Yaz mevsimi geldiğinde, plaj çantalarının ve günlük cilt bakım rutinlerinin demirbaşı haline gelen güneş kremleri, modern hayatın en yaygın koruyucu ürünlerinden biri. Güneşin zararlı ultraviyole (UV) ışınlarının yol açtığı erken yaşlanma, lekeler ve en önemlisi de cilt kanseri riskine karşı bir kalkan olarak pazarlanan bu ürünler, milyarlarca dolarlık dev bir endüstri oluşturuyor. Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Son yıllarda giderek artan sayıda bilimsel çalışma ve uzman görüşü, bu "koruyucu" kremlerin içeriğindeki bazı kimyasal bileşenlerin potansiyel zararlarına dikkat çekiyor. Bir yandan "güneş fobisi" pompalanarak insanlar UV ışınlarından paranoyakça korkutulurken, diğer yandan alternatif olarak sunulan ürünlerin masumiyeti ciddi şekilde sorgulanıyor. Tüketiciler, ciltlerini güneşten korumak ile potansiyel olarak zararlı kimyasallara maruz kalmak arasında bir ikilemde kalmış durumda. Özellikle "temiz içerik" ve doğal yaşama yönelik artan farkındalık, güneş kremlerinin formüllerini mercek altına yatırıyor ve o can alıcı soruyu sorduruyor: Güneş kremi kullanmak, kullanmamaktan daha mı tehlikeli?

Kimyasal filtreler mercek altında: kana karışan tehlike

Güneş kremleriyle ilgili en büyük endişelerden biri, kimyasal filtrelere sahip ürünlerin içindeki aktif maddelerin sadece cilt yüzeyinde kalmayıp, vücut tarafından emilerek kan dolaşımına karışmasıdır. Geçmişte bu maddelerin güvenli olduğu varsayılsa da, yeni araştırmalar endişe verici bir tablo ortaya koyuyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından yapılan ve saygın tıp dergisi JAMA'da yayımlanan bir çalışma, bu konudaki en somut kanıtları sundu. Araştırma kapsamında, avobenzon, oksibenzon, oktokrilen ve ecamsule gibi yaygın kimyasal filtreleri içeren kremler kullanan katılımcıların kan örnekleri incelendi. Sonuçlar, bu kimyasalların tamamının belirli bir düzeyde kana karıştığını gösterdi. Özellikle oksibenzon (oxybenzone) adlı maddenin, diğerlerine kıyasla 50 ila 100 kat daha yüksek seviyelerde kanda tespit edilmesi, endişeleri zirveye taşıdı. Çalışmaya göre, bu kremleri tek bir kez sürmek bile kandaki kimyasal seviyesini artırmak için yeterli. Dört gün boyunca düzenli kullanımda ise kandaki oksibenzon miktarının, FDA'in güvenli olarak belirlediği sınırın 500 katına kadar çıkabildiği görüldü. Bu kimyasalların ciltten emilip haftalarca sistemde kalabilmesi, uzun vadeli etkileri konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.

Hormonal denge ve doğurganlık endişeleri

Kana karışan kimyasalların yarattığı en büyük risklerden biri, vücudun hassas hormonal dengesini (endokrin sistem) bozmalarıdır. Özellikle oksibenzon ve benzofenon gibi maddelerin endokrin bozucular olarak davrandığını ve hormonal problemlere yol açabileceğini gösteren çalışmalar mevcut. Bu kimyasalların östrojen hormonunu taklit edebildiği, bu durumun da kadınlarda çeşitli sorunları tetikleyebileceği ve hatta kısırlık problemlerine zemin hazırlayabileceği belirtiliyor. Tehlike sadece kadınlarla da sınırlı değil. Bazı araştırmalar, bu kimyasalların ergenlik çağındaki erkek çocuklarında testosteron seviyesinde düşüşe neden olabileceğini öne sürüyor. Konu hamileler ve çocuklar olduğunda ise risk daha da ciddileşiyor. Bu maddeler hamilelik sırasında ciltten emilerek anne karnındaki fetüse, emzirme döneminde ise anne sütüyle bebeğe geçebiliyor. Reproductive Toxicology dergisinde yayımlanan bir çalışma, hamileliğinde oksibenzon içeren krem kullanan annelerin bebeklerinde, bağırsaklarda sinir hücrelerinin eksikliğiyle karakterize olan ve ölümcül olabilen Hirschsprung hastalığı riskinin arttığını ortaya koydu. Bu nedenlerle Amerikan Pediatri Derneği gibi kuruluşlar, özellikle bebeklerde ve büyüme çağındaki çocuklarda oksibenzon içeren ürünlerin kullanılmamasını tavsiye ediyor.

Yeni pandemi adayı: 119 ülkede yayıldı, Türkiye tehdit altında
Yeni pandemi adayı: 119 ülkede yayıldı, Türkiye tehdit altında
İçeriği Görüntüle

D vitamini tartışması: korunurken eksik mi kalıyoruz?

