Haber / Didar DEMİRCİ

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda edilerek, her yıl farklı temalarla değerlendirilen 22 Mart Dünya Su Günü’nün bu yıl teması, ‘Suyun Değeri’ olarak belirlendi. Konuya ilişkin Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanan Ege Kent Konseyleri Birliği, Konak Kent Konseyi, İzmir Kent Konseyleri Birliği, TMMOB İzmir İKK, İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu, DİSK Ege Bölge Temsilciliği, EGEÇEP ve İzmir Yaşam Alanları temsilcileri ortak basın açıklaması yaptı. Basına yapılan ortak açıklamayı Konak Kent Konseyi Başkanı Hamit Mumcu okudu.

HIZLA SU FAKİRİ OLUYORUZ

Pandemi sürecinde suyun yaşamsal öneminin bir kez daha hatırlatıldığını dile getiren Mumcu, “Ülkemiz genelinde yaz ve sonbahar aylarında yaşanan kuraklık ve su sorunu karşısında suyun miktarı ile ilgili yerel yönetimlerin tasarruf çağrıları ile sorunun ciddiyeti vurgulanmış sağlıklı suya erişebilmenin yaşamsal önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünyada her yıl 2 milyara yakın insan yeterli ve temiz suya ulaşamıyor ve suya bağlı sağlık sorunları ile karşı karşıya kalıyor. Bu süreçten en çok yoksullar ve özellikle çocuklar etkileniyor. Yeryüzünde temiz ve sağlıklı suyun varlığı ormanlar ve korunan alanların varlığına bağlıdır. Ormansızlaşmaya bağlı olarak su havzaları da tahrip görmekte ve deformasyona uğramaktadır.  Ülkemizde de durum farklı değildir. Orman alanlarımız söylendiğinin aksine artmamaktadır. Orman yasasındaki değişikliklerle açık maden işletmeciliği, HES, RES, GES, ve benzeri tesisleri için tahsisleri kolaylaştırılması nedeniyle ormansızlaşma ve ormanların parçalanma süreci hızlandırmıştır. Bu yönde acil önlem alınmadığı takdirde ülkemiz hızla su fakiri ülke durumuna düşecektir” diye konuştu.

TABLO AĞIRLAŞIYOR

Suyun miktarı ve kalitesi ile ilgili olumsuzlukların büyüdüğünü, küresel iklim krizi ile bu tablonun daha da ağırlaşacağını ve bu durumla yüzleşmemiz gerektiğini dile getiren Mumcu, “Bütün bu acı tabloya karşılık, dünyada ve ülkemizde giderek daha kıt bir kaynak olan suyun etkin ve adil bir kullanımı olduğunu söylemek mümkün değildir. Nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, doğal varlıkların kontrolsüz tüketimi, ormansızlaşma ile birlikte ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği süreçlerinin getirdiği baskılar nedeni ile su kısıtlılığının artması, kaynakların tükenmesi, kirlilik, aşırı doğa olayları dünyada ve ülkemizde yaşam için ciddi tehdit oluşturmaktadır. Ülkemizdeki kentleşme ve yatırım süreçleri ile ilgili politika ve uygulamalara baktığımızda; arazi planlamasının yapılmadığı, doğal karakteri gereği korunması gereken alanlar, ormanlar, meralar, tarım alanları, sulak alanların sermayeye peşkeş çekilerek kaybedildiği, doğal varlıkların tahrip edilerek yok edildiği görülmektedir” dedi. Mumcu, ekolojik yıkım olarak tanımlanan süreçte su havzaları, su kaynakları ile sulak alanların korunması ve yönetiminin büyük önem arz ettiğini öne sürerek, “Bugün ülkemizde 25 su havzasında yüzeysel sularımızın yaklaşık yüzde 70’i, yeraltı sularımızın yüzde 40’ının kirli olduğu bilimsel veriler ve kamunun raporları ile ortaya çıkmaktadır. Yerel ve Merkezi Yönetimin bu süreçte bireysel kullanımlara yönelik tasarruf çağrısının çok ötesinde; kentin su kaynaklarının yönetilmesi, korunması, alternatif kaynakların değerlendirilmesi, uzun vadeli koruma çalışmalarının yürütülmesi, suyun temini, iletim sürecinde kayıp kaçak oranlarının azaltılması, arıtılmış atık suların yeniden kullanımı, kentsel kullanımın yanı sıra sanayi ve tarımsal kullanıma yönelik acil düzenlemeler ve bu süreçte mevzuat kapsamında yetkili olan yönetimler ile ortak çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir. İklim olaylarındaki değişimler, yağış ve sıcaklık rejimi değişiklikleri; sel, afet, kuraklık süreçleri ile kentlerimizin altyapı eksiklikleri, su kaynaklarımız için büyük risk oluşturmaktadır” şeklinde konuştu.

ÖZELLEŞTİRMELER DOĞAYI KATLEDİYOR

Akarsuların kullanım haklarının havza bazında özel sektöre devredildiğini ve bunun su kaynaklarımızı tehdit ettiğini açıklayan Mumcu, “Aslında, su fakiri olan kentimiz İzmir’de de su havzalarımız kentleşme, sanayi, madencilik, jeotermal tehdidi ile kirlilik tehdidi altındadır” dedi. Mumcu, sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Efemçukuru Altın Madeni başta olmak üzere bölgedeki projelere verilen ÇED Olumlu kararları ile ilgili hukuki ve toplumsal mücadelemiz devam ederken, bu işletmelerin yarattığı olumsuz etkiler devam etmektedir. Kentimizin kısıtlı olan su kaynaklarını korumaya çalışırken, İZSU tarafından kentin gelecekteki su kaynağı olarak planlanan Çamlı Baraj Havzasında devam eden Efem Çukuru altın işletmesine karşı; havza ve su kaynağını kirleteceği için İZSU’nun açtığı dava halen devam ederken, ne yazık ki hukuk su kaynaklarımızı korumamaktadır. Çamlı Barajı Efemçukuru altın madenine feda edilmekte, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Çamlı Barajı projesini gerçekleştirmesi bakanlık tarafından engellenmektedir. Kentimizin doğal ve ekolojik yapısı ile en önemli değerlerinden olan, Çeşme Yarımadasının Turizm Geliştirme Projesi altında ranta açılarak yok edilmeye çalışılması, su kaynakları kısıtlı ve yetersiz olan bölgede projenin getireceği nüfus artışı ile birlikte 20 adet golf sahası yapılacağından bahsedilmesi akıl ve bilim dışı bir yaklaşımdır.”