Haber/ Didar DEMİRCİ
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi ve Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Alaçatı Liman bölgesi ile ilgili çevrimiçi basın açıklaması gerçekleştirdi. Alaçatı sulak alanında devam eden inşaatların kanuna aykırı olduğu ve derhal durdurulması gerektiği yönünde açıklama yapılan toplantıda konuya ilişkin ortak bilgilendirmeyi Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer yaptı.
Denizin içerisinde yapılan inşaat faaliyetleriyle Alaçatı Sulak Alanının gündeme geldiğini hatırlatan Mutluer, konuyu yakından takip ettiklerini ve alana ilişkin geçmişe dönük araştırma yaptıklarında tespit ettikleri belirli bulguların olduğunu söyledi. Mutluer, kıyı kenar çizgisine ilişkin yasal süreç, planlama sürecine ilişkin yasal süreç, Alaçatı sulak alanının flora/faunası ve 2021’de yaşananlar konu başlıklarıyla tespitlerini paylaştı. Öte yandan Mutluer, alana ilişkin 3 önemli sorunun olduğu dile getirerek bu sorunların mutlaka çözülmesi gerektiğini ifade etti.
Neresi kara, neresi deniz?
Alana ilişkin ilk sorunun kara -deniz ayrımının yapılamamasından kaynaklı olduğuna dikkat çeken Mutluer, “Herhangi bir bölgede inşaat yapabilmek için uygulama imar planlarının yapılmış olması gerekir. Deniz kenarı bir alanda plan yapabilmek için denizin nerede başladığını bilmek ve kıyı kanununu uygulayabilmek için kıyı kenar çizgisini bilmek gerekir. Bahsi geçen bölgede kıyı kenar çizgisi iptal edilmiş ancak yeni çizgi oluşturulması için talepte bulunulmamıştır. Bu nedenle neresinin kara neresinin deniz olduğu belli değildir. Talepte bulunulmamasının sebebi ise herhâlde iptal edilenden önceki kıyı kenar çizgisinin yürürlükte olması durumunda Alaçatı Port projesinin yapılamayacak olmasıdır. Alaçatı Port projesinde tekneler evlerin ön tarafına bağlanmaktadır. Yani sahil olması gereken yer evlerin ön bahçeleridir. Sahil Şeridi, deniz ve tabii göllerin kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alandır ve bu alanlar sadece kamusal yarar neticesinde tümüyle açık alan olarak toplumun kullanımına tahsis edilecek şekilde düzenlenir. Bu alan içinde toplumun yararlanmasına açık yapılar da dahil olmak üzere başka hiç bir yapı ve tesis yapılamaz. Alaçatı Port projesinde ise neresinin deniz neresinin kara olduğunu belirleyen kıyı kenar çizgisi çizilmediğinden denizin içine inşaat dahi yapıp burası aslında kara diyebilirsiniz. Sadece fıkralarda karşılaşabileceğiniz denizin kara olması durumu ne yazık ki Alaçatı da gerçek olmaktadır” diye konuştu.
İkinci önemli konunun ise proje kapsamında yapılan evlerin önüne kadar tekneler ile gelinebilmesi olduğunu dile getiren Mutluer, “Marinalar ülkeye giriş sınır ve gümrük kapılarıdır. Elbette limanlar yönetmeliği kapsamında değerlendirilmektedirler. Bu yönetmeliğe göre yabancı bayraklı yatların, ʹsadece Kültür ve Turizm Bakanlığı belgeli yat limanları ile yat çekek yerlerine kışlama, bakım ve onarım amacıyla bırakılabilmesiʹ koşulu vardır. Bu durumda Alaçatı Port alanında kışlayacak yabancı bayraklı tekneler konusunda nasıl bir yöntem izlenecektir?” dedi.
