Semih AKSOY

Hava Kuvvetleri'nden kurmay yarbay rütbesi ile 2007 yılında emekli olan Özkan Dalgıç, Kuleli Askeri Lisesi'nden başlayarak emekli oluncaya kadar yaşadığı anıları, 'Palaz'dan Pars'a Bir Türk Savaş Pilotu'nun Anıları” ismiyle kitaplaştırdı. Kitaba Google Play Books'tan e-kitap olarak erişebilirsiniz.

Geçtiğimiz günlerde savaş pilotları hakkında bir kitap yayınlandı. Kitap ABA Yayınevi tarafından Google Play Books’ta “PALAZ’dan PARS’a Bir Türk Savaş Pilotunun Anıları” ismiyle e-kitap olarak yayınlandı. Karantina günlerinden dolayı matbaada basımı ilerideki bir tarihe ertelenmiş. Kitabın yazarı Hava Kuvvetleri Komutanlığından kurmay yarbay rütbesi ile 2007 yılında emekli olup sivil hava yollarında hala uçmaya devam eden Özkan Dalgıç. Yazar kitabında Kuleli Askeri Lisesi’ne girişinden başlayarak emekli olduğu yıla kadar geçen anılarını anlatıyor.

Yazar kitabının amacını, havacılığa ilgi duyan insanlara nasıl pilot olunduğunu ve bir savaş pilotunun gündelik hayatının nasıl olduğunu anlatmak olarak belirlemiş. Bu amaç doğrultusunda pilot olmak için seçim süreçlerini kapsadığı için önce Kuleli yıllarını anlatmakla başlamış kitabına. Sonrasında Hava Harp Okulu’na girme çabalarını aktarmış. Harbiye’den subay olarak mezun olduktan sonra uçuş okulunda pilotaj eğitimini ve pilot olduktan sonra savaş pilotu olmak için alınan eğitimleri anlatıyor. Kitabın ilerleyen bölümlerinde bir savaş pilotunun mesleki yaşamında kat ettiği merhaleleri, yapılan görevleri ve pilotların günlük olağan yaşamlarını dile getirerek kitabını Hava Kuvvetlerinden emekli olmasıyla sona erdirmiş.

İlk uçuş deneyimi

Kitapta; T-41 Cessna uçağıyla yaşanan ilk uçuş deneyimi, uçuş okulunda T-34, T-37 ve T-38 uçağıyla alınan pilotaj eğitimi, F-5 uçağıyla alınan av bombardıman eğitimi ve F-104 ile F-16 uçaklarında alınan harbe hazırlık eğitimleri detaylı bir biçimde anlatılıyor. Bunlardan sonra kıtada harbe hazır bir pilot olarak geçen dönemde yaşanan Bosna Harekatı, Hava kuvvetlerinde ilk gece filosunun (LANTIRN) kurulması, yaşanan acı kazalar, Kardak krizi, Pakistan Hava Kuvvetlerinde mübadele pilotluğu, ilk yöneticilik tecrübeleri, Amerika’da katılınan Red Flag tatbikatı, kurmaylık eğitimi, filo komutanlığı gibi süreçler yaşanan küçük anekdotlarla zenginleştirilerek aktarılıyor.

Gençler için rehber

Kitabın içeriği incelendiğinde, yazarın kitabı yazma amacına uygun bir biçimde kitabı oluşturduğu dikkat çekiyor. Kitabın ismine bakıldığında, insan önce dostlar arasında yenen bir yemekte paylaşılan hoş anıların aktarılacağı beklentisine kapılıyor ancak kitap okunmaya başlandığında yazarın; pilot olmak için ne tür şartlara sahip olunması gerektiğini, alınan akademik eğitimleri, pilotaj eğitiminin hangi uçaklarla yapıldığı, pilotaj eğitimi sırasında uçulan görevleri, yaşanan sıkıntıları, güçlüklerle nasıl mücadele edilip başa çıkıldığını, savaş pilotu olmak için alınan harbe hazırlık eğitimlerini, tüm eğitimlerin bitip kıta hayatına başlandığında neler yaşandığını, ne tür görevler yapıldığını, pilotluk mesleğinin güzel ve riskli yönlerini belirli bir akış bütünlüğü içinde sistematik bir biçimde anlattığı fark ediliyor. Kitapta havacılığa gönül vermiş, pilotluk mesleğine ilgi duyan insanların merak edebileceği birçok sorunun yanıtı veriliyor, o nedenle pilot olmak isteyenler için bir referans ve rehber kitap olma potansiyeli taşıyor.

