HAZIRLAYAN / Zekiye ERGÜN (Prodüktör) 

[email protected] / [email protected]

BAŞLARKEN...

Covid 19 virüsü bize çok şey öğretti. Bunlardan biri de tarımın önemiydi.

Tarım tohumun toprakla buluşmasıyla başlar. Ama bunun önünde ve arkasında bilmemiz gereken o kadar çok şey var ki..

Bir tatlı kaşığı bahçe toprağında 1 milyar bakteri, bir kaç metre uzunluğunda mantar ipliksileri gibi binlerce canlı türü var. Bitki fotosentez yaparak güneşten ve topraktan aldığını işliyor ve şekere dönüştürerek toprağa geri veriyor. O bitki ile beslenen hayvan, gübresi ile toprağın zenginleşmesini sağlıyor. Ve o toprağın üzerinde bitkiler, kuşlar, arılar, binlerce hayvan ve biz insanlar birlikte yaşıyoruz. Yani farkında olsak da olmasak da hepimiz bu karşılıklı fayda ağı içerisinde yer alıyoruz.

Onarıcı Tarım Sayfası insanın doğanın bir parçası olduğu bilinciyle yaptığı etkinliklere yer veren bir köşe olacak. Örneğin evdeki çöpümüzü kompost yaparak nasıl faydalı mikroorganizmalı toprak üretebiliriz, nasıl bitki yetiştirebiliriz, yetiştirdiğimiz bitkileri doğal mücadele yöntemleriyle nasıl sağlıklı hale getirebiliriz, hayvan sağlığı ve refahını nasıl sağlarız, kimyasallardan uzaklaşarak karbon ayak izimizi nasıl küçültürüz ve tüm bunların bize faydası nedir?

Bu yazı dizisi zaten tarım ile ilgilenen veya tarıma yeni ilgi duymaya başlamış hatta kentte yaşayıp toprak ile hiç uğraşmamış herkese farklı bir bakış açısı katmaya çalışacak.

Köşemizde doğayı yasamının bir parçası yapmayı başaran insanlarla röportajlar ve çalışmalarından kesitler olacak. Günlük hayatımıza yansıtabileceğimiz pratikler, görselleri ile yer alacak. Organik tarım, ekolojik yaşam, permakültür vb kavramlar alanında uzman kişilerin katılımıyla irdelenecek.

Çünkü sağlıklı bir dünyada yaşamak, doğaya bütüncül bakabilmek ile mümkün...

BAŞKA BİR TARIM MÜMKÜN...

2021 yılına Türkiye tarımı açısından iki büyük haber ile girdik. Birincisi kullanımının en yoğun olduğu dönemde kimyasal gübreye yapılan zam.

Bu fabrika çıkışında yüzde 65 ama fiyatların yaklaşık yüzde 80 den fazla artması anlamına geliyor. Türkiye üre gübresinin tek üreticisi olan İstanbul Gübre Sanayi A.Ş. (İGSAŞ), üre ihtiyacımızın ancak yüzde 15 ini üretiyor. İGSAŞ ın verilerine göre yerli üretimler dahil Türkiye'nin 300 bin ton gübre açığı var. 

Gübre fiyatı uçtu

Dünyada üre arzında  büyük sıkıntılar yaşanıyor. Hububat fiyatlarındaki artış nedeniyle bugün bir çok ülke kendi ürünlerini ekmeye yöneldi. Bu da dünya gübre talebinde artışa yol açtı. Arz ise aynı oranda artmıyor. Çiftçilerin yoğun kullandığı DAP gübresinin fiyatı  geçen sene 280 dolar iken, bugün 445 dolar. Sırada NPK; AS gibi diğer gübreler var. Hammade teminindeki güçlükler, döviz kurundaki artışlar ne yazık ki yeni zamların habercisi.

Tarımda mazot, gübre, tohum gibi temel  girdilerde dışa bağımlı olunması ve fiyat artışları nedeniyle Türk çiftçisi zor durumda ve bu soframıza zam ve ürünün kalitesi olarak direk yansıyor.

