Gece yarısı evine dönüyordu.

Issız bir kasaba yoluydu.

Bu kasabada her şey on yaşındaki arabası kadar yavaş ve aheste gidiyordu.

Üstelik çalıştığı fabrika kapandıktan sonra her şey daha da yavaşlamıştı.

İşsizdi, kış gelip çatmıştı.

İşsizlik ve çaresizlik soğuğu daha da derinleştiriyordu.

***

Bu saatte pek az insan yolda olurdu.

Çoğu arkadaşı çoktan evine varmıştı.

Hepsinin mutlu bir yuvası ve gerçekleşmek üzeri olan hayalleri vardı.

Fakat o çaresiz ve umutsuz yollardaydı.

***

Gece giderek koyulaşıyordu.

Beyaz kar taneleri karanlıktan uçuşarak yola savruluyordu.

Kar taneleri karanlıktan takılmış gözleri, neredeyse yol kenarında bekleyen yaşlı kadını göremeyecekti.

Yolda kaldığı belliydi.

***

Arabayı durdurup hemen indi.

Kasabadan değildi.

Arabanın üzerinde yığılmış kara bakılırsa en az bir saattir bekliyor olmalıydı.

“Korkmayın, size yardım etmek istiyorum hanımefendi” dedi.

Arabanın tekerleği inmişti.

***

Stepneyi çıkardı, krikoyu taktı, hızla lastiği değiştirdi.

Kadın uzak bir şehirde oturduğunu, buradan ilk defa geçtiğini söyledi.

İyiliğine karşı minnettar kaldığını belirtti.

Ne kadar borçlu olduğunu sordu.

Genç adam sadece iyilik yaptığını, bundan sonra karşılaştığı ilk yardıma muhtaç kişiye yardım edebileceğini söyledi.

***

Yaşlı kadın birkaç kilometre ileride küçük bir kafe görüp arabasını durdurdu.

Bir şeyler atıştırmak ve sıcak bir kahve içmek istiyordu.

Gördüğü ilk masaya oturdu.

Garson kız elinde havluyla geldi.

Yaşlı kadına saçlarını kurulayabileceğini söyledi.

Yaşlı kadın kendisine hiç beklemediği bir iyilikte bulunan genç kadının neredeyse sekiz aylık hamile olduğunu fark etti.

Yaşlı kadın böylesine zor şartlarda çalışan birinin bir yabancıya menüde olmadığı halde temiz havlu sunmasına şaşırmıştı.

Birden yolda kendisine yardım eden genç adamı hatırladı.

***

Yemeğini bitirdikten sonra, hesabı ödemek üzere bin dolar bıraktı.

Garson paranın üstünü getirdiğinde kadını masada bulamadı.

Arkasından koşturdu.

Dış kapıyı araladığında, uzaklaşan lüks arabayı gördü sadece.

Geri döndüğünde peçete üzerindeki not dikkatini çekti.

Yazılanları okurken gözleri yaşardı:

“Bana bir şey borçlu değilsin. Düşün hepimiz bir iyilik zincirinin halkalarıyız. Biri bana yardım etti. Tıpkı benim sana yardım ettiğim gibi. Sen de bana iyilik etmek istersen, bu iyilik zincirine sen de katıl ki sona ermesin...”

***

Kıssadan hisse:

Bir insanın gerçek zenginliği onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir…