Hayatta bazı hayaller ertelenir ama asla unutulmaz. Bazen yıllarca bekler, doğru zamanın gelmesini umarız. Nalan Durmuş da böyle bir hikâyenin içinden geliyor. Yıllarca turist rehberliği yaparak Anadolu'nun tüm renklerini, tüm hikâyelerini içine çekti, diller öğrendi, farklı kültürlerle yoğruldu. Ama bir hayali vardı; gençlik yıllarında Timur Selçuk'un yanında yeşeren, içinde derinlere gömdüğü müzik aşkı... 9 Eylül Gazetesi’den Ömer Ceylan’a verdiği röportajda, Pandemi döneminde ise o kapağı aralayan ve hayaline yeniden sarılan Nalan Durmuş, şu anda şarkılarını seslendiriyor, klipler çekiyor ve "Başarının yaşı yoktur" diyerek herkese ilham oluyor.
"Kendimi bildim bileli müziğin içindeydim"
Nalan Hanım, sizi tanıyalım. Kimdir, ne iş yapar?
İstanbul'da doğdum ben. Ve bunu hâlâ bir servet olarak değerlendiririm. Doğup büyüdüğüm mahallede Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerle birlikte büyüdüm. Mahallemizde Rumca, Fransızca ve Türkçe konuşuluyordu. Bu, benim hâlâ en büyük servetimdir. O çocukluğu adeta bir sedef kutunun içinde saklarım. Kendimi bildim bileli hep müziğin içindeydim. 14 yaşımda enstrüman çalmaya başladım. Timur Selçuk'la tanıştım çünkü rahmetli Timur Hoca’nın annesi, rahmet olsun, Şehman Hanım, annemin İstanbul'daki komşusuydu. Timur Selçuk'la tanıştıktan sonra hayatım değişti diyebilirim. O sırada henüz 13-14 yaşlarındaydım ve onunla birlikte iş ciddiye bindi. Gitar çalmaya başladım, armoni öğrendim, solfej çalıştım, şan dersleri aldım. Daha sonra Timur Hoca’nın açtığı Çağdaş Sanat Merkezi'ne öğrenci olarak devam ettim. Üniversite yıllarında da müzik hep hayatımda oldu. Sonra büyük bir kavşağa geldim. Hayatta böyle büyük kavşaklar olur ya… Profesyonel müzik mi yapacaktım, yoksa hayat başka bir yöne mi akacaktı? O dönemde, yani 1989-90-91 yıllarında, bir şekilde müziği bırakmam gerekti. Ve ben turist rehberi olarak yoluma devam ettim. Ana dil seviyesinde Fransızcam vardı ve neredeyse 30 yıldır Anadolu'da profesyonel turist rehberliği yapıyorum. Pandemi döneminde, hepimiz evlere kapandık. O, limonları yıkadığımız günlerde, yıllar önce kapattığımı sandığım sandığın kapağını araladım. Geçmişimi bilen tüm arkadaşlarım bana öfkeliydi zaten. "Niye bıraktın? Ne yapıyorsun? O şarkılar, besteler, o kariyer ne olacak?" diye soruyorlardı. Sonunda ben de tamam dedim ve sandığın kapağını açtım. Bestelerimi çıkardım, düzenlemelerini yaptım. İlk şarkım 24 Ocak'ta yayınlandı. Şimdi ekibimle birlikte ikinci şarkı üzerinde çalışıyoruz. Haftaya tekrar İstanbul’da stüdyoya gireceğim. İstanbul'a gidip gelmeler hızlandı. Şu anda 12 şarkının demoları hazır. Sıradaki ikinci şarkı üzerine yoğunlaşıyoruz. Rehberliğe tabii ki devam ediyorum ama bu yıldan sonra daha çok müzik, daha az rehberlik yapmak istiyorum.
"Hayallerimi sandığa gömdüm ama orada unutmadım"
Peki, neden bu kadar beklediniz? Müziğe geri dönme kararınız nasıl alındı?
