Hazırlayan/ Yaşar AKSOY
Mustafa Armağan şunu söylüyor: ”Konak Meydanı’ndaki anıtın üzerinden sessiz sedasız “İlk Kurşun Anıtı” yazısı çıkarıldı. Hayra alamettir ve tarihin normalleşmesine dönük bir adımdır. Hasan Tahsin Heykelinin kaldırılması ve yerine illa yapılacak ise gerçek şehitlerimizin sembolü olarak Albay Süleyman Fethi’nin heykelinin yapılması atılacak ilk adım olmalı”
Mustafa Armağan devam ediyor: “Bize soruyorlar yakın tarih üzerinde bu kadar duruyor ve tabulara dokunmakta neden ısrar ediyorsunuz? Bu ülkede Bediüzzaman’ın dediği gibi “bir zındıka komitesi” üzerinden İslam’a bir oyun oynandı; 100 yıl sonra bazı perdeleri değişse de oyunun kendisi hem de devlet eliyle ve zoruyla sahnelenmekte. İşte bu oyunu bozmalıyız asıl..”
Aralık 2019 tarihli “Derin Tarih” dergisi yazarları; başta “Konak meydanındaki Hasan Tahsin heykelinin kaldırılmasını öneren” Mustafa Armağan, Prof.Yalçın Küçük, eski polis Eyüp Şahin, Erdoğan Sorguç, “Keşke Kurtuluş Savaşında Yunan galip gelseydi” diyebilen püsküllü Kadir Mısıroğlu’nun Sebil dergisinin gözde yazarı M.Ertuğrul Düzdağ, Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyesi muhafazakar akademisyen Doç.Dr.Turan Akkoyun, hep birlikte , Hasan Tahsin’e, “Yahudidir, ilk kurşunu atmadı, yalancı medyanın ürünüdür ” iddiaları ile yaylım ateş biçiminde saldırdılar.
Hasan Tahsin, Yahudi miydi?
Hasan Tahsin’e yöneltilen “Yahudi” suçlamasına öncelikle yanıt vermemiz gerek. Öncelikle, Yahudi olsun veya Türk olsun, bir insan vatanı için ölümü birkaç kez göze alarak destansı bir yaşam mücadelesi vermiş midir?.. Ona bakalım. Yoksa, Milli Mücadele kahramanlarının ailesel etnik kökenleri hiç kimseyi ilgilendirmez ve de hiçbir komplocu kumpasın delili olamaz. Çanakkale Şehitliği’nde yatanlar, bu suçlamaya en anlamlı yanıtı vermiştir.
Şimdi şunların altını çizerek yoluma devam etmek istiyorum:
“- .. Hasan Tahsin, Türk oğlu Türk ve Müslüman oğlu Müslümandır.. Fakir bir aileden, alt tabakadan gelir.. Selanik Hapishanesi Sergardiyanı Türk ve Müslüman Recep Ağa ile Türk ve Müslüman Rabia Hanımın oğludur. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu, bir milletler ve etnik aidiyetler sentezidir, kökeni ne olursa olsun herkes Osmanlı’dır.. Sonuç olarak da bu Osmanlı İmparatorluğu, bir Müslüman Türk İmparatorluğudur; itirazı olan var mı?..”
İçinde başka dinden etnik kitleler olsa bile, Osmanlı için tarihe düşülen not böyledir.. Bizans’ın içinde de çeşitli halklar vardı; ama sonuçta Bizans, bir Roma-Rum İmparatorluğu’dur..
Osmanlı’nın tüm etnik, kültürel, dini, mezhepsel mirasını omuzlayıp gelen Türkiye Cumhuriyeti de, bir ırklar ve manevi aidiyetler sentezidir, kurtuluş savaşı sonucunda oluşan cumhuriyetin ulusal gerçeğini de başka türlü tarif edemeyiz; bu yüzden büyük çoğunlukla her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kökeni ve dini, mezhebi ne olursa olsun, “Türkiye ve Türk” üst yapısında buluşur, kaynaşır, isteyen bunu kabul etmeyebilir.
Hasan Tahsin’i bu manevi, sosyolojik, tarihsel ve antropolojik gerçekler sebebiyle Türk olarak biliriz, kabul ederiz; ola ki Türk değil, Türklük için şehit olmuş ise, sonuna kadar Türk’tür; Teşkilatı Mahsusa kahramanı Zenci Musa gibi, ASALA terörünü protesto için Taksim Meydanında kendini yakan Ermeni Artin Penik ve daha nice başka etnik kökenli şehitlerimiz gibi..
Bolşevik, anarşist, terörist iddiaları..
