Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, siyasetin alışılagelmiş takvimini yırtıp atacak bir hamleyle, Türkiye'yi kesintisiz bir seçim kampanyası atmosferine sokacaklarını ilan etti. Memleketi Manisa'da, Yükseköğretim Kurumları Sınavı'na (YKS) giren gençlere başarı diledikten sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özel, siyasetin bundan sonraki rotasını çizen o iddialı sözleri sarf etti: "Tarihin görülmüş en kalabalık, en enerjik, en inançlı, en dirençli, belki de en uzun seçim kampanyasını yapacağız." Bu çıkış, CHP'nin artık bekleme pozisyonundan çıkarak topyekûn bir saha mücadelesine hazırlandığının en net göstergesi oldu.

Özel'in planı, sadece belirli dönemlerde yapılan mitinglerden ibaret değil. Üniversite sınavları nedeniyle ara verdikleri halk buluşmalarına, Tekirdağ'da yapılacak büyük mitingle yeniden start vereceklerini belirten Özel, bu eylemlerin yaz boyunca ve sonuç alınana kadar devam edeceğini vurguladı. Bu süreci bir "miting serisi" olarak değil, somut hedefleri olan bir "eylem planı" olarak tanımlaması dikkat çekti. Özel'in ifadesiyle, "Geçmişte rahmetli Demirel'in 300 günlük kampanyası anılırdı. Biz başlayacağız, en sonunda diyelim ki 900 günün sonunda seçim olacaksa, 900 günlük kampanya yapacağız. Yorulmadan, asla ve asla azalmadan, çoğalarak ve hızlanarak bir iktidar yürüyüşü gerçekleştireceğiz." Bu sözler, CHP'nin gündemi belirleyen ve iktidarı sürekli baskı altında tutan bir strateji izleyeceğini ortaya koyuyor. Partinin "Geçim yoksa erken seçim var" sloganıyla emeğin yoğun olduğu kentlerden başlayarak sendikalarla birlikte yürüteceği kampanya, ekonomik sıkıntıları siyasi bir taleple birleştirmeyi amaçlıyor.

'Bu bir zulümdür': Yargı kıskacındaki isimlere sert savunma

Özgür Özel'in başlattığı bu topyekûn siyasi taarruzun fitilini ateşleyen ana unsurun, son dönemde artan ve doğrudan partinin kilit isimlerini hedef alan hukuki süreçler olduğu anlaşılıyor. Özel, açıklamalarının önemli bir bölümünü, kamuoyunda "İmamoğlu davası" olarak bilinen soruşturma kapsamında yapılan tutuklamalara ayırdı. Bu süreçte yaşananları "vicdanen, ahlaken ve dinen kabul edilemez bir zulüm" olarak nitelendiren Özel, iktidarın yargıyı bir sopa olarak kullandığını öne sürdü.

CHP'li Ösen hızlı treni sordu: 13 yılda bitmedi, maliyet katlandı!
CHP'li Ösen hızlı treni sordu: 13 yılda bitmedi, maliyet katlandı!
İçeriği Görüntüle

Özellikle Silivri'den Kandıra Cezaevi'ne nakledilen Fatih Keleş'in durumuna dikkat çeken Özel, Keleş'in avukatı olmadan "sohbet" adı altında sorguya çekildiğini ve ailesiyle tehdit edilerek iftiracı olmaya zorlandığını iddia etti. "Fatih Keleş'e 'Konuş, evine git. Şunları söyle, evine git' diyorlar. O da 'Bilmediğim bir şeyin neyini söyleyeyim?' diyor" ifadelerini kullanan Özel, bu baskıların sonuç vermemesi üzerine Keleş'in 26 yaşındaki oğlunun ve yeğeninin tutuklandığını belirterek, "Babasını oğluyla tehdit etmek olacak iş değil" dedi. Benzer bir baskının, tutuklanan kadın yöneticilere de uygulandığını aktaran Özel, Medya A.Ş.'nin eski yöneticileri Pınar Hanım ve Elif Hanım'ın, iftira atmayı reddettikleri için Afyon ve Düzce'deki cezaevlerine sürüldüğünü, küçük çocuklarından ve ailelerinden koparıldığını anlattı. Özel, "Bu en acımasız savaşta bile kadına ve çocuğa dokunulmaz. Bu ayıptır" diyerek tutuksuz yargılanma çağrısını yineledi ve AK Parti içindeki vicdan sahibi siyasetçilere "Dönün 'Ne oluyorsunuz?' deyin" diye seslendi.