Kitap hakkında diğer dikkat çeken husus kitapta akıcı ve samimi bir dil kullanılmış olması. Uçaklar ve pilotluk mesleği birçok teknik yön taşımasına rağmen, yazar akıcı bir üslupla bu teknik bilgileri çok fazla detaya girmeden ancak konuları da eksik bırakmadan aktarıyor. Teknik bilgileri araya önemli anları ve kendi duygularını da samimi bir biçimde ekleyerek süslüyor. Kitabın tümüne hakim olan bu dil kitabı kolay okunur hale getiriyor ve okuyucu sıkılmadan sayfalar arasında ilerliyor.

İlk anılar

Örneğin onca hayal ederek geldiği Kuleli’nin ilk gününde yaşadıklarını anlattığı

“…. Önce berbere gidip tıraş olmamı, sonrasında koğuş katına çıkarak dolabıma eşyalarımı koyarak yerleşmemi istediler. Babam yanımdaydı, beni yüreklendirecek şeyler söylemeye çalışıyor, askerlikte işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmaya uğraşıyordu. Berbere gittim. Adının Osman olduğunu öğrendiğim ak saçlı, yaşlıca bir berber tıraş etmeye başladı beni. On dört yaşında olmama rağmen bir saç kesim stilim yoktu ve genelde çok kısa kestirirdim saçlarımı ama berberin yaptığı tıraş daha da kısaydı. Resmen hiç saç kalmamıştı başımda, kafam patatese benziyordu. İlk moral bozukluğunu saçlarım sıfır numaraya vurulunca yaşadım, nedendir bilmiyorum ağrıma gitmişti bu kadar kısa kesmeleri. Benliğimden bir şeyler koparılmış gibiydi, ne hissedeceğimi bilememenin şaşkınlığı içindeydim

Yolda babam beni gördü ve moralimin bozuk olduğunu anladı. “Üzülme,” dedi, “kökü sende, yine uzar, bunları kendine dert etme.” Demesi kolay ama kalbe söz geçirmek zor, öylece çıktım yatakhane bölgesine. Yatacağım koğuşun koridoruna girdiğimde ruhum ikinci darbesini aldı. Kesif bir sabun kokusu vardı koğuşun koridorlarında. Temizlik kokusundan öte yağ kokusu ağır basıyordu ve ruhuma hiç iyi gelmedi bu koku. Önemsememeye çalışarak koğuşa girdim, dolabımı buldum, eşyalarımı koydum ve bana verilen eğitim elbisesini giymeye başladım. Bana birkaç beden büyük bir elbiseydi, ceket ve pantolonun içinde kaybolmuştum. Zaten boyum kısaydı, büyük beden elbisenin uzun kolları içinde ellerim, uzun paçaları içinde ayaklarım görünmüyordu. İçinde kaybolduğum eğitim elbisesi ile hayalimdeki üniformanın benzer hiçbir tarafı yoktu. Ruhuma inen son darbeydi bu, birden ağlamak geldi içimden, ben neler hayal etmiştim, neler yaşıyordum. Utandım, ağlayamadım ama boğazıma bir yumru oturmuştu işte. Gariplik duygusu. … ”

Bu satırlarını okuyunca insan, henüz çocuk yaşta birinin yatılı okul ve askerlik yaşamıyla ilk karşılaştığı anlardaki savruluşlarını çok iyi hissedip anlayabiliyor.

Ya da yatılı yaşamında dile getirdiği satırlarda evinden uzağa düşmüş bir çocuğun gurbette düştüğü ev hasretini anlayıp, ona şefkatle sarılmak ve teselli etmek istiyor insan.

Macera tadında anılar

“… Takiben loop hareketine başlamak için uçağı dalışa geçirerek sürat artırmaya başladım. Yeterli sürate ulaşınca lövyeyi seri biçimde geri çekerek uçağı dalış pozisyonundan tırmanışa geçirdim. Gökyüzüne doğru tırmanırken uçak önce tam dik pozisyona geldi, sürat düşerken çekişe devam ederek uçağı ters pozisyona doğru taşıdım. Kokpit içinde sessizlik hâkimdi, terste boşlukta kalmış gibiydim. Sonra çekişe devam ederek ters uçuştan uçak burnunu yere doğru dalışa geçirdim. Uçak bu kez tam dik olarak yeryüzüne doğru boşluğa düşercesine ilerlemeye başladı. Sürat dalışın etkisiyle artmaya ve kokpitin içerisini hava filelerinin sesi doldurmaya başladı ve yine kuyuya düşüyormuş hissine kapıldım. …

... Yere inip dibrifing için hazırlıklara başlarken 2 numara heyecanla B-52’yi nasıl vurduğunu anlatıyordu. Kaçınma manevrasıyla tırmanışa girdiğinde RWR’da üzerindeki kilit kırılmıştı. 30.000 fite ulaştığında savaş alanına yönlenmiş ve B-52’yi gözle tespit edince ona dönmüştü. Atış için yaklaşırken mavi av uçakları kendisini tespit etmiş, ancak atış menzilinin dışında olduğu için kendi atışını vurulmadan gerçekleştirmiş ve atış sonrası hemen alçak irtifaya inerek av uçaklarından kaçınmıştı. Hepimiz heyecanını paylaşıyor ve merakla dibrifingte ne olacağını bekliyorduk…”

Yukarıdaki satırlarda pilotaj eğitimi sırasında yapılan akrobasi hareketlerinin detaylarını bir pilot gözüyle okurken, Red Flag tatbikatının anlatıldığı bölümlerde macera tadında bir mücadeleye tanıklık ediyorsunuz.