Üçüncü önemli konunun ise söz konusu yerin Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olduğuna vurgu yapan Mutluer, “Nesli tehlike altında olan birçok kuş türünü barındırmakta olup bugüne kadar alanı aktif olarak kullanan, üreyen, beslenen ve göç güzergahı üzerinde mola ya da konaklama amaçlı olarak kullanan 154 kuş türü belgelenmiştir. Zadir kuş türlerine ev sahipliği yapmaktadır, Aynı zamanda büyük memeliler için büyük önem taşıyan alan, sırtlan ve karakulağın Ege Bölgesi’nde yaşadığı nadir alanlardan biri olarak bilinmekte olup alanda sıklıkla tilki, çakal ve gelincik gibi memelilere rastlanır. Alaçatı Halici’nin doğusundan Sığacık’a kadar uzanan kıyılar, Akdeniz fokunun (Monachus monachus) korunması için öncelikli alanlardan biridir ve bu kıyı şeridi 2004 yılında Akdeniz fokunun Türkiye’de korunması için öncelikli beş alan arasına dahil edilmiştir. Bu kıyılar, aynı zamanda düzenli yelkovan kuşu geçiş güzergahı içindedir” dedi. Bahsi geçen bu üç önemli olgu nedeni ile alanda en kısa zamanda kıyı kenar çizgisi belirlenmesi gerektiğini kaydeden Mutluer, “Kıyı kenar çizgisi belirlenmeden hiçbir faaliyete izin verilememeli, lisansüstü çalışmalarla tespiti yapılan endemik/endemik olmayan flora ve faunaya sahip alanın; toplum ve doğa yararı doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken sermayenin talepleri doğrultusunda müdahaleye uğramasının önüne geçilmelidir” diye sözlerini tamamladı.
Suç işliyorlar!
Ayrıca Mutluer, alana ilişkin yaptıkları araştırmalarda tespit ettikleri önemli bir bilgiye de paylaştı. Mutluer, “İzmir İli, Çeşme İlçesi Alaçatı Mahallesi Liman Bölgesinde geçmiş tarihlerde kıyı kenar çizgisi belirleme işleminin, özel çıkarlar için yürürlükte bulunan mevzuat ve kamu yararına açıkça aykırılığı nedeniyle İzmir 3.İdare Mahkemesinin E.2012/2133, K.2015/357 sayılı kararıyla iptal edildiği ve sonrasında yeni bir kıyı kenar çizgisi belirlenmediği tespit edilmiştir” dedi. Mutluer, konuya ilişkin sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Denizin ortasından geçip iki yakayı birbirine bağlayan kısım iptal edilmiş olmasına rağmen kıyı kenar çizgisi neden 6 yıldır belirlenmemiştir? İlgili idareler neden tespit talebinde bulunmamışlardır? Söz konusu alanda “kıyı kenar çizgisi” belirlenmeden yapılacak her türlü uygulama, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve uygulama yönetmeliğine aykırıdır ve suç unsuru taşımaktadır. Güncel durumda; Kıyı Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 5.maddesinde düzenlenen “Kıyılardan kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılarda kıyıyı değiştirecek boyutta ve kıyının doğal yapısını bozacak nitelikte kazı yapılamaz. Valilikçe uygun görülmesi ve yazılı izin verilmesi halinde Valilik denetiminde kıyının doğal yapısını değiştirmeyecek boyut ve nitelikte yapılacak kazı işlemi izin şartlarına bağlıdır. İzin şartlarına aykırı işlem yapılması halinde verilen izin iptal edilir ve cezai işlem yapılır.” hükmü uyarınca, kıyının doğal yapısında geri dönülmesi mümkün olmayan zarara neden olacak işlemlerin hukuka uygunluğundan bahsedilemeyeceği açıktır. Güncel durumda 3.Derece Doğal Sit Alanı olan bölgede 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında “doğal sit alanları”na ilişkin karar oluşturma yetkisi bulunan İzmir 2 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonundan alınan izin, Kıyı Kanunu kapsamında kalan bu alana yapılacak fiziki müdahaleler için yeterli midir?”