Türkiye çölleşiyor 

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı haritaya göre Türkiye aralık ayında 'şiddetli kuraklık' riskiyle karşılaştı. Kış mevsimi olmasına rağmen Türkiye'nin batısı, ortası, doğusu acil durum gerektirecek şekilde kuraklık yaşıyor. Bu durum buğday başta olmak üzere, ayçiçeği, pirinç, arpa, mercimek gibi temel ürünlerde sıkıntı yaratabilir. Uzmanlar şimdiden kuru tarım alanlarında yüzde 10 ile 20 oranında verim kaybı görüldüğünü belirtiyor. Nehirlerde debi düşüşü ve yeraltı sularının etkilenmesi nedeniyle ilkbahar ve yaz aylarında sulu tarım bölgeleri de kuraklıktan etkilenebilir.

Kuraklık, erozyon, iklim değişikliği bunlar küresel ısınmanın öncü etkilerinden. Yaşanan sorun sadece bizim değil tüm gezegeni ilgilendiriyor. Bu yüzyıl içinde dünya nüfusunun 10 milyarı bulması bekleniyor. Gıda güvenliği içi dünyanın acil önlemler almamız gerekiyor.

Ekolojik ayak izini küçültmek 

Roma Kulübü'nün 1972 raporunda Ekonomik Büyümenin Sınırları gündeme geldi. Küçülme kavramı ise ilk kez Mart 2004 te sol çevrelerde yankı bulan Fransız 'Decroissance' gazetesinde kamuoyu ile paylaşıldı. Bu konu uzun süre sadece çevrecilerin sorunu gibi görülerek gündemde hak ettiği yeri bulmadı.

Ekonomistler küçülme kavramını  tehdit gibi algılayarak direndi. Ancak yakın tarihli bir FAO raporu avlanmalar bu hızla devam ederse okyanusların, tüm balıkçılık dalları için 2048 de tükeneceğini belirtiyor. Çölleşme tüm dünya topraklarının üçte birini tehdit ediyor. Yerel biyolojik çeşitlilik  yüzde 50-70 azaldı. Bir çok bitki ve hayvan türü hızla yok oluyor. Ama insan nüfusu hızla artıyor ve kaynakları sınırsızmış gibi tüketmek istiyor. Yapılan hesaplara göre bugün insan soyunun gereksinimlerini karşılamak için 1.2 gezegene ihtiyaç var.

Günümüzde yaşamaya başladığımız iklim değişiklikleri, Covid 19 virüsü gibi bir çok sorun yaşamın eskisi gibi devam edemeyeceğini gösteriyor. Dünyaya verdiğimiz zararı azaltmak bir yana onarmak da zorundayız. Bu konu artık tüm dünyanın gündeminde. Bugün Hollywood yıldızları bile Toprağı Öpmek diye tercüme edebileceğimiz fimler çekerek, toprağın değeri  ve kompost yaparak karbon ayak izini küçültme konusunda filmler yapıyorlar. Bakınız Kiss the Ground belgeseli

Ülkeler Tarım 4.0 gibi düzgün tasarlanmış teknolojiler ile kaynak kullanımını ciddi ölçüde azaltmayı hedefliyorlar. Alternatif enerji kaynakları ve üretim teknikleri üzerine yoğunlaşıyorlar. Ama atmosfere saldığımız karbondioksiti tekrar toprağa kazandırmak o kadar da zor değil

Onarıcı tarım  

Artık daha sık duyacağımız bir kavram Onarıcı Tarım. Temel felsefesi de toprağı iyileştirmek ve zenginleştirmek.

ABD Ulusal Bilimler Akademisi'nin 1989 raporuna göre ne kadar dengeli beslenirsek beslenelim, yediklerimizden vücudun ihtiyacı olan vitamin, mineral ve elementleri sağlamak mümkün değil. Çünkü elma aynı elma değil, portakal aynı portakal değil.

Kimyasal gübreler, yoğun kullanılan böcek zehirleri,  işleme teknikleri toprağın dengesini tamamen  bozmuş durumda.

