Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların, D vitamininin sadece bir vitamin olmadığını, vücutta bir hormon gibi çalışan, bağışıklık sisteminden kemik sağlığına, ruh halinden kronik hastalıkların önlenmesine kadar sayısız kritik fonksiyonda rol alan bir "süper molekül" olduğunu ortaya koyduğunu belirten Dr. Altın, bu eksikliğin artık bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini ifade ediyor. Özellikle kapalı ortamlarda çalışan ofis çalışanları, tesettürlü kadınlar, yaşlılar ve koyu ten rengine sahip olanlar, bu eksiklik açısından en büyük risk gruplarını oluşturuyor. Ancak modern yaşam tarzı, artık bu riskin toplumun geneline yayıldığını ve genç yaşlı demeden herkesi tehdit ettiğini gösteriyor.
Günde sadece 20 dakika: ‘güneş vitamini’ için altın kural ve güneş kremi ikilemi
Peki, bu hayati vitamini vücudumuza en doğal ve en etkili yoldan nasıl alabiliriz? Dr. İsa Altın, çözümün pahalı tatillerde veya saatlerce güneşin altında yanmakta değil, son derece basit ve uygulanabilir bir "altın kuralda" saklı olduğunu belirtiyor. "D vitamini ihtiyacı için tatile gitmeye gerek yok. Günlük 20 dakika güneşin altında kısa kollu tişört ile gezerseniz, vücudunuz ihtiyacı olan D vitamini sentezini yapar" diyen Dr. Altın, bu sürecin detaylarını da paylaşıyor.
Bu sihirli 20 dakikayı en verimli şekilde kullanmak için, güneş ışınlarının yeryüzüne en dik açıyla geldiği, yani UVB ışınlarının en yoğun olduğu öğle saatlerinin tercih edilmesi gerekiyor. Dr. Altın, "Öğle saatlerinde, 11-15 saatleri itibarıyla, güneşin dik açılı saatlerini tercih edebilirsiniz. Hiçbir sıkıntı olmaz. Güneşin altında en fazla 20 dakika durulmalı" diyerek, bu kısa sürenin yeterli olduğunu vurguluyor. Bu sentez için, kolların ve bacakların açıkta olması, güneş ışığının doğrudan cilde temas etmesi büyük önem taşıyor.
Bu noktada, akıllara gelen en önemli sorulardan biri de güneş kremleri. Güneş kremlerinin, cilt kanserine karşı koruyucu olduğu bilinen bir gerçek. Ancak Dr. Altın, bu konuda önemli bir ayrım yapıyor. "Eğer güneşte uzun süre kalmayacaksanız, uzun süre güneşte çalışmıyorsanız, cilt kanseri oluşma ihtimali çok düşük. Ama güneşte uzun süre kalacaksanız, kesinlikle güneş kremi sürmeniz gerekmektedir" diyor. Yani, D vitamini sentezi için ayrılan o 20 dakikalık sürede güneş kremi kullanmamak, ancak bu süreyi aşacak durumlarda (plajda, açık havada uzun süreli aktivitelerde) cildi korumak için mutlaka yüksek faktörlü bir krem kullanmak gerekiyor. Dr. Altın, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, deri kanseri riskinin okyanus kenarındaki bazı ülkeler kadar yüksek olmadığını da belirterek, gereksiz güneş kremi kullanımının, insanları bu hayati vitaminden mahrum bırakabileceği uyarısında bulunuyor.
Kemik erimesinden kansere: bu vitamin eksikliği sandığınızdan çok daha tehlikeli
D vitamini eksikliğinin en bilinen ve en somut sonucu, kemik sağlığı üzerindeki yıkıcı etkisidir. Vücudun, yiyeceklerle alınan kalsiyumu emebilmesi için D vitaminine mutlak surette ihtiyacı vardır. Yeteri kadar D vitamini olmadığında, kalsiyum emilimi bozulur ve vücut, ihtiyacı olan kalsiyumu kemiklerden çekmeye başlar. Dr. İsa Altın, bu durumu, "Yeteri kadar alınmazsa osteoporoz yani kemik erimesi, bel bükülmesi tarzında hastalıklar ortaya çıkabilir" diyerek özetliyor. Bu durum, özellikle yaşlılıkta sıkça görülen kalça kırıklarının ve duruş bozukluklarının en temel nedenlerinden biridir.
Ancak, D vitamini eksikliğinin yarattığı tehlike, sadece kemiklerle sınırlı değil. Dr. Altın, son yıllarda yapılan araştırmaların, bu eksikliğin birçok ciddi ve kronik hastalık için de bir zemin hazırladığını kanıtladığını belirtiyor. İşte D vitamini eksikliğinin bağlantılı olduğu o korkutucu hastalıklar listesi:
-
Multipl Skleroz (MS): Bağışıklık sisteminin, sinir hücrelerinin etrafındaki koruyucu kılıfa saldırdığı bu otoimmün hastalığın gelişiminde, D vitamini eksikliğinin önemli bir risk faktörü olduğu düşünülüyor.