Hasan Tahsin´e “Bolşevik” diye saldıranlar olmuştur, İzmir’de Köylü Gazetesi sahibi Mehmet Refet gibi. Neymiş?.. Kız kardeşini başı açık olduğu halde Frenk mahallesinde sinemaya götürüyormuş, işte bu davranışı Bolşevik olduğunun ispatıymış.. Bunu yazan Mehmet Refet, Yunan işgalini desteklediği ve kurtuluş savaşımıza karşı çıktığı için 150´likler listesine dahil edilmiş ve vatanımızdan kovulmuştur.
Yok efendim.. Hasan Tahsin anarşistmiş ve teröristmiş.. Bunu da yazan ve savunan Marksist-liberal tarihçi Prof. Mete Tuncay´dır.. Geçiniz..
Geniş bir yobaz çevre tarafından Yahudi olduğuna dair ırkçı suçlamaların üzerinde biraz daha duralım. Çünkü yahudilik iddiası, anarşist, terörist, Bolşevik iftiralarını peşinden sürüklemektedir. Diyorlar ki, “Hasan Tahsin, Sabetaycı”dır.. Yani şunu iddia ediyorlar: “Hasan Tahsin, Selanik doğumlu olduğu için İbrani kökenlidir, yani Yahudi asıllıdır, Yahudi dönmesidir, sahte Mesih Sabetay Sevi´nin izleyicisidir..”..
Bu iddiaların kaynağı da, örneğin Prof. Ertuğrul Düzdağ gibi Politik İslamcı yazarlar ve güya Marksist etiketli Prof.Yalçın Küçük´tür. Tümü yalandır, iftiradır, Atatürk gibi, Hasan Tahsin de Selanikli olduğu için güya doğum yerlerine atıfta bulunarak, bu Türk vatanseverlerine gizli Yahudilik karalaması sıçratarak, gerçekte “ırkçılık” yapmaktadırlar. Yalçın Küçük´ün “Emperyalist Türkiye” kitabında Atatürk hakkında yazdıklarını ibretle okuduk, Hasan Tahsin´e ırk suçlaması yaparken iltifat etmiştir bile diyebilirsiniz.
Emperyalizme hizmet yarışı
Bu tür suçlamalar, Emperyalizm’in işine yarar, ulusal tarih bilincini içinden çökertmeye yarar. Bir vatansevere, “Yahudi” diyerek aşağılamak ve böylece karanlık niyetli olduğunu ima etmek, ırkçılıktır, anti-semitizmdir, kapkaranlık amaçlara hizmet eder.. O kişi, velev ki, öz be öz Yahudi´dir.. Peki, ilk kurşunun atıldığı gün şehit edildi mi, edilmedi mi?.. Vatanı için kanını döktü mü?.. Yahudi olsa ne yazar?.. Kürt olsa ne yazar?.. Gavur olsa ne yazar?..
Burada bir paratez açıyorum: Milliyetçilik, ulusalcılık, yurtseverlik veya vatanseverlik; ulus devletle, ırkla veya dinle alakalı değildir. Vatanını ve halkını, Emperyalizm’e karşı savunmakla, ya da tam tersine halkına ihanet etmekle alakalıdır..
Tam 50 yıldır Hasan Tahsin’i binbir emekle savunduğum, hiçbir kişisel çıkar gözetmeden hakkında yüzlerce yazı yazdığım, konferanslar verdiğim, onu yaşatmak için dernek bile kurduğum için, karanlık internet siteleri, ben naçizane bir Yörük için bile “Sabetaycı” suçlaması yaparlar.
PROF. Bilge Umar tüm iddiaları çürüttü
İddialara devam edelim..
“İlk kurşunu Hasan Tahsin atmadı”, diyen, yazan pek çok kişi de oldu. Başta İzmir Barosu eski Başkanı, İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Av.Necdet Öklem gibi.. Yok efendim evinde kalpten ölmüş, sonra kahraman şehit ilan edilmiş..
Bunların hepsi yalandır. Anadolu Uygarlıkları’nın eşsiz bilginlerinden, hukuk alimi, Prof.Dr.Bilge Umar´ın Yeni Asır gazetesinde 25.1.1973 tarihli “İzmirliler Sizin gibi Düşünmüyor Sayın Behçet Uz” başlıklı, İTBF Öğretim üyesi Doç.Dr.Bilge Umar imzalı yazısı, hemen sonra yine Yeni Asır’da 23.2.1973 – 2.3.1973 tarihleri arasında yayınlanan “İlk Kurşunu Hasan Tahsin Atmıştı” başlıklı inanılmaz derecedeki ayrıntılı incelemesi ve ardından Bilgi Yayınevinden çıkan “Yunanlıların Ege´de Son Günleri” (1974, Ankara) kitabı, tüm bu iddiaları yerle bir etmiştir.
