Antik Çağda insanlarda hayranlık ve heyecan uyandıran, insan eli ile yapılmış yedi yapıtı “Antik Dünyanın Yedi Harikası” olarak nitelenmiş. Daha doğrusu Halikarnassos yani Bodrum’lu tarihin babası Herodot tarafından ortaya atılmış olan bir kavramdır. Heredot bu terimi ilk kullanan tarihçi olarak bilinmektedir. Ancak bu listeyi yaşamı içinde tamamlayamadı. Sonunda konuyla ilgilenen diğer filozofların oluşturduğu listelerden 7 harikayı içeren bir liste ortaya çıktı.

Antik Çağın Yedi Harikası

Keops Piramidi, Babil'in Asma Bahçeleri, Olympia’daki Zeus Heykeli, Efes Artemis Tapınağı, Bodrum’daki Halikarnas Mausoleum’u, Rodos Heykeli, ve İskenderiye Feneri bu şerefe hak kazanmış yapıtlardır.

Bunlardan sadece üç tanesinin kalıntıları ulaşmış günümüze. En iyi durumda olanı da Mısır’daki Keops Piramidi. Haklı olarak da hijyen fakiri Mısır’a bu piramitleri görmek isteyen milyonlarca turist akıyor. Bizdeki Artemis Tapınağı ve Mouseleum’un üç-beş taşından başka birşey kalmamış. Ama yine de yerleri, izleri belli. Diğerlerinin yerinde yeller esiyor.

İlk Turizm Hareketi

Neymişki bu yapıtlar, insanlarda bu denli hayranlık uyandırmışlar? Yüzbinlerce insan o devirde bu yapıtları görmek adına, dağları, ovaları aşmışlar at sırtında. Azgın denizleri geçmişler, ceviz kabuğu gibi teknelerle.

Turizm hareketi oluşturmuş dünyanın 7 harikası. Görmeye gelmiş insanlar akın akın. Gelmekle de kalmamışlar, oraya gelmelerini çağrıştıracak hatıra eşyaları almışlar, yatmak, yemek içmek için para harcamışlar. O kentin ekonomisini geliştirmişler. Günümüz turizminde olduğu gibi yani...

Keops Piramidi

Milattan önce 2560 yılında yapılan Keops piramidi 145 metre yüksekliğinde bir şaheserdir. Yüzyıllar boyunca dünyadaki en yüksek yapı olma özelliğini korumuştur. Firavun Keops (Khufu) tarafından yaptırılmış bir mezar anıtıdır. Önündeki onun bekçiliğini yapan devasa Sfenks ile harika bir görüntü oluşturuyor. Üç piramitten oluşan Giza piramitlerinden sadece Keops Piramidi dünyanın 7 harikasından biridir. Günümüze tüm olarak ulaşan yedi harikanın tek yapısıdır.

Babil’in Asma Bahçeleri

Antik çağın 7 harikasından biri olarak kabul edilen Babil’in Asma Bahçeleri’nin Babil Kralı 2. Nebukadnezar’ın eşine hediyesi olduğu varsayılıyor. M.Ö. 600’lerde, I2. Nebukadnezar’ın, eşi Semiramis’in memleketindeki ağaçları ve yeşillikleri özlediği için yaptırdığı söylenir. Babil’in Asma Bahçeleri, birbirinin üstüne yükselen, çok katlı teraslardan oluşuyordu. Aşağıdan yukarı burgulu bir sistemle taşınan sular bir mimarlık harikası olan bu yapıda, çeşit çeşit ağaçlar, bağlar, bahçeler bulunuyordu. Irak’ın başkenti Bağdat’ın güneyinde yer aldığı söylense de, tam olarak yeri bilinmiyor. Bahçelerin M.Ö. 1. Yüzyılda depremle yıkıldığı tahmin ediliyor.

