Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, TBMM'ye sevk edilen torba yasa tasarısıyla gökten yağan yağmurun, eriyen karların biriktirdiği suların üreticiye para ile satılacağını söyledi.

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu adına Hasan Cengiz Yazar, Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Saadet Çağlın ve Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası adına Adil Ümit Tüzenle birlikte düzenlediği basın toplantısında şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, çiftçiye suyun parayla satılması ve ormanların özelleştirilmesiyle ilgili görüşlerini açıkladı.

"Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi girişimi halkın her kesiminde haklı tepkilere ve endişelere yol açmaktadır" diyen Çiftçi, şu ifadelere yer verdi:
"Şeker pancarı ülke tarımının gelişmesinin, modern tarım tekniklerinin uygulanmasının, tarım sanayinin ve kırsal kalkınmanın temel direğidir. Fabrikaların satılması salt ekonomik bir yaklaşımla değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda sanayileşme ile kalkınma düşüncesinin terk edilmesi de söz konusudur. Neo liberal politikalara geçiş uğruna terk edilen bu anlayış yerliliktir, milliliktir, bağımsızlıktır. 24 Ocak kararlarının uygulanması için kurgulanmış 12 Eylül Darbesi sonrası planlamadan vazgeçilmiş, tarımda desteklemeler kaldırılmış ve küresel sermaye dayatmaları sonucu özelleştirme adı altında ülke yağma ve talana açılmıştır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi aynı zamanda, pancar şekeri ile nişasta bazlı şeker arasındaki tercihi gösteren bir politikanın yansımasıdır. Nişasta bazlı şekerin sağlığımıza olan zararları yapılan her yeni bilimsel çalışmayla artarak ortaya çıkmaktadır. Nişasta bazlı şekerin üretimine ve ithalatına ilişkin etkin kontroller söz konusu değilken, bir anlam ifade etmeyecek kota azaltmalarının, kamuoyunu yatıştırmaya yönelik göstermelik bir hamle olması dışında bir anlamı bulunmamaktadır."


PEŞKEŞ ÇEKECEKLER


Siyasi iktidarın şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak toplumun istek ve taleplerine kulak vermediğini ve ortada görünmediğini belirten Çiftçi, hükümetin TBMM’ye sunulan yeni bir torba tasarıyla sularımıza, arazilerimize ve ormanlarımıza yönelik yeni tehditlerle ortaya çıktığını belirtti. Çiftçi şöyle konuştu:

"Torba tasarıyla bir veya birden çok havzadaki su varlıklarının gerçek ve tüzel kişilere su kullanım izni verilerek tahsis edilmesi yoluyla özelleştirilmesinin önü açılmak istenmektedir. Daha önce mikro HES uygulamaları ile doğanın kılcal damarları olan derelerimizin, çaylarımızın su kullanım hakları özel sektöre verilmiş, çok eski çağlardan beri kırsaldaki insanımızın tasarrufunda olan sular, yöre halkından ve ekosistemdeki canlılardan kaçırılmıştı. Torba tasarıyla canlıların en temel hakkı olan suyun metalaştırılması yönünde yeni bir adım daha atılmaktadır. Yani Tasarı açık bir biçimde, 'gökten yağan yağmurun birikmesi, düşen karın erimesiyle oluşan suları, şirketler çiftçiye para karşılığı satacak' diyor. Halkın ortak varlığı olan su varlıklarımız sermayeye peşkeş çekilemez. Suyun metalaştırılıp, çiftçiye fahiş fiyatla sulama suyu satılması tarıma ve üretime vurulmuş büyük bir darbedir."


DÜNYA BANKASI PLANI


"DSİ’nin sorunsuzca işlettiği sulama sistemi ve düzeni; bugünleri hazırlamak için önce lağvedilmiş ve daha sonra da sulama birlikleri kurdurularak tarla içi dağıtım ve yönetim işi sulama birliklerine devredilmişti" diyen Çiftçi şunları ekledi:
"Sulama birliklerinin yaşadığı sorunların çözümü konusunda herhangi bir çaba gösterilmemiş, durumun içinden çıkılmaz bir hale dönüşmesi beklenmiştir. Hazırlanan tasarıyla sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerinin önce DSİ’ye sonra yerel yönetimlere ve özel sektöre devrinin önü açılmak istenmektedir.
Düzenlemenin bu şekilde yapılması yıllar önce hazırlanan Dünya Bankası raporlarında önerildiği gibidir. Bu hizmetlerin özel sektöre devredilmesi, tarlalara su saati takılmasıyla birlikte zaten üretim yapmakta zorlanan çiftçilerin tümden tasfiyesine, kırsaldan koparılmasına ve toprakta mülkiyet değişimine yol açacaktır. Dünyada örneğini Hindistan, Patistan, Bangladeş ve Afrika'nın tümünde de gördüğümüz bu uygulama sonrası topraklarımız küresel tarım sermayesinin eline geçecek ve ülkemiz gıda güvencesinden yoksun, açlıkla terbiye edilen bir ülke haline gelecektir."

ZORLA EL KOYACAKLAR


Tasarıda endişe uyandıran bir konunun da zorunlu arazi toplulaştırması olduğunu belirten Ferdan Çiftçi, "Halen toplulaştırma için arazi sahiplerinin yarısından bir fazlasının onayı gerekmesine karşın, tasarıda 'DSİ tarafından bağlı olduğu bakanlığın talebi ve Bakanlar Kurulu Kararı ile isteğe bağlı ya da maliklerin muvafakati aranmaksızın zorunlu arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri yapılabilir' hükmü yer almaktadır. Tasarıya göre Bakanlar Kurulu’nun arazi toplulaştırmaya ilişkin kararı 'kamu yararı' statüsünde kabul edileceği için, zorunlu kamulaştırmanın yolu açılacak, Anayasa ile güvence altına alınmış olan mülkiyetin korunması ilkesi yok edilecektir" dedi.