Evet, çünkü… Şöyle… Ben bunu şöyle bir metaforla anlatıyorum. Instagram sayfamda da paylaştım, bilmiyorum okuma fırsatınız oldu mu? Boğaz’da can bulmuş bir balık… Büyüyor, serpiliyor. Herkes onu alkışlıyor. Çünkü onların gözünde doğru yolda. Onların istediğini yapıyor. Ama büyüdükçe o sulara sığmaz oluyor. Meğer Yunus’muş. Ve o, Yunus olduğunu fark ediyor. Aslında onun yolu okyanusa varmak. Başını, gözünü, bedenini vuruyor kıyılara, sahildeki rıhtımlara, iskelelere, sandallara… Ama ona, "Okyanus çok karanlık, çok uzak, çok büyük, çok siyah, korkunç, kötü," diyorlar. Oysa onun özü orada, okyanusta. Ben de kendi okyanusuma doğru yola çıktım. Hayatı böyle bir metaforla anlatıyorum. Bir şekilde insanın yaşam gayesi bu değil mi zaten? Ailemden o dönemde çok destek görmediğimi de itiraf etmeliyim. "Müzik yapıp aç mı kalacaksın?" Klasik korumacı aile düşüncesi… Hele bir kız çocuğu olarak, "Ayaklarının üzerinde dur, paranı kazan, kimseye yaslanmadan hayatına onurunla devam et," dediler. Ben de içime gömdüm, sustum. Ama artık… Artık okyanusuma doğru yola çıktım. Her şeyin bir zamanı var. Ve şu söz bence çok doğru: Siz neye hazırsanız, o da size hazırdır. Yıllarca içimde beklettim, gömdüm. Ama artık ölmeden önce bunları yapmak istiyorum.
Annenize kızgın mısınız? Anneniz galiba engel olmuş.
Hayır, aslında babam daha çok böyleydi. Annem ise hep yanımdaydı. Ama sonuçta pek çoğumuz gibi korumacı bir ailede büyüdüm. Bunlar tabii 30 yıl önce olanlar. Onlar aslında kendi inandıkları doğruları uyguladılar. Kötü bir şey yapmadılar. Kendilerince iyi ve doğru olanı yapmaya çalıştılar. Onlara karşı hiç öfkem yok. Hiçbirine yok. Çünkü öfkeyle yol alamazsınız. Eğer öfkem olsaydı, bütün bunları yapamazdım. İçimde büyük bir kabulleniş var. Ve şimdi… Şimdimizin zamanı.
Süreçte galiba eğitim aldınız. Eğitim süreci nasıl?
Evet, çok kıymetli bir hocam var: Opera sanatçısı Derya Gürlük. Bana sadece şan dersi vermedi, hâlâ da derslerimiz devam ediyor. Derya Hocam hem canım dostum hem de hocam. Beni sadece ses olarak değil, ruhen de sahneye ve müziğe hazırlıyor.
Çünkü şöyle bir handikapım var, bunu biliyorum. Ben bir turist rehberiyim ve Anadolu turlarında çok farklı coğrafyalara gidip geliyorum. Geçen hafta Doğu Anadolu’daydım: Van, Kars, Erzurum… Hava eksi 21 dereceydi. Sonra İzmir’e, 15 derece sıcağa geldim. Yani bir anda 35-36 derecelik bir sıcaklık farkı yaşadım. Önümüzdeki hafta yine yola çıkıyorum, sonra tekrar döneceğim.
Bu değişimler ses tellerim için pek de ideal değil. Havanın kuruluğu, nem oranı, soğuk, rakım farkı… Bütün bunlar ses sağlığımı etkileyen faktörler. Derya Hocam bana sadece sesimi nasıl koruyacağımı öğretmedi, fiziksel sınırlarımı, ses kaslarımı nasıl kullanmam gerektiğini de gösterdi. Ama en önemlisi, beni psikolojik olarak da güçlendirdi.
Onunla yolculuğum hiç bitmeyecek. Şan derslerine devam ediyorum ve bu dersler, kendimi en iyi hissettiğim anlar. Müzik yaparken, stüdyoda, derste ya da ekiple çalışırken… İşte o anlar, tam anlamıyla kendim olduğum anlar.