İşte Onarıcı Tarım kaliteli ve yüksek besleyici değerlere sahip gıda üretme kapasitesine sahip toprak yaratmayı öncelikleri arasına alıyor. Böylece ekolojik ve biyolojik göstergelerde onarıcı bir etki sağlamayı hedefliyor. Kimyasal gübreler yerine organik atıkların işlenmesi ile kompost üretimi, yeşil gübre gibi alternatifler içeriyor.

Bu anlayış küresel ölçekte yaygınlaştıkça açlık, verim artışı, iklim değişikliğini durdurma, kuraklığa dirençli toprak örtüsü yaratma, biyoçeşitlilik artışı, otlakların iyileştirilmesi, geleneksel bilginin korunması, yerel ekonomilerin korunması sağlanabilir.

Toprağın yapısını iyileştirmek sadece politikacıların, akademisyenlerin, çiftçilerin değil hepimizin günlük hayatımızda yaratacağımız farkındalık ile mümkün. Örneğin kentte yaşayan bizler  çöpümüzü kompostlayarak organik maddece zengin gübre üretebiliriz. Toprağa karbon gömerek karbon ayak izimizi küçültebiliriz. Balkonumuzda sebzemizi, meyvemizi yetiştirebiliriz. Solucan gübresi üretebiliriz. Hepimizin yapabileceği çok şey var.

Kaynak:
Özlem Ermiş Beyhan; 'Gübre fiyatı uçtu, yeni zamlar kapıda' (Sözcü Gazetesi / 26.01.2021)
Ali Ekber Yıldırım; 'Kimyasal Gübrede Zam' (Dünya Gazetesi)
Yıldız Yazıcıoğlu; 'Murat Karabulut haberi' (amerikanınsesi.com / 10.12.2020)
Yeşil Politika Kitaplığı; 'Küçülmek Güzeldir' (Yeni İnsan Yay. İstanbul / Eylül 2015)
Murat Akhuy; (bugday.org / Anadolu Meraları)

Zekiye Ergün Kimdir?

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun oldum ve Ortadoğu Amme İdaresi'nde Kamusal Yayıncılık üzerine Yüksek Lisans yaptım. 1986 yılında TRT de çalışmaya başladım. Prodüktör olarak bir çok belgeselin yapımcı, yönetmen ve metin yazarı olarak görev aldım.

Doğa insan ilişkisi hep temel çıkış noktam oldu. Doğal malzeme ve üretim teknikleriyle yaplan el sanatlarını ele alan,Türkiye'yi baştan sona neredeyse köy köy gezme olanağı bulduğum El Yapımı/Handmade belgesel dizisi, insan haklarını felsefi ve küresel boyutta irdeleyen Ortak Payda İnsan, çalışan çocuklar ile ilgili İşte Fırsat, kültürel miras Esvabın Sihri, Anadolunun geleneksel ahşap tekneleri Ahşabın Tuzu, yine doğa insan ilişkisi olan Dalgaya Direnmek gibi bir çok belgesel yaptım. Bunların bir çoğu yurtiçinde ve dışında gösterildi, ödüller aldı. Ama beni en çok mutlu eden, yok olmaya yüz tutan bu alanları belgelemekti.

Annemin rahatsızlığı ve kardeşimi beyin tümörü nedeniyle kaybetmem üzerine TRT den 2018 de ayrıldım. Daha çok sağlıklı yaşam üzerine yoğunlaşmaya başladım. Bu da beni tarımla ilgilenmeye götürdü. Araştırmalar yapıp, eğitimler almaya başladım.

Belgeselcilik emekliliği olmayan bir iş sanırım. Şimdi doğayı daha yakından tanımaya çalışıyorum ve ona nasıl umarsızca zarar verdiğimize tanık oluyorum.

Doğadan aldıklarımızı geri vermek mümkün mü? Toprağa zarar vermeden, hatta onararak tarım yapılabilir mi?

İşte Onarıcı Tarım yazı dizisi fikri böyle oluştu.

Beğenerek okumanız dileğiyle...