İbretle okunmalıdır. Bir hukuk profesörünün (E.Yeditepe Üniversitesi emekli öğretim üyesi) bir hukukçu titizliği ile ilk kurşunu kimin attığını milimetrik ispatlayışı karşısında tüm şüpheler kaybolur. Tamamen tatmin olunur. Yalanların, teker teker nasıl çürütüldüğü apaçık görülür. Prof.Bilge Umar’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağlıklı yaşasın..
Bu yönde Adalet Partisi İzmir İl Başkanı Av.Pertev Arat’ın Yeni Asır’da 21.2.1973 tarihinde yayınlanan “Anıt Hakkında” başlıklı yazısı, eski CHP Milletvekili ve ünlü Bestekar Necip Mirkelamoğlu’nun Son Havadis gazetesinde 9 – 15 Ağustos 1981 tarihlerinde yayınlanan “İlk Kurşun Meselesi” başlıklı yazı dizisi, eski İzmir Baro Başkanı ve İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Av.Necdet Öklem’in “İzmir’in İşgali” kitabı (İzmir, 1999, kendi yayını), Turan Akkoyun’un Tarih ve Düşünce dergisinin Aralık 2000 tarihli sayısındaki “İlk Kurşun Masalı” yazısı ile sekiz yıl sonra yayınladığı Tarih ve Toplum dergisi Eylül 1992 tarihli sayısındaki “İzmir’de Atılan İlk Kurşunun Sahibi Meselesine Dair Notlar” yazısındaki iddiaların hepsi bilgi ve belge yetersizliğinden kaynaklanmıştır.
Hem besteci Mirkelamoğlu, hem Arat, hem de sert 28 Şubat uygulamalarında üniversiteden ayrı konulan akademisyen Akkoyun, sevdiğim insanlardır, ahbaplarımdı; keşke o zaman Doçent olan Bilge Umar’a veya naçizane olarak bana danışabilme niyet ve imkanları olsa idi bu yazıları böylesine haksız ve kifayetsiz ortaya çıkmazdı. Rahmetli Av.Necdet Öklem’in ise bize danışmaya gereksinimi olamazdı; çünkü nedendir bilinmez yeminli bir “Hasan Tahsin düşmanı” idi. Bu düşmanlığına, İzmir Milli Kütüphanesi’ni de alet etmiştir.
Ermeni iddialarına yandaş mıydı?
Hasan Tahsin hakkında en son ultra-iftira ise, 1915 sözde Ermeni Soykırımı’nı şehit edilmeden önceki yazılarında lanetlediği şeklindedir. Böylece günümüzdeki Ermeni sözde soykırım savlarına dayanak yapılmak istenmektedir.
Bu tarih çarpıtmasının yaratıcısı da, Prof. Halil Berktay’dır, 25-26-28 Nisan ve 2-5 Mayıs 2012 tarihlerinde Taraf gazetesinde yazdığı beş makale ve Talat Ulusoy isimli bir yazarın 20 ve 30 Nisan 2012 tarihlerinde (izmirizmir.net) sitesinde yayınladığı iki yazı da aynı doğrultuda; Hasan Tahsin’i, Ermeni soykırımı taaruzuna dayanak yapma amaçlı kampanyanın belgeleridir.
Hasan Tahsin’in, devleti savaşa sokan ve milleti kırıp geçiren İttihat ve Terakki eski yönetimine karşı binlerce kez haklı olarak mütareke döneminde kaleme aldığı vatanseverce eleştiri yazıları içinden, cımbızla bazı cümleleri çıkarıp, cilalayıp Ermeni iddialarına dayanak yapmak istemektedirler.
Şunu anlayamazlar.. Hasan Tahsin, Alman denizaltısına binip kaçan İttihatçı kodamanları da kıyasıya eleştirir..
Aynı zamanda, birkaç yıl sonra İngiliz savaş gemilerine binip aynı Boğaziçi’nden rezil biçimde kaçacak olan Padişah Vahdettin’i de eleştirir..
Vahdettin denilen padişahın onayı ile İzmir’e çıkan Emperyalizm’in ordularına karşı ilk kurşunu da, kahramanca sıkar..
İşte yurtseverlik budur..
Şimdi, “İlk Kurşunu Atmadı” iddialarını teker teker inceleyip, tarihin çöp sepetine atalım..
Yarın: İlk kurşun tartışması