Torba tasarıyla ayrıca orman alanları için de son derece zararlı olabilecek kullanım biçimlerine tahsisin önü açılmakta olduğunu, ormanların altına bedeli karşılığında 29 yıllığına her türlü depolama yapılması imkanı getirildiğini ifade eden Çiftçi, "Yeraltı depolamasına izin verilmesi, orman ekosistemlerinin, başta nükleer santraller olmak üzere çeşitli tehlikeli atıklar için depolama alanlarına dönüştürülmesi olasılığını akla getirmektedir. Yeraltı depolaması aynı zamanda yeraltı su rejimini de etkileyecek, ekosistemlerin zarar görmesine yol açacaktır. Ormanlara yapılan müdahale altı ile sınırlı kalmamakta, dikili ağaçların satışına imkân verilmek suretiyle, üstü de bu saldırılara hazır hale getirilmiştir.rdan nasibini almaktadır.

Ülke yağma ve talana açılıyor


ZMO İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, "Asıl hedefi yalnız ülkemizin şeker gereksinimini karşılamak değil, tarımı ve dolayısıyla çiftçiyi kalkındırmak olan şeker fabrikalarının özelleştirilmek istenmesi, toplumun her kesiminde haklı tepkilere ve endişelere yol açmaktadır" dedi.
"Şeker pancarı ülke tarımının gelişmesinin, modern tarım tekniklerinin uygulanmasının, tarım sanayinin ve kırsal kalkınmanın temel direğidir" diyen Çiftçi şöyle konuştu:
"Fabrikaların satılması salt ekonomik bir yaklaşımla değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda sanayileşme ile kalkınma düşüncesinin terk edilmesi de söz konusudur. Neo liberal politikalara geçiş uğruna terk edilen bu anlayış yerliliktir, milliliktir, bağımsızlıktır. 24 Ocak kararlarının uygulanması için kurgulanmış 12 Eylül Darbesi sonrası planlamadan vazgeçilmiş, tarımda desteklemeler kaldırılmış ve küresel sermaye dayatmaları sonucu özelleştirme adı altında ülke yağma ve talana açılmıştır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi aynı zamanda, pancar şekeri ile nişasta bazlı şeker arasındaki tercihi gösteren bir politikanın yansımasıdır. Nişasta bazlı şekerin sağlığımıza olan zararları yapılan her yeni bilimsel çalışmayla artarak ortaya çıkmaktadır. Nişasta bazlı şekerin üretimine ve ithalatına ilişkin etkin kontroller söz konusu değilken, bir anlam ifade etmeyecek kota azaltmalarının, kamuoyunu yatıştırmaya yönelik göstermelik bir hamle olması dışında bir anlamı bulunmamaktadır."

Özelleştireceğinize verimliliğini artırın


Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Saadet Çağlın, 2009 yılında Danıştay’ın iptal kararı, 2012’de de başta Şeker-İş olmak üzere sendikaların, meslek örgütlerinin ve bazı sivil toplum kuruluşlarının sert muhalefeti nedeniyle özelleştirilemeyen şeker fabrikalarının satışı için şimdi yeni bir planın devreye sokulduğunu söyledi.

"Şeker fabrikalarının özelleştirme girişimi ile Türk tarımı ve tarımsal sanayisi yerli ve milli olmayan küresel şirketlerin egemenlik alanına girme tehdidi altındadır" diyen Çağlın şöyle konuştu:
"Ülke geneline yayılan bu fabrikalar Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren sadece ekonomik değer yaratmakla kalmamış, bölgesel kalkınma ve istihdam yaratma gibi devletin yerine getirmesi gereken birçok sosyal politikaya da aracılık etmiştir. Ayrıca şeker pancarı tarımının yan sektörlere yaptığı katkı da göz ardı edilemez. Hayvancılık faaliyetlerinde pancarın yan ürünü olan yaş ve melaslı küspe ucuz hayvan yemi olarak kullanılmakta, pancarın ve şekerin taşınmasında binlerce nakliyeci iş imkanı bulmakta, gıda ve gıda alt sektörlerinde, ilaç ve çeşitli kimyasalların üretiminde, biyoetanol başta olmak üzere, biyoyakıt üretiminde şeker pancarı ve yan ürünleri kullanılmaktadır.Bugüne kadar yapılan özelleştirmeler ile iddia edildiği gibi ne ekonominin etkinliği arttırılmış, ne sermaye tabana yayılmış ne de serbest piyasa sistemi oluşturulabilmiştir. SEK, EBK, YEM SANAYİ ve TEKEL gibi kurumların özelleştirmeleri göz önünde tutulduğunda şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin yaratacağı sorunlar bugünden ortadadır. Yapılan, mülkiyeti halka ait olan kamu kurum ve kuruluşlarının yerli-yabancı sermayeye birkaç yıllık karları karşılığında satılması ve şeker ihtiyacını pancar şekeri yerine Nişasta Bazlı Şeker’den karşılamaya yönelik politikalar ile uluslararası tekellere yeni kâr alanlarının açılmasıdır."

Çağlın, "Yapılması gereken her biri Cumhuriyet dönemi kazanımı olan bu kuruluşların yeni teknolojiler ile donatılıp, bakım, onarım revizyonları yapılarak, verimli proseslere dönüştürülerek, daha fazla katma değer ve sosyal refah yaratacak şekilde yeniden yapılandırılıp ekonomiye kazandırılmasıdır" dedi.