Turizm, rehberliği seviyor musunuz?
Büyük bir tutkuyla bağlıyım. Anadolu'ya, bu topraklara… Hepimizin kökleri burada. Ve ben bu köklere büyük bir aşkla bağlıyım. Şuna inanıyorum, Ömer Bey: Bir insan ömrü, tek bir hayal için fazla uzun.
Hepimizde birçok potansiyel var. Önemli olan, o potansiyelleri keşfedip peşinden gitmek. Ve sonunda da kendimizi omuzlarımızdan öperek takdir etmek.
İlk klibiniz yayınlandığında nasıl hissettiniz?
O sırada turdaydım, Doğu Anadolu’daydım. Klibim 24 Ocak’ta yayınlandı. Sevdiklerim, arkadaşlarım ve şarkıyı birlikte hazırladığımız ekip benden çok daha heyecanlıydı aslında.
Benim şöyle bir durumum var: Şarkıyla işim bittiğinde, heyecanım da bitiyor. Sizler o kliple yeni tanışırken, benim aklımda çoktan ikinci şarkı var. O şarkıyı hazırladım, stüdyoya girdik, yayınladık… Ve benim için o süreç tamamlandı. Şimdi ikinci şarkının heyecanını yaşıyorum.
Güzel dönüşler oldu. Klibin yayınlanmasının üzerinden üç hafta geçti ve YouTube’da 30 bine yakın kişi izledi. Açıkçası bunu beklemiyordum, çünkü herhangi bir reklam yapmadım. Ama dinleyicimin beni bulacağını biliyorum. Hissediyorum. Çünkü bu sürece akılla değil, sezgilerimle yaklaşıyorum. Daha çok duygularımla yol alıyorum. O okyanusta yol alan Yunus gibi…
Şu anki durumdan memnunum. Sevdiklerim, ailem, çevremdeki insanlar hep güzel şeyler söylediler.
12 şarkıdan sonra bırakmayacaksınız, değil mi?
Hayır, hayır, asla! Üretmeye devam ediyorum. Bu 12 şarkı sadece şu an hazır olanlar. Ama yolculuk devam ediyor. Yaklaşık 2-2,5 ayda bir hepsini yayınlamak istiyorum.
Timur Selçuk "ahlaklı müzik yapmaktan" bahsederdi
Timur Selçuk’tan bahseder misiniz? Ondan da eğitim almıştınız, değil mi?
Evet, evet, aldım. Allah rahmet eylesin. Gerçek bir beyefendiydi. Türkiye sadece bir müzisyenini değil, aynı zamanda büyük bir entelektüelini kaybetti. Ama öyle güzel tohumlar attı ki toprağa… Öğrenciler yetiştirdi, müziğe ve sanata değer kattı.
Bunlar 25-30 yıl öncesinin hikâyeleri elbette. Ama bugün müzik sektöründe nice donanımlı müzisyen yetişmişse, Timur Hocamızın emeği büyüktür. Sadece kendi öğretisiyle değil, onun yetiştirdiği öğrenciler de bugün çok kıymetli müzisyenler yetiştiriyor.
Allah rahmet eylesin, ruhu huzur bulsun. O, "ahlaklı müzik yapmaktan" söz ederdi hep. Biz de onun izinden giderek ona layık olmaya çalışıyoruz.
Son olarak aileniz başarınıza nasıl bakıyor?
"Senin bunu bu kadar istediğini ve sevdiğini görememişiz." dediler. Bütün samimiyetleriyle benden özür dilediler. O dönemde çok gençtim, onlar da fark edememişler. "Bu anlamda yanında olamadığımız için üzgünüz." dediler.
Ama dediğim gibi, hiçbir öfkem yok. Hiçbir kızgınlığım yok. Şimdimizin zamanını yaşıyoruz. Şu an tüm ailem ve sevdiklerim yanımda, arkamda duruyorlar.