Bugün bizim için Malezya’nın farklı ve ilginç adası Penang yolculuğu günü. Penang uçağı küçük ve iç hat uçuşlarının bir kısmının yapıldığı, pek kimsenin de bilmediği Sultan Abdülaziz havaalanından. (Lapangan Terbang Sultan Abdul Aziz Shah Airport). O kadar bilinmiyor ki, toplu ulaşım olmadığı için binmek zorunda kaldığımız taksinin şoförünü Sultan Abdülaziz’e gitmek için zor ikna ediyoruz. Israrla, “oradan kalkmaz, diğeridir, siz yanlış biliyorsunuz” deyip duruyor. Yeri geldiği için söyleyeyim, gerçek bir gezgin için herhangi bir yerde taksi kullanmak utanç vericidir. Ama bazen şartlar gerektirir, kullanmak zorunda kalırsınız. (China Town-Sultan Abdul Aziz Havaalanı 50 Ringgit=12 $).

Hazırlayan/ İsmail Ragıp GEÇMEN

Pırpır uçağımız tam vaktinde havalanıyor ve yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuk sonrası Penang’a iniyoruz. (Malindo Air / Kuala Lumpur- Penang/ Kişi başı 136 Ringgit= 30 $/ Bilet 6 ay önceden alındı).
Penang Adası, Malezya’nın 13 eyaletinden birisi ve başkenti Georgetown. Şehir, Malezya’nın diğer ünlü şehri ‘Melaka’ gibi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor. Bir buçuk milyondan fazla nüfusa sahip Penang Adası ana karaya 24 km’lik bir karayolu köprüsü ile bağlı. Bu dünyanın en uzun köprülerinden biri olduğu anlamına geliyor. Nüfusun yüzde 80’ini benzer oranda Çinli ve Malay nüfusu oluştururken, bunun yanında adada Hintliler, Avrupalılar, Tayland ve Burmalılar da bulunuyor.

Asya’daki 254 şehir arasından 2007’de, yaşam kalitesi açısından en yüksek 10. yer seçilmiş Penang. ‘Yahoo Travel’ adayı ölmeden önce görülmesi gereken 10 ada listesinde sıralarken, CNN Penang Laksa’sını dünyanın en lezzetli yemekleri listesinde 7. sıraya yerleştirmiş. Yemek kültürü açısından bizdeki Gaziantep veya Hatay ne ise Malezya için de Penang o.

Kedah Sultanlığına ait olan ada bir dönem için İngilizlere kiralanıyor ve sonra İngilizlerin himayesine geçiyor. (Kıbrıs gibi, ne kadar ilginç değil mi?) İngilizlerin ada üzerinde güçlü kolonyal etkileri olduğu gibi ‘Georgetown’ ismini dahi Britanya kralı 3. George’dan almış. (Kıbrıs’ta Lefke’de de bir Kral George anıtı var, tesadüfe bakın).

Penang, Uzakdoğu’daki 3 kalabalık etnik grubun beraber yaşamasıyla ortaya çıkan kültür zenginliğini gösteren bir ada. Zengin Çinliler adaya ticari amaçla gelip burada kalmış. Ucuz işgücü ihtiyacı olunca haliyle Hintliler de gelmiş, nihayet Malaylar zaten adada yaşadığı için hepsi bir arada bu zengin kültürel çeşitliliği oluşturmuşlar. 2008 yılında Unesco Dünya Kültür Miras Listesine alınan Penang çok çekici bir ada olduğu için turistlerin ilgisini çeken bir yer.

Alana indikten sonra her yerde olduğu gibi etrafımızı saran taksicileri yararak Georgetown’a gidecek bir toplu taşıma aracı aramaya koyuluyoruz. 10 dakika sonra gelen, içinde bizden başka 5 yolcunun olduğu otobüsle 2 Ringgit = 0,40 $ vererek yola koyuluyoruz.

Kuala Lumpur’da olduğu gibi burada da konaklama yerimiz Küçük Hindistan ‘Little India’. Kuala Lumpur’dayken baktığımız ve kalınabilir bulduğumuz hostele gidiyoruz ama felaket bir yer çıkıyor. Nemli, karanlık, izbe, 2 metrekare ve leş gibi… Bazen böyle şeylerle karşılaşılabiliyor, internet üzerinden gördüğünüz yer gerçekte bambaşka çıkabiliyor. Buradan vazgeçip yeni bir yer aramaya başlıyoruz. Bizim için kalınacak yerlerin ucuz olması en önemli kriter ancak çok pis ya da penceresiz yerlerde kalmaktan da kaçınıyoruz. Birkaç farklı yer baktıktan sonra bulduğumuz hostel kabul edilebilir koşulları taşıyor, uygun fiyat, banyo penceresinden de olsa dışarıdan gelen doğal gün ışığı, nispeten temiz ve oda içinde banyolu. (Little India Guesthouse / Gecelik 52 Ringgit= 11 $).