İskenderiye Feneri

Büyük İskender’in ölümünden sonra kumandanı Ptolemy Soter, Mısır civarında güçlendi ve İskenderiye’yi kendine başkent yaptı. Sostratus tarafından İskenderiye Kütüphanesi’nde tasarlanan 117 m. boyundaki Fener’in en gizemli yanı aynasıydı. Bu aynanın yansıttığı ışık gece yaklaşık 50 km. mesafeden görülebiliyordu. Başkent stratejik açıdan başkent Araplar tarafından Kahire’ye kaydırılınca, İskenderiye önemini kaybetti. Fener yıllar içinde depremlerden zarar gördü. Memlüklüler tarafından 1480 yılında şehri korumak için yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere yıkıldı.

Rodos Heykeli

Rodos adasının Mandrake Limanı girişinde bulunan heykelin yapımı tam 12 yıl aldı ve M. Ö. 282 yılında bitirildi. Güneş tanrısı Hellios’u simgeleyen heykelin bacakları arasından gemiler limana giriş yapıyorlardı. Heykel yaklaşık 33 m. boyundaydı ve Rodos adasına mükemmel bir prestij kazandırıyordu. M.Ö. 226 yılında bir deprem sonucunda en zayıf noktası olan dizinden kırıldı. Yapılışından yok oluşuna kadar yalnızca 56 yıl geçmesine rağmen, Rodos Heykeli dünyanın yedi harikasından biri olmayı başardı.

Zeus Heykeli

Zeus Heykeli M. Ö 450 yıllarında Olympia’da yapıldı. Zeus Heykeli bir tahta iskelet üzerine altın ve fildişi metal parçaların yerleştirilmesiyle yapılmıştı. Zeus tapınağının içinde bir kaide üzerinde 13 metrelik Zeus heykeli tapınağa ancak sığabiliyordu. Zeusun haşmeti, baş tanrı özelliğini vurgulayan heykel döneminin en görkemli yapıtı oldu. Romalılar tarafından putpereslik merkezi olduğu gerekçesi ile 391 yılında kapatılan Zeus tapınağındaki heykel İstanbul’a (Konstantinopolis) taşındı. İstanbul’a büyük zarar veren 462 yılındaki yangında da yok oldu.

Mausoleum

Mausoleum, Karya’nın efsanevi Kralı / Satrapı Mausolos için karısı ve aynı zamanda kız kardeşi II. Artemisia tarafından yaptırılmış bir mezar anıtıdır. Bodrum’da (Halikarnassos) yapılan bu muhteşem yapı M.Ö. 350 yılında tamamlandı. Pek çok farklı çizim ile muhtemel görünümü betimlenmiş piramidal yapı Satrap Mausolos’un gücünü, kudretini öldükten sonra da yüzyıllarca göstermiş.

Mausoleum’un toplam yüksekliği 45 m. idi. Mausoleum’un her tarafındaki 4 heykelin her birini bir heykeltıraş yapmıştı. Zeminin altında bulunan mezar odası da çok özel bir şekilde süslenmişti. Yapının etrafında bulunan sıra sütunlar, yine heykellerle süslenmiş bir piramit çatıyı destekliyordu. Dört tane atla çekilen bir savaş arabası ise piramidin tavanını oluşturuyordu. Bu savaş arabasının içinde de Mausolos ve eşi II. Artemisyanın heykelleri bu heykel grubunu tamamlıyordu.

Bu at ve diğer bölümlerin friz kalıntıları British Museum’da bulunuyor. 16 yüzyıl boyunca Mausoleum iyi bir durumda korundu. St.John şövalyeleri 15.yy da Bodrum Kalesi olarak adlandırdığımız kaleyi inşa ettiler. Bu kalenin yapımında Mausoleum’un nerdeyse bütün taşları kullanıldı.

Mozele Neden Mozele ?

Günümüzde anıt mezarlar için kullanılan “Mozele” sözcüğü de Satrap Mausolos’tan kaynaklanır. Aşağı yukarı Mausolos’un mezarı anlamına gelir. O güne kadar böyle bir sözcük kullanılmazken, o günden bu yana tüm anıtsal mezarlara tüm dillerde küçük varyasyonları ile Mouseleum veya Mozele dendi.