İmamoğlu'nun oğlu ve avukatı gündemin merkezinde

CHP liderinin gündeminde, doğrudan Ekrem İmamoğlu ve ailesini hedef aldığını belirttiği iddialar da vardı. İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın tutuklanmasının zamanlamasına dikkat çeken Özel, bu hamlenin tesadüf olmadığını savundu. Pehlivan'ın, kendisine "MASAK Raporu tam bir bomba" diyerek, rapordaki finansal hareketlerin nasıl şişirildiğini anlattığını belirten Özel, "Apar topar aldılar içeriye. Mehmet bunları anlatmasın diye" diyerek tutuklamanın, delillerin karartılması amacı taşıdığını ima etti.

Özel'in en sert tepki gösterdiği konulardan biri de İmamoğlu'nun oğlu Selim İmamoğlu'nun yurt dışında kurduğu şirket üzerinden rüşvet parası akladığı yönündeki iddialardı. Bu iddiayı "utanmazlık" olarak nitelendiren Özel, olayın iç yüzünü bizzat bildiğini söyledi. Selim İmamoğlu'nun yurt dışında bir iş kurmak için babasından uzun süre para istediğini ancak Ekrem İmamoğlu'nun "Batar o para" diyerek karşı çıktığını anlatan Özel, "Sonrasında annesini ve dedesini ikna ederek orada yapmaya çalıştığı bir iş. Aktarılan paranın kaynağı belli. Birinin döviz bozdurup, birinin altın bozdurup Selim'e aktardıkları paranın kaynağı belli. Ama insanların haysiyeti ile bu kadar oynanır mı?" dedi. MASAK raporunda yazan paranın, gerçekte aktarılanın 3,5 katı olduğunu ve bunun da avukat Mehmet Pehlivan tarafından ispatlandığını öne süren Özel, henüz para kazanmayan bir şirket üzerinden yapılan bu suçlamaların, İmamoğlu'nu ailesi üzerinden yıpratmaya yönelik ahlak dışı bir saldırı olduğunu vurguladı.

'Bu zulüm sandıkta ceza görür': İktidara net mesaj

Yaşanan tüm bu hukuki süreçleri ve baskıları, iktidarın siyasi bir tükenmişliği olarak yorumlayan Özgür Özel, atılan bu adımların sandıkta bumerang gibi geri döneceğini ve iktidara ağır bir fatura çıkaracağını savundu. Siyasi tarihten örnekler veren Özel, geçmişteki antidemokratik müdahaleleri hatırlatarak, "12 Mart sonrası yargılamayı yapan hâkimlerin, 12 Eylülcülerin çocukları, torunları bununla övünüyor mu? Zulüm ile abad olunmaz" dedi. Bu yaşananların CHP'yi zayıflatmak yerine daha da güçlendireceğini iddia eden Özel, siyasi bir kehanette de bulundu: "Bu cenderenin içinden biz, örneğin 250 milletvekili çıkararak çıkacaksak, sırf bu zulüm yüzünden 300'ü aşarak çıkarız. Bu zulüm millet tarafından takdir görmez, ceza görür."

Bu özgüvenli duruş, partinin kayyum atanması ihtimaline karşı düzenlediği olağanüstü kurultayda da kendini göstermişti. Özel, kurultayda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan'a doğrudan meydan okuyarak erken seçim çağrısını en net şekilde dile getirmişti: "Korkma, cesaretin varsa çık karşımıza. Seninle de cuntanla da hesaplaşacağız." CHP'nin başlattığı bu kesintisiz seçim kampanyası, sadece bir parti faaliyeti olmanın ötesinde, yargı süreçleri üzerinden şekillenen siyasete karşı bir direniş ve iktidarı sandığa götürme stratejisinin en önemli ayağını oluşturuyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