Kolonyal dönemden kalma binaları, Hint, Çin, Malay ve diğer onlarca etnik grubun renklendirdiği sokaklarıyla Penang adası, bir kültür ziyafeti sunuyor. Burada ismi lazım değil bazı yakınen tanıdığımız ülkelerde olduğu gibi tarihi binaları yıkıp yerine kişiliksiz binalar dikilmediğinden, sokaklarda dolaşırken kendinizi sanki açık hava müzesinde gibi hissediyorsunuz. Sokaklarda cami, tapınak ve kiliseleri yan yana görmek mümkün. Köşeyi dönüyorsunuz Hint mahallesindesiniz, öteki köşe Çin mahallesi. Oradan çıktığınızda bir bakmışsınız kolonyal zamandan kalma binaların arasındasınız. Penang ’da gezilecek yerlerin başında adadaki sokak sanatı geliyor. Penang, Grafitileri ile ünlü Street Art’la büyük bir turistik potansiyel sağlamış. Vizyonu olan Belediye başkanlarının ders alması gereken bir çalışma bu. Nasıl olmuş? Şöyle: Belediye (ya da benzeri bir kurum) Litvanyalı sanatçı Ernest Zacharevic ile anlaşarak, eski kolonyal evlerin duvarlarını bir sanat şölenine dönüştürmesi için fırsat vermiş. O da fırçasından çıkan grafitiler objelerle birleştirerek sanatını konuşturmuş. Nasıl yapmış? Örneğin eski püskü bir bisikleti duvara dayamış, bisikletin üstüne de oturan neşeli çocuklar çizmiş. Gerçek ile sanatı buluşturan bu yaklaşım çok tutmuş. Günümüzde binlerce ziyaretçi sırf bu sanatı görmek için on binlerce km öteden çıkıp geliyor ve bu esprili duvar önlerinde selfie yapıyor.

Akşam geç saatlere kadar Georgetown’ın sokaklarında, sahilinde dolaşıyoruz. Acıktığımızda deniz kenarına oturarak denizden esen hafif rüzgârın bizi serinletmesini de umarak, zengin tropik meyvelerden, adını bildiğimiz tadını bilmediğimiz, adını da tadını da bilmediğimiz meyvelerden bolca ortaya karışık alıp denemeler yapıyoruz. Otele dönüş yolunda yerde gıcır gıcır 50 Ringgit =12 $ buluyorum. Bunu affetmeyip hemen biraya tahvil ediyoruz.

Sabah Malezya’nın Tayland sınırlarına yakın adası Langkawi’ye geçmek için feribot biletini alıyoruz. (Penang-Langkawi hızlı feribot: 70 Ringgit = 16$). Sonra da Georgetown’ın göremediğimiz sokaklarını, binalarını, anıtlarını dolaşıyoruz. Feribot saati geldiğinde limandayız. Yaklaşık 4 saatlik rahat bir hızlı feribot yolculuğu sonrası Langkawi’ye ulaşıyoruz.

LANGKAWİ, MALEZYA

Kedah eyaletine bağlı olan ada, Malezya Yarımadasının kuzey batı ucunda, kıyıdan 30 km açıkta, Andaman Denizi’nde yer alıyor. Hindistan cevizi ağaçları gölgesinde, tropik iklimin ve deniz keyfinin kaygısızca çıkarılabileceği Langkawi Adaları aslında 99 adadan oluşuyor. Langkawi Adası ise, bu adalar topluluğunun en büyüğünü oluşturuyor. UNESCO tarafından tescilli orman alanları ile yemyeşil doğa tüm güzelliğini sunarken, her biri diğerinden güzel plajlarıyla da deniz, kum, güneş tatilcilerini davet ediyor.
Langkawi, 1986 yılında gümrüksüz serbest bölge olarak ilan edilmiş. Malezya'nın en turistik adası olan Langkawi’de 65.000 kişi yaşıyor. Tam bir turistik cennet. Belki başkaları için çekici olabilir ama bize seslenen bir yer değil. Buralara kadar gelip de görmemiş olmayalım diye gelip görmeyi düşündüğümüz bir yer Langkawi. İyi ki de uzun zaman kalmayı düşünmemişiz çünkü hem çok turistik hem pahalı hem de gezi tarzımız dışında.

Sorunsuz yolculuk sonrası liman çıkışında, Langkawi’ye geliyoruz. Fakat oradaki taksicilerin değnekçisi, bu dolmuşlara Malezyalı dışındakilerin binmesine izin vermiyor. Şaka gibi değil mi? Ama değil. Bizim TRT İzmir’deki Stüdyo Görevlisi Ramazan’a benzeyen abi, dolmuşlara yürüyen yabancıların önünü kesip taksilere yönlendiriyor. Dolmuşçular da nedense adamın sözünü dinliyor. Turistsen, dolmuşa binmek yasak sanki. Bizim de önümüzü kesip taksilere yönlendiriyor. “Taksi istemiyoruz, biz dolmuşa bineceğiz Ramazan abi” diyoruz bütün sevimliliğimizle. Herif Nuh diyor, Peygamber demiyor. Hem aksi hem suratsız. “Only taxi!” “Bak güzel kardeşim, biz taksiye binmeyeceğiz” sözünü 10. kez söyledikten sonra bir başka dolmuşa yöneliyoruz ama adam inat, hemen dibimizde bitiveriyor, dolmuşçuya bir fırça, daha binme eylemi teşebbüs halindeyken Ramazan abiye yakalanıyor ve püskürtülüyoruz. Adam inatçı.
“Kaç para ulan taksi?” diye soruyoruz bir ikisine, 15 dolar diye abuk sabuk bir fiyat veriyorlar. Biz de inat ediyor, diğer gâvurlar gibi sinmiyoruz. Türk’üz ulan biz! Yer miyiz? Bizde zaman bol, para az. Korkup kaçacağımızı mı sandın hemen bre gafil?