Tecrübeler aktarıldı

“…Kuleye ulaştım ve koşarak merdivenleri çıkmaya başladım. Son kata gelip kuleye girdiğimde “Atlıyor,” diyen kule operatörünün sesini duydum. Ne hissettiğimi bilemeden başımı pistin güneyinde kalan iniş yönüne çevirdim. Havada açılan paraşütü ve yaklaşık üç dört saniye sonrasında da yere çakılan uçaktan çıkan alev topunu gördüm. Önce herkeste bir sessizlik oldu. Herkes olayın neden olduğu şoka alışmaya çalışırken telsizde düşen uçağın liderinin, “Pilot atladı, paraşütü görüldü, uçak meskûn olmayan bir alana düştü,” ifadeleri duyuldu.

… Atlayan pilotum hemen olayın nasıl olduğunu, neler yaptığını anlatmaya başladı.

“Anlatma henüz,” dedim, “öncelikle geçmiş olsun, önemli olan senin kazadan sağ kurtulman. Olayın detaylarını sen hastanede kontrollerini bitirip salim kafayla iyice düşündükten sonra konuşuruz,” diyerek sağlığıyla ilgili sorular sormaya başladım.

… O ana kadar baskıladığım gerginliğim yavaş yavaş su yüzüne çıkıyordu. Kolay değildi, sorumluluğum altındaki bir uçak düşmüştü, sevindiğim şey pilotumuzun sağ olmasıydı. Bir filo komutanı için meslek yaşamındaki en kötü şey filosundaki bir pilotun şehit olmasıydı sanırım. Sizin kolaylıkla öngörebileceğiniz, kontrol edebileceğiniz ya da engelleyebileceğiniz bir şey değildi ama yine de manevi sorumluluğu çöküyordu omzunuza. Aylarca, hatta yıllarca acabalar yiyip bitiriyordu ruhunuzu acaba engelleyebilir miydim diye.”

Filo komutanlığı döneminin anlatıldığı bu bölümde, arıza sonuncu bir uçak düştüğünde yaşanan olayları ve duygusal yükleri fark ediyorsunuz.

En zor görev

“... Sabah kalkılır, üniformalar giyilir, son görev vaktidir. Cami avlusunda musalla taşına konmuştur bayrağa sarılı şehit cenazesi. Arkada çelenkler. Aile ve yakınlar hıçkırıklar içinde bekler, gözyaşı akar sürekli. Feryatlar yükselir zaman zaman. Edilememiş vedalar tabuta tekrar tekrar sarılarak eda edilmeye çalışılır. Renk siyah, kasvet hükümdardır.

... Cenaze için askeri bando gelmiştir, her zaman coşkulu marşlar çalan müzisyenler o gün yürekleri boğacak ağır ezgiler için hazırlanırlar sıkıntı içinde. Tabutun yanına şehidin üniformalı fotoğrafı konulur, ismi ve doğum tarihiyle birlikte. Tabutun iki yanında silah arkadaşları son görevleri için nöbet tutmaya başlar. Üniforma içinde ağlamak yadırganmaz, kimse böyle bir zamanda diğerlerinin duygusuna baskı yapmaz ama metanet için çaba sarf edilir, vakurla son nöbet tutulmaya çalışılır, gözler ufukta boşluğa dikilir. Ne zaman ki şehidin fotoğrafına kayar gözler, bastırılan duygular su yüzüne çıkar, gözyaşı sessiz bir isyana dönüşür...”

Bir uçak kazası sonucunda pilotun şehit olduğu durumlar için, geride kalan ailelerin ve silah arkadaşlarının acıları dile gelirken, okuyanın yüreği burkuluyor.

Sonuç olarak yazar Özkan Dalgıç güzel bir iş yaparak, pilotluk ve pilotların yaşamına dair başvuru kitabı olabilecek, merakla okunan ve insanı sürükleyen bir eser ortaya çıkartmış. Anı yazma geleneğinin yaygın olmadığı ülkemizde takdir edilesi bir çaba. Okurlarıyla buluşması ve keyifle okunması dileğiyle…