ÖMER CEYLAN- İlkay Akkaya, röportajımız boyunca sık sık dayanışmadan, birlikte üretmekten, birlikte direnmekten ve umuttan söz ediyor. “Ben birlikte yaşamaktan alıyorum gücümü,” diyor. Onun için müzik, sadece bir sanat dalı değil, toplumsal bir buluşma alanı, bir direniş biçimi ve bir yaşam felsefesi. “On bir sene sonra böyle dinleyici dostlarıyla daha geniş buluşması çok mutluluk verici tabii,” diye anlatıyor marş haline gelen şarkısının hikayesini. Ve ekliyor: “Çünkü bizim dünya görüşümüzün en temelinde bu var. Sadece insanlar da değil burada sözünü ettiğimiz; bütün türlerden söz ederek, bütün dünyadaki her şeyin birlikte kurtulabileceğini en güzel bu slogan anlatıyor bence.”

Whatsapp Image 2025 05 09 At 10.19.11 (7)

İlkay Akkaya ile yaptığımız bu söyleşi, bir marşın arka planından, sanatçının mücadele ve dayanışma anlayışına, genç kuşaklarla kurduğu bağdan, sanat ve muhalefet ilişkisine, unutulmaz anılarına ve müzikal yolculuğuna kadar uzanıyor. Akkaya, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bu toprakların vicdanı, sesi ve hafızası. Söyleşimizde, onun içtenliği, samimiyeti ve mücadeleci ruhu her satıra yansıyor.

“Kurtuluş yok, tek başına” sloganı Ekrem İmamoğlu’nun direnişinde marş oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bence bizim kültürümüze ait en güzel sloganlardan biri o. Bertolt Brecht’in bir şiiri zaten. “O kurtulmak yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz,” demiş. On bir, on iki sene önce Kars’tan bir konserden gelmiştim, Kazova işçilerinin bir direnişi vardı. Orayı ziyaret edecektim. O saati doldururken bir çay bahçesinde oturdum, kendi yolculuğumu düşündüm. Bu slogan geldi aklıma, orada otururken yazdım yani hepsini. Şarkı orada çıktı. On bir sene sonra böyle dinleyici dostlarıyla daha geniş buluşması çok mutluluk verici tabii. Çünkü bizim dünya görüşümüzün en temelinde bu var. Sadece insanlar da değil burada sözünü ettiğimiz; bütün türlerden söz ederek, bütün dünyadaki her şeyin birlikte kurtulabileceğini en güzel bu slogan anlatıyor bence. Çok mutluyum o yüzden.

Muhalif olmayan ya da muhalif olup sesini çıkarmayan sanatçılara kızıyor musunuz?


Anlamaya çalışıyorum. Sanıyorum ki bazı tavırları koymak için hazır olmak gerekiyor ve insanları dönüştüren şey yaşadıkları oluyor genelde. Yaşadıkları koşullarla ilgili olduğunu düşünüyorum onun. Bir an önce, çok büyük bir varlığın parçası olduğumuzu ve her birimizin kendi durduğumuz yerde ne yaptığının bütün o şeyi, o geneli çok değiştirdiğini, çok güzelleştirdiğini iyi hareketlerle kavrayabilecekleri bir duruma geçmelerini diliyorum.

MUHALİF BİR GAZETECİ OLURDUM

 

TOKİ Ankara, İzmir, Antalya, Bursa dahil Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce gayrimenkulü satışa çıkardı TOKİ Ankara, İzmir, Antalya, Bursa dahil Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce gayrimenkulü satışa çıkardı

“Şarkı söylemeseydim gazeteci olurdum” demişsiniz. Nasıl bir gazeteci olurdunuz?


Sanıyorum yine muhalif bir gazeteci olurdum. Çünkü eğitimim de gazetecilik eğitimi zaten. Aynı burada yaptığımı basın yoluyla, yayın yoluyla yapardım yine. Kendi alanımı da yine yayın yolu olarak görüyorum.

Genç kuşağın protest müziğe ilgisi nasıl?


Benim gözlemlediğim kadarıyla çok çok iyi. Konserlerimize gelen dinleyici dostlarımızın yüzde yetmişi her zaman gençler oluyor. Yeni bir kuşakla daha buluşabildim çok şükür. Gençlikten umut zaten asla kesilmez. Biz de gençken nasıl davranıyorsak, şu anki gençler de hemen hemen aynı davranıyor ve haksızlığa başkaldırıyorlar. Selamlıyorum onları. Bence görevlerini yerine getiriyorlar. Çünkü her üretim ilişkisi kendi kuşağını doğuruyor ve halk mücadelesi biten bir şey değil. Her zaman sürebilecek, sürecek bir şey.

Sık sık konserleriniz iptal ediliyor. Bu yasaklar sizce neden?

Şarkılarımızla anlattığımız şeyler ve birlikte o şarkıları söylediğimiz zaman doğan ruh… O ruhun oluşmasını, o birlik ruhunun, birlikte aynı duyguyu duyabilme durumunun oluşmasını istemiyorlar ama tabii beyhude.

Yorum döneminden bugüne üretme motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?

Ben günlük hayatın çok içinde bir insanım. Hayvanlarla, insanlarla, bütün dinleyici dostlarımızla büyük bir aile gibiyiz. Zaten öyle olduğunda gördüğün şeyler hayatın ta kendisi oluyor. Bize gösterilenler değil, bunu muhalif bir kanaldan bile izleseniz, içinde yaşamakla aynı duyguyu uyandırmıyor. Ben birlikte yaşamaktan alıyorum gücümü.

Siz neler dinlersiniz?

Çok karışık. Arabesk’ten rap müziğe  kadar her şeyi dinlerim.

 

HÜMEYRA KENT OZANLIĞININ İLK TEMSİLCİSİ

 

Sanat hayatınızda unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?


Çok var anı ya. Ama bir tanesi… Bizi gözaltına almışlardı. Valilik mitingi yasakladığı için gözaltına alındık. Bin, belki de binden fazla insan gözaltında olduğu için bu işlem çok uzun sürdü. Akşama doğru, karşı hücrede bir kadın arkadaş vardı. O şarkı söylemeye başladı, sesi pek güzel değildi ama şarkı söylemenin temel kuralı güzel ses değil bence. Polis memuru nazikçe “Hanımefendi rica etsem artık biraz susar mısınız? Biz çok yorulduk bütün gün,” dedi. Arkadaş bunu kendisine yapılmış bir devlet müdahalesi olarak düşündü, daha gür bir sesle yeni bir şarkıya başladı. Ben de yalnız bırakmak olmaz diye onun şarkısına girdim. Sonra ben de susamadım, on beş şarkı söyledim. Sonunda bir polis memuru bana bir kâğıt uzattı, üzerinde “Kul olayım kalem tutan ellerinle,” yazıyordu. Çok güzel bir andı.

Hümeyra’nın “Kördüğüm”ünü single olarak çıkardınız. Sizin için ne ifade ediyor?


O aslında Hümeyra projesiydi. Naim Dilmener’in süpervizörlüğünde birçok sanatçı arkadaş Hümeyra şarkıları seslendirdi. Ben de onlardan biri olarak seçildim. Hümeyra benim çok saygı duyduğum bir ozan. Ülkemizde kent ozanlığının belki de ilk temsilcisi. “Kör Düğüm” de gençlik yıllarımdan beri çok sevdiğim bir şarkıydı. O yüzden çok severek seslendirdim.

Kaynak: ÖMER CEYLAN