Dolmuşlardan uzaklaşıyor ama taksilere doğru da gitmiyoruz. Gidip bir banka oturup değnekçi alçağını kesiyoruz. Bizden sonra başka turistleri dolmuşlardan uzaklaştırma işine geri dönüyor herif. Ama Allah’ı var, o da dişli çıkıyor, bir yandan gözü limandan yeni çıkanlarda, bir yandan bizi kesiyor. Zaman geçiyor. Etraf giderek sessizleşiyor, limanda neredeyse turist kalmıyor. Bekliyoruz ki bizi unutsun ya da bıksın, o da olmadı acısın, biz dolmuşa binip 3 kuruşa merkeze inelim. Ama sonunda giden dolmuşlar oluyor, bir an geliyor ki bir tane dolmuş kalmıyor, herif hala orada. Ercan’la bakışıyoruz. Yenildik evet. Ama bu herifçioğluna o zafer duygusunu tattırmak da olmaz, “Ercan abi” diyorum, Ercan benden 4 yaş büyük, ‘ihtiyarladın artık sen’ diye takılırım, “Ercan abi, yürüyelim mi ne dersin? Hem ilerde dolmuş buluruz belki?” “Hadi gidelim” diyor Ercan abi.

Nolacak lan, yürürüz biz de. Yenilginin şiddetiyle epeyce yürüyoruz. Liman bitip ana cadde başlıyor. Dolmuş ya da taksi de yok etrafta. Ercan “Zaten yakında olmalı otel, epeyce yürüdük, yürüyerek gidelim bari” diyor. “Tabi yahu nolacak” diye onaylıyorum ama durduğumuz yerde bile kıçımızdan ter damlıyor, hava giderek kararmasına rağmen hala 35 derece falan.

2-3 km kadar yürüyüp önce hafif eğimli sonra giderek bayağı bir yokuş halini alan yolda da 1 km kadar çantalarımızla tırmanıyoruz. Nihayet asfalt yol bitiyor, toprak yolda bir 100 metre kadar gittikten sonra otelimize varıyoruz. Üstümdeki tişörtü çıkarıp sıkıyorum, terden sırılsıklam olmak buna derler işte, resmen damlıyor. Ama hem değnekçiyi yendik hem 15 dolar cebimizde kaldı, gurur duyuyoruz elbette kendimizle.

Turistik yer demiştik Langkawi için, bu önce otel ücretlerine yansıyor. Dağın başındaki bu tek katlı sefil yer bile hem pahalı hem dolu. Ama yine de sevimli bir avluya açılıyor, oda önündeki bank ve masa tam birayla dinlenmelik. (Langkawi Motel Seri Mutiara, 70 Ringgit, 17,5 $)

Bu bölgenin en büyük ödülü, lezzetli ve ucuz biralarıdır. Otel görünümlü pansiyona varır varmaz duştan hemen sonra litrelik buz gibi biraları yuvarlayınca 3 dakikada kendimize geliyoruz. Biraz da olsa adayı keşfedelim diye hemen çıkıyoruz. Adanın merkezine yürüyoruz. Çok yıldızlı otellerin dışında her yer karanlık ve ıssız. Merkezde de bir numara yok, dönüyoruz. Sinek öldürmekle geçen dakikalardan sonra nihayet uykuya yenik düşüyoruz.

Ertesi sabah, çok önceden aldığımız Kuala Lumpur bağlantılı Phnom Penh uçağına zor atıyoruz kendimizi. (Air Asia Airways /Langkawi- Kuala Lumpur- Phnom Penh 109 Ringgit = 24$) Bilet fiyatı gördüğünüz gibi bedavanın az üstü. Air Asia, Uzakdoğu’nun en ünlü ‘low cost’ uçak şirketlerinden biri. Low cost denilen çok uygun fiyata uçuran firmalarda para, bilet fiyatlarından daha çok bagaj, yiyecek gibi yan unsurlardan sağlanıyor. Koltuk araları o kadar dar ki bacaklarım hareket edemiyor neredeyse, ama varsın olsun, 24 dolara Malezya’dan Kamboçya’ya uçuyorsun o kadar olacak. Razıyız.

Yakında: PHNOM PENH, KAMBOÇYA