Güneş kremleriyle ilgili en yaygın tartışmalardan biri de D vitamini sentezini engelleyip engellemediğidir. Vücudumuz için hayati öneme sahip olan, kemik sağlığından bağışıklık sistemine ve hatta kanserden korunmaya kadar pek çok fonksiyonda rol oynayan D vitamininin ana kaynağı güneştir. Yüksek koruma faktörlü (SPF) kremlerin cildin UV ışınlarıyla temasını keserek bu doğal sentez sürecini engellediği ve toplumda yaygın D vitamini eksikliğine katkıda bulunduğu yönünde güçlü bir argüman var. Bu görüşe göre, güneşten aşırı korku ve sürekli krem kullanımı, insanları bir kanser türünden korurken başka sağlık sorunlarına (kalp hastalıkları, depresyon, otoimmün hastalıklar) karşı savunmasız bırakıyor. Ancak karşıt görüşü savunan uzmanlar da mevcut. Onlara göre, insanların genellikle yeterli miktarda güneş kremi sürmemesi, terleme ve suyla temas nedeniyle kremin etkisinin azalması gibi nedenlerle D vitamini sentezi tamamen engellenmiyor. Vücudun ihtiyacı olan D vitaminini üretmesi için kısa süreli (15-20 dakika) ve kontrollü güneşlenmenin yeterli olduğu, bu sürenin ardından krem kullanmanın en mantıklı yol olduğu belirtiliyor.

Kansere yol açar mı? bilim ne diyor?

"Güneş kremleri kanser yapar mı?" sorusu, tüketicilerin en çok merak ettiği konuların başında geliyor. Mevcut bilimsel verilere göre, güneş kremlerinin doğrudan cilt kanserine yol açtığına dair kesin bir kanıt bulunmuyor. Aksine, doğru kullanıldığında güneşin neden olduğu kanıtlanmış cilt kanseri riskini azalttığı kabul ediliyor. Ancak bu, içeriklerinin tamamen masum olduğu anlamına gelmiyor. Bazı güneş kremi formüllerinde cildin yaşlanmasını yavaşlattığı iddiasıyla kullanılan A vitamininin bir türevi olan retinil palmitat maddesi, endişe kaynağıdır. FDA tarafından yapılan bir araştırma, bu vitaminin güneş ışığına maruz kaldığında ciltte bozulmaları ve tümör oluşumlarını hızlandırabileceğine işaret etmiştir. Sprey formundaki koruyucular ise solunum yoluyla vücuda alınabilen toksik partiküller yaydıkları için bir başka risk faktörü olarak görülüyor. Sonuç olarak bilim dünyası, güneşin kendisinin kanıtlanmış bir kanserojen olduğunu, güneş kremleriyle ilgili potansiyel risklerin ise henüz kanıtlanmamış endişeler düzeyinde kaldığını vurguluyor. Bu noktada fayda-zarar dengesinin, güneşten korunma lehine olduğu genel kabul görüyor.

Güvenli alternatifler ve doğru kullanım rehberi

Tüm bu tartışmalar ışığında, bilinçli bir tüketici olarak güneşten korunurken kimyasalların potansiyel zararlarından kaçınmak mümkündür. İşte dikkat edilmesi gerekenler:

  • Mineral Filtreleri Tercih Edin: Kimyasal filtreler (oksibenzon, avobenzon vb.) yerine fiziksel/mineral filtreler içeren ürünleri seçin. Çinko oksit (zinc oxide) ve titanyum dioksit (titanium dioxide) içeren bu kremler, cilt tarafından emilmek yerine cilt yüzeyinde bir bariyer oluşturarak ışınları yansıtır. Ciltte beyaz bir tabaka bırakmaları dezavantaj gibi görünse de, en güvenli seçenek olarak kabul edilirler.

  • İçerik Etiketini Okuyun: Ürün alırken içeriğini mutlaka kontrol edin. Oksibenzon, paraben, parfüm, sentetik boya gibi potansiyel olarak zararlı maddeleri içermeyen "temiz" formüllere yönelin.

  • SPF Değerine Aldanmayın: Çok yüksek SPF (50+) değerleri tam bir koruma sağlamaz ve genellikle daha fazla kimyasal içerir. Genellikle SPF 30-50 arası bir koruma yeterlidir. Önemli olan kremi doğru miktarda sürmek ve 2-3 saatte bir yenilemektir.

  • Son Kullanma Tarihine Dikkat Edin: Geçen yıldan kalma güneş kremlerini kullanmayın. Zamanla etkinliğini yitiren ürünler cildinizi korumadığı gibi, bozulmuş içerikleri nedeniyle alerjik reaksiyonlara da yol açabilir.

Unutulmamalıdır ki, güneşten korunmanın tek yolu krem sürmek değildir. Özellikle güneş ışınlarının en dik olduğu 11:00-16:00 saatleri arasında doğrudan güneşe maruz kalmaktan kaçınmak, şapka, gözlük ve koruyucu giysiler kullanmak en etkili ve en doğal korunma yöntemleridir.

Kaynak: haber merkezi