğretim yılında yeni bir sistem deniyoruz. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisi birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarla ve müfredat değişikliği, sınav sistemindeki değişikler gibi ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde eğitim öğretime devam ediyorlar. Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Orhan Yıldırım, “Eğer bu şekliyle bir sistem devreye girerse öğretmenler üstünde baskı kurararak, onları yıldırarak, meslekten atma tehdidiyle öğretmenleri ekmek kavgasının içine çekip susturmayı amaçlıyorlar. Biz de Eğitim İş Sendikası olarak bunun kendi öngördükleri şekliyle gerçekleşmemesi adına demokratik kitle örgütleriyle, basın yayın organlarıyla eğitim çalışanlarını ve halkı bilgilendirmeye çalışıyoruz” diyor.

2005 yılında kurulan ve 13 yılda ciddi bir örgütlenme gerçekleştiren Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı OrhanYıldırım ile, örgütlenme çalışmalarını, 2023 Vizyon Belgesi'ni, Derğerler Eğitimi'ni ve eğitimcilerin beklentilerini konuştuk.

Orhan bey Eğitim İş Sendikası olarak 13 yılı geride bıraktınız. Örgütlenme çalışmalarınız ne durumda?

Kurulduğu 2005 yılından beri sürekli büyüyen bir sendikayız. Şuan Türkiye'nin 4. büyük sendikasıyız. Hedefimiz hem sayı olarak hem de etki alanı olarak zaman içinde birinci sıraya yükselmektir. Tüm illerdeki saha çalışmalarımıza kurulduğumuz günden bu yana devam ediyoruz. Sendika olarak iyi yolda olduğumuzun, doğru mücadele ettiğimizin farkındayız. Bunun karşılığını kamuoyundan da yazılı ve görsel basından da dönüt olarak alıyoruz. Bu bize şevk veriyor. Planlamalarımızı da bu doğrultuda sürdürmeye devam ediyoruz.

2023 Vizyon Belgesi açıklandı. Bu belgede eğitim konusunda sadece bir sendikanın görüşlerinin dikkate alındığını söylüyorsunuz. Peki Eğitim İş Sendikası olarak siz neler talep ediyorsunuz?

2023 Vizyon Belgesi'nde ortaya konulan maddelerin gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Üstelik bazı maddelerinin gerçekleşmesi eğitim sistemimizde büyük sıkıntılar yaratabilir. İş güvencesiyle ilgili ve okulların yönetici atamaları ve atama yöntemlerinin yeniden dizayn edilmesi durumu söz konusu. Üstelik bu dizayn çok da objektif koşullar altında değil. Vizyon Belgesi atamaların siyasi otoritenin sözüne bağlı olarak gerçekleşecek bir sistem öngörüyor. Biz Eğitim İş Sendikası olarak diğer sendikaları ve kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek istiyoruz. Eğer bu maddeler eğitimi tam anlamıyla siyasallaştırmak, yöneticileri tamamen kendi adamları üzerinden atamak ve performans sistemini öğretmenlerin üzerinde bir kırbaç gibi dolaştırma şeklinde devreye girerse, eğitim sistemini şeriatçı, baskıcı bir şekilde yönetmeye çalışan bu sisteme direnen kale eğitim kalesi olacaktır. Eğitim sistemini bir türlü kontrol altına alamıyorlar. Eğer bu şekliyle bir sistem devreye girerse öğretmenler üstünde baskı kurararak, onları yıldırarak, meslekten atma tehdidiyle öğretmenleri ekmek kavgasının içine çekip susturmayı amaçlıyorlar. Biz de Eğitim İş Sendikası olarak bunun kendi öngördükleri şekliyle gerçekleşmemesi adına demokratik kitle örgütleriyle, basın yayın organlarıyla eğitim çalışanlarını ve halkı bilgilendirmeye çalışıyoruz.

Sizin talepleriniz nedir?