Artemis Tapınağı

İonların Yunanistan anakarasından göçü bile bazı gruplar adalar ve Batı Anadolu’ya yerleşti. Bunlardan bir Kral Kodros’un oğlu Androklosun önderliğinde gelen ve daha sonra Efes antik kentinin kurulacağı yere yerleşen İonlardı. M.Ö. 11. Yüzyılda başlayan bu göç dalgalar halinde devam etti. Gelenler pagan inanışına göre Zeus ile Leto’nun kızı olan Tanrıça Artemis kültünü de beraberlerinde getirdiler. Ancak Anadolu bu, geleni olduğu gibi alır ama, potasında eriterek, kendine göre şekillendirir.

Kybele’den Artemis’e

Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele’dir. Bereket ve doğa tanrıçası. Kadının üretkenliğini, bereketini simgeleyen yuvarlak hatları ile sergilenmiş her zaman. Yüzyıllarca tapınılmış.

Sonra Artemis çıkagelmiş. Yunan Artemisi, Ay ve Av Tanrıçası. Bir elinde yay, bir elinde ok, kısacık eteği ile ormanda dolaşırken betimlenmiş hep. Anadolu bu, dedik ya. Geleni içinde eritir. Adı kalmış ama, tüm özellikleri Kybele’den devralmış, onun halefi olmuş. Yani Efes Artemisi. İşte dünya harikalarının en harikası olan tapınak da onun şerefine yapılmış.

Artemis Tapınağı Yanıyor

Artemis Tapınağı hem bir dini yapı idi, hem de dönemin bankası. İsviçre bankaları gibi bir şey. Krallar, zengin iş adamları paralarını, hazinelerini belli bir beden karşılığı çok iyi korunan bu yapıda saklıyorlardı. Tapınak içindeki para ve hazineleri çalmak isteyen rahipler tarafından Herostratos adında bir deliye yaktırıldı. Amaç hazinelerin çalındığı ortaya çıkmasın. Bu olay bir de Büyük İskenderin doğduğu geceye denk delmez mi?

Hikaye uzun. Tapınağın kalıntıları önce Selçuk’taki Bizans Kalesi ve St. Jean Bazilikasına inşaat malzemesi oluyor, sonra da İsa Bey camisine. Bugün Antik Dünyanın 7 Harikası’nın en güzeli olan bu yapı günümüzde büyük bir hüzün içinde ve çaresiz. Hikayesini bilmeyen hiç kimse ona bu Dünya Harikası’nı vasfını yakıştıramaz. O derece kötü durumda yani...

Kumaş Var, Dikecek Terzi Yok

Şimdi gelelim asıl konumuza. Antik Dünyanın 7 Harikası’ndan sadece Keops Piramiti ayakta. Bizdekilerin dışındakilerin ise tozu bile kalmamış. Ama kalıntıları var, hikayeleri var. Elin oğlu, örneğin 280 yıllık tarihi olan ABD’de olmayanı oldururken, biz 12 bin yıllık tarihimizden bir şey çıkartıp satamıyoruz.

Neden dersiniz? Çünkü sahip olduğumuz hazineleri, değerlerimizi bilmiyoruz, tanımıyoruz. Kendimiz yapmadığımız gibi, yapılmış olanları da koruyup, değerlendirip turizme kazandıramıyoruz. Çünkü merak yok, okuma yok, öğrenme yok.

Artemis tapınağının yanına bir Ziyaretçi Karşılama Merkezi yapmak, burada zamanın Vatikan’ı, İsviçre Bankası, tapınağı hakkında görsellerle desteklenen bilgiler sunulsa, değerini yüzlerce kat arttırır inanın. Aynı şey Bodrum Mavsoleum’u için de geçerli. Her ikisinin de muazzam özellikleri bu ziyaretçi karşılama merkezine sığmaz.

Dedik ya, elin oğlu “hayallerden harikalar” yaratırken, biz “gerçek harikalardan” neler yapılabileceğini hayal bile edemiyoruz.