-
Diyabet: Özellikle Tip 1 diyabetin önlenmesinde ve kan şekeri kontrolünün sağlanmasında, D vitamininin koruyucu bir rol oynadığına dair güçlü kanıtlar bulunuyor.
-
Kanserler: Yapılan birçok çalışma, başta meme, prostat ve kolon kanseri olmak üzere, bazı kanser türlerinin gelişim riskinin, düşük D vitamini seviyeleriyle ilişkili olduğunu gösteriyor.
-
Demans ve Alzheimer: Beyin sağlığı için de kritik olan D vitamini, eksikliğinde bilişsel fonksiyonların zayıflamasına ve ilerleyen yaşlarda demans riskinin artmasına neden olabiliyor.
-
Depresyon: Ruh sağlığı üzerinde de doğrudan etkisi olan bu vitaminin eksikliği, özellikle mevsimsel depresyon ve genel ruh hali bozukluklarına zemin hazırlayabiliyor.
Dr. Altın, D vitamininin, tüm bu hastalıklarda bir "koruyucu faktör" olarak çalıştığını ve bağışıklık sistemini düzenleyerek, vücudun hastalıklara karşı daha dirençli olmasını sağladığını vurguluyor.
Besinler tek başına yetmiyor: D vitaminini aktif hale getirmenin tek yolu
Piyasada, D vitamini ile zenginleştirilmiş birçok süt, yoğurt ve tahıl ürünü bulunuyor. Ayrıca, yağlı balıklar (somon, uskumru), yumurta sarısı ve karaciğer gibi bazı besinler de doğal olarak D vitamini içeriyor. Ancak Dr. İsa Altın, beslenmenin, bu vitamin ihtiyacını karşılamada tek başına yeterli olamayacağının altını çiziyor.
"D vitamini için besin alımı önemli, D vitamini besinlerle alınır. Ancak, aktifleşmesi için deride güneş ışığı gereklidir" diyen Dr. Altın, işin en kritik sırrını açıklıyor. Yiyeceklerle veya takviyelerle aldığımız D vitamini, vücutta "inaktif" formdadır. Bu inaktif formun, vücudun kullanabileceği "aktif" bir hormona dönüşebilmesi için, cildimizin güneşten gelen UVB ışınlarıyla temas etmesi şarttır. Yani, ne kadar D vitamini zengini beslenirseniz beslenin, eğer yeterince güneş ışığı almıyorsanız, vücudunuz bu vitaminden tam olarak faydalanamaz.
Bu nedenle, doğal yoldan bu vitamini almanın en etkili yolu, dengeli beslenmeyi, bilinçli güneşlenme ile birleştirmektir. Dr. Altın, "Eğer doğal vitamin alacaksak, toplu taşıma araçları yerine, gideceğiniz yere güneş altında yürümeyi tercih edebilirsiniz" diyerek, günlük hayatın içine küçük ama etkili güneş molaları eklemeyi tavsiye ediyor.
Doktora danışmadan olmaz: düzenli kontrol ve doğru takviyenin önemi
D vitamininin önemi anlaşıldıkça, birçok kişi bilinçsizce yüksek dozda takviyeler kullanmaya yönelebiliyor. Ancak uzmanlar, bu durumun da en az eksikliği kadar tehlikeli olabileceği konusunda uyarıyor. D vitamini, yağda eriyen bir vitamin olduğu için, fazlası vücuttan idrarla atılmaz ve birikerek toksik etki yaratabilir. Bu durum, kanda kalsiyum seviyesinin aşırı yükselmesine (hiperkalsemi), böbrek taşı oluşumuna ve diğer ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Bu nedenle, Dr. İsa Altın, takviye kullanmadan önce mutlaka bir hekime danışılması ve kan seviyelerinin ölçülmesi gerektiğini vurguluyor. "Son yıllarda yapılan araştırmalarda, D vitamininin önemi herkes tarafından kavrandıktan sonra, özellikle bütün sağlık ocakları ve hastanemizde D vitamini seviyesini ölçüyoruz. Gerekirse tedavi uyguluyoruz. En az, 6 ayda bir D vitamini kontrolü yapmak gerekmektedir" diyen Altın, basit bir kan testiyle bu sinsi tehlikenin önüne geçilebileceğini belirtiyor.
Eğer test sonucunda bir eksiklik tespit edilirse, hekiminiz, size uygun dozda ve formda bir D vitamini takviyesi reçete edecektir. Bu tedavi, genellikle damla veya kapsül şeklinde olup, eksikliğin derecesine göre günlük veya haftalık olarak kullanılır.
Sonuç olarak, D vitamini, modern insanın sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Onu elde etmenin yolu ise, doğanın bize sunduğu en cömert hediye olan güneşten geçiyor. Günde sadece 20 dakikanızı ayırarak, hem kemiklerinizi koruyabilir hem de birçok ciddi hastalığa karşı vücudunuza güçlü bir kalkan sağlayabilirsiniz. Unutmayın, en iyi ilaç, hastalıklardan korunmaktır ve bu korunmanın en doğal anahtarlarından biri de, güneşten gelen bu paha biçilmez vitamindir.