Türkiye ekonomisi ve çalışma hayatı, son yılların en büyük ve en kapsamlı eylem dalgalarından birinin eşiğinde duruyor. Yaklaşık 7 aydır süren ve 600 bini aşkın kamu işçisinin kaderini belirleyecek olan 2025 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmeleri, tam bir kördüğüme dönüştü. Hükümetin, daha önce kamuoyuna da yansıyan teklifini revize ederek geri adım atması, bardağı taşıran son damla oldu. Bu gelişme üzerine, başta TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ'e bağlı sendikalar olmak üzere işçi tarafı, "artık bıçak kemiğe dayandı" diyerek yurt genelindeki işyerlerinde grev kararlarını ilan etmeye başladı. Gözler, yasal sürecin tamamlandığı ve fiili eylemin başlayacağı ilk tarih olan 1 Ağustos Cuma gününe çevrildi. İlk şalterin, Türkiye'nin dünya lideri olduğu ve ekonomisi için hayati önem taşıyan Eti Maden'e bağlı bor işletmelerinde inecek olması, krizin ne denli ciddi ve derin olduğunu gözler önüne seriyor.

Masada devrilen pazarlık ve geri çekilen teklif

Aylardır süren ve büyük bir umutla beklenen toplu sözleşme görüşmelerini kilitleyen süreç, hükümetin son zam teklifiyle başladı. Edinilen bilgilere göre, hükümet kanadı daha önce masaya getirdiği 2025'in ikinci altı ayı için "gerçekleşen enflasyon oranı" (yaklaşık yüzde 16,67'ye denk gelmesi beklenen) teklifinden vazgeçti. Bu teklif, işçinin alım gücünü yaşanan enflasyona karşı koruyan bir güvence niteliğindeydi. Ancak son görüşmede bu teklif geri çekilerek yerine, oransal olarak "yüzde 11 + enflasyon farkı" içeren yeni bir öneri sunuldu.

İzmir Dikili'de Danimarkalı çiçek devinde emek mücadelesi sürüyor
İzmir Dikili'de Danimarkalı çiçek devinde emek mücadelesi sürüyor
İçeriği Görüntüle

İşçi sendikaları, bu yeni teklifi bir kazanım değil, açık bir hak kaybı olarak nitelendiriyor. Çünkü yeni teklif, işçiye "beklenen enflasyon" kadar bir artış vaat ederken, "gerçekleşen enflasyon" ve üzerine eklenmesi beklenen "refah payı"nı masadan kaldırıyor. Yüksek enflasyon ortamında geçim mücadelesi veren yüz binlerce kamu işçisi ve ailesi için bu durum, kazanılmış bir haktan feragat anlamına geliyor. Sendikalar, hükümetin bu hamlesini müzakere ruhuna aykırı ve iyi niyetten uzak bir tutum olarak değerlendirerek, pazarlık masasını fiilen sonlandırdı ve eylem sürecini başlattı.

İlk meşale stratejik bor madenlerinde yakılıyor

Ülke geneline yayılması beklenen grev dalgasının ilk ve en sembolik durağı, Türkiye'nin stratejik madenleri olacak. Gerekli yasal takvimin dolduğu ilk yer olan Eti Maden'e bağlı bor işletmelerinde, 1 Ağustos Cuma gününden itibaren üretim tamamen duracak. Türkiye Maden-İş Sendikası'na üye tam bin 511 işçi, Eskişehir Kırka, Kütahya Emet ve Balıkesir Bigadiç'te bulunan ve Türkiye'nin bor üretiminin kalbi sayılan tesislerde iş bırakacak.

Bu eylemin ekonomik sonuçlarının ağır olması bekleniyor. Yıllık yaklaşık 1 milyar 380 milyon Euro değerinde üretim yapılan bu işletmelerde, üretimin neredeyse tamamı ihracata yönelik gerçekleştiriliyor. Daha da önemlisi, bu tesislerde stoklu çalışma yapılmıyor olması. Bu durum, grevin başladığı andan itibaren uluslararası tedarik zincirinin kırılacağı ve Türkiye'nin taahhütlerini yerine getirememesi nedeniyle hem pazar kaybı yaşayacağı hem de ciddi bir döviz girdisinden mahrum kalacağı anlamına geliyor. Sendika yetkilileri, bu kritik adımın sorumlusunun, işçinin sesine kulak tıkıyan idare olduğunu vurguluyor.

Kriz dalga dalga yayılacak: karayollarından enerjiye hayat durabilir

1 Ağustos'ta bor madenlerinde başlayacak olan fiili grev, yaklaşan büyük fırtınanın sadece ilk işareti. Diğer kritik kamu hizmeti alanlarında da sendikalar eylem hazırlıklarını tamamladı. Alınan bilgilere göre, Karayolları, Devlet Su İşleri (DSİ) ve enerji sektöründeki kamu işletmelerinde de 28-29 Temmuz tarihlerinde grev ilanları işyerlerine asılacak. Bu ilanlar, yasal sürecin başladığı ve bu iş kollarında da yakın bir tarihte üretimin ve hizmetin durabileceği anlamına geliyor.

Demiryollarında ve bazı diğer maden işletmelerinde grev kararlarının daha önce alındığı biliniyor. Karayolları'nda yaşanacak bir grevin ülke içi ulaşım ve lojistiği felç etme, DSİ'deki bir eylemin tarımsal sulama ve su yönetiminde ciddi aksaklıklara yol açma, enerji sektöründeki bir duruşun ise sanayiden evlere kadar tüm yaşamı etkileme potansiyeli bulunuyor. Sendikalar, talepleri karşılanana kadar eylemlerini kademeli olarak genişleteceklerini ve gerekirse hayatı durdurma noktasına getireceklerini ifade ediyor.

İşçi ne istiyor, hükümet ne veriyor?

Anlaşmazlığın temelinde, yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerin korunması ve insanca yaşayacak bir gelir seviyesine ulaşma talebi yatıyor. İşçi kesimi, sadece enflasyon farkını değil, aynı zamanda ekonomik büyümeden pay almalarını sağlayacak bir refah payı artışını da talep ediyor. Hükümetin son teklifi olan "yüzde 11 + enflasyon farkı", sendikalar tarafından "sıfır zam" olarak yorumlanıyor, çünkü bu oranın yıl sonu enflasyon beklentilerinin bile altında kalabileceği ve reel bir artış sağlamayacağı düşünülüyor.

Yedi aydır süren sabırlı bekleyişin ardından gelen bu teklif, işçiler arasında büyük bir hayal kırıklığı ve öfkeye neden oldu. Ülke genelinde birçok kamu kurumunun duvarlarına asılan "Bu İşyerinde Grev Vardır" pankartları, bu hayal kırıklığının somut bir yansıması olarak dikkat çekiyor. İşçiler, hükümetten masaya reel bir iyileştirme sağlayacak, adil ve kabul edilebilir yeni bir teklifle gelmesini bekliyor. Aksi takdirde, 1 Ağustos'tan itibaren Türkiye, üretimden ulaşıma, enerjiden altyapı hizmetlerine kadar pek çok alanda etkisini hissettirecek ve ekonomiye ağır bir maliyet yükleyecek tarihi bir grev dalgasıyla yüzleşmek zorunda kalacak. Milyonlarca vatandaşın hayatını doğrudan etkileyecek bu kritik süreçte, gözler ve kulaklar artık Ankara'dan gelecek bir uzlaşı haberinde olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