Hazırlayan/ Özde Koca / Gökmen Küçüktaşdemir

Fotoğraf/ Başak Atila

Sanatla haşır neşir olanlar iyi bilir ki, sanat tarihle iç içedir. Bugünün sanatına bakarken doğru anlamlar çıkarmanız için geçmişi bilmeniz gerekir. Yoksa alacağınız haz da, heybenize koyacağınız edinim de eksik kalır. Plastik sanatlar açısından da müzeler hayati önem taşır. Koridorlarında gezdiğiniz her müze, size farklı hikayeler anlatır. İnsanlığın dününe ışık tutarken, bugünü anlamanıza, gelişmeyi bütün olarak görmenize yardımcı olur. Ancak maalesef toplum olarak müzelere gösterdiğimiz ilgi, Avrupa'nın çok gerisinde. Yüzyıllar öncesine uzanan geleneğin bir yansıması sadece bugün gördüğümüz.

Avrupa'dan örnekler

Avrupa ile bizim coğraftamızda süregelen kültürel farklılıklar, müzelerin oluşum aşamasında da etkili olur. Örneğin 'müze' deyince ilk akla gelen Louvre'da, ilk kez 1