Eğitimcilerin 3600 ek göstergesini hala siyasete malzeme yapmaya çalışıyorlar. Önceki seçimde verilen vaat unutulmuş şimdi yine bir seçim öncesi yapacağız denilerek eğitim çalışanlarına umut veriyorlar. Biz yapacağız değil yaptık demelerini ve bunun yasa maddesini kamuoyu ile paylaşmalarını istiyoruz. Yine eğitim çalışanlarının diğer kamu çalışanlarının çok altında bir ücretle çalıştırılmasının bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük olduğu kanaatindeyiz. Eğitimciler hem diğer bakanlıklarda çalışan devlet çalışanları hem de gelişmiş ülkelerdeki emsallerinin en gerisinde bir ücretle çalışıyorlar. Bu kadar eğitimciyi baskılandırarak Türkiye'de iyi bir eğitim sonucu olmanız mümkün değil. Milli Eğitim Bakanı sıksık 'bu işin özünde öğretmen olmalıdır' sözünü yineliyor. Bu sözlerini biz kendilerine yeniden hatırlatıyor ve işin özünde öğretmen varsa öğretmeni de eğitimin özünde olabilecek şekilde hem maddi hem manevi hem de itibar olarak güçlendirmek gerekiyor. Geçmişteki Köy Enstitülerinden gelen eğitici öğretmen sıfatının bir şekliyle yavaş yavaş yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor.

Özel okullara teşvik verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümet sağlık sektöründe yaptığını eğitim sektöründe de yapmaya çalışıyor. Sağlıkta, herkes kuyrukta bekliyor, doktorlar öğleden sonra muayehanelerine gidiyorlar, sağlık sistemi çöktü diye bir algı yarattılar. Sonra da sağlıka özelleştirmeler geldi. Halk da dediki 'aman Allahım ne kadar güzel en güzel hastaneye gidiyoruz.' Sonra da herşey paralı hale gelmeye başladı. Bu süreçte bütün sağlık kadrosunu elemine ettiler. Bütün kamusal alanları ihale sistemiyle kendi adamlarına bağladılar. Şehir hastaneleri ayrı bir facia zaten. Sağlık sistemini sermayedarların istediği bir formata soktular. Şimdi bunun bir benzerini eğitim alanında yapmak istiyorlar. Özel okullara giden öğrenciye teşvik verilmesi bunun sebebi. Buna zemin yaratıldı. 'Çocuklarınınz heder oluyor, kendi yetenekleri doğrultusunda yetiştirilemiyor, bunun ana sebebi de öğretmenler' şeklinde bir algı yarattılar. Özellikel önceki Milli Eğitim Bakanları bunun üzerine çok gitti. Her ağzını açan öğretmenleri, eğitimcileri suçladı. Kamuoyunda ciddi bir yönlendirme yaptılar. Kubilay'ın katledilmesindeki düşünce biçiminin bu ülkenin bazı sığ beyinlerinde hala varlığını koruduğunu düşünüyoruz. O zaman kapatılan tekke ve zaviyelerin bugün tarikat ve cemaatler şeklinde yeniden canlandırıldığını görüyoruz. Suriye ve Irak'taki IŞİD, Afganistan'daki Taliban benzeri düşünce yapısının dini yayma adı altında, insanları vahşice katletme, kendilerinden olmayanı yok etme düşüncesinin Türkiye'de yeniden bir şekliyle eğitim yoluyla yeşertilmeye çalışıldığını düşünüyoruz.

Değerler Eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Değerler eğitimi adı altında bu zihniyetin daha geniş kitlelere ulaştırılmasını hedefliyorlar. Bu eğitim konferansları okullarda kontrolsüz bir şekilde yürütülüyor. Ensar ve TÜRGEV gibi vakoflardan veya onların yönlendirdiği vakıflardan gönderilen kişiler bu eğitimleri gerçekleştiriyor. Bu insanların bu konularda yetkin olup olmadıklarına, dioplomalarının olup olmadığıa bakılmıyor. Okul müdürlerine de baskı uygulanarak bu eğitmleri düzenlemeleri sağlanıyor. Eğitim İş Sendikası bu konu hakkında zaman zaman hem basını hem de kamuoyunu bilgilendiriyor. Hatta yargıya da taşıyoruz. İnsanların bilinçli olduğu, yaşanan süreci kolaylıkla takip edebildiği ve aydın bir kent olan İzmir'de siyasi yapının yapmaya çalıştığı şeylerin geri tepmesini ve burada yapılanamamasını önemli görüyoruz. Eğitim İş Sendikası olarak şube başkanlarımız sahada altyapı çalışması yapıyorlar. Okullarla, işyerleriyle, basınla görüşerek sakladıkları gerçeğin bir şekilde afişe olması içinde gereken çalışmaları yapıyorlar.

Son dönemde özellikle bazı bölgelerdeki okullarda çok sayıda göçmen bulunuyor. Bu okullarda eğitim ve öğretimde sıkıntılar yaşanıyor mu?

Belli bölgelerde sınıfların yüzde 50'sinin mültecilerden oluştuğunu görüyoruz. Siyasi yapının mültecilerin gidip gitmemesi konusundaki yumuşak tavrı ve sanki kalsalar da olur tarzındaki açıklamaları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilmeleri ile ilgili kullandıkları cümleler aslında vatandaşlarımız açısından tehlike oluşturuyor. Çünkü Türk Vatandaşlı sınırdan geçen herkese hediye edilebilecek bir şey değil. Bunu en büyük sıkıntısını okullarda öğretmen arkadaşlarımız çekiyorlar. Bazı bölgelerde sınıfların yarısı hatta yarıdan fazlası göçmen çocuklarından oluşuyor. Bu yükü karşılayabilecek ne yardımcı personel ne de ek ödenek desteği verilmiyor. Devlet kendi yapmış olduğu yanlışı öğretmenlere yüklemiş durumda. Göç alan bütün kentlerimizde bırakın yüzde 50'yi yüzde 70'i Suriyeli olan yerleri biliyoruz. Farklı bir kültürden gelen ailenin çocuklarının, bizim konuyla ilgili hiçbir eğitim almamış, pedogojik bilgisi olmayan, dil bilgisi olmayan öğretmenlere teslim edilmesi hiç kimseye fayda sağlamıyor. Bu durumdaki okullar bir nevi eğitim işlevinin dışında kreş işlevi yapıyorlar. Dilini bilmediği çocukların olduğu bir sınıfta öğretmenin eğitim anlamında yapacağı bir katkı olamaz. O çocukların sokakta gezmesi değil bir sınıf ortamında eğitim görüyor gibi görünmesini sağlıyorlar sadece. Evet zor durumda olanlara, can tehlikesi olanlara tabiki yardım edilir ama ülkenizin bütün sınırlarını açıp her yere gidebilmelerine ve istedikleri her yerde çalışabilmelerine izin verilmesini, bir de üstüne maaş bağlanmasını doğru bulmuyoruz. Hükümetin bir an önce Suriyeli mültecilerin evlerine dönebilme koşullarının zeminini yaratması gerekiyor.

“Oy devşiriyorlar”

AKP iktidarı, seçim sürecinde insanları manüpüle ederek, ülkede gelecek süreci yönetecek siyasi oluşumu ortaya çıkarmak adına, hayali senaryolar üzerinden düşman yaratarak, dost ve düşman kavramları üzerinden bir siyasi politika güderek oy devşirmek istiyor.

“Eğitimi yeniden yapılandırmak istiyorlar”

Eğitimi geri plana atıp, Milli Eğitim Bakanı'nı da bir şekilde devre dışı bırakacak olan Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulmuş olan Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu üzerinden eğitimi yeniden yapılandırmak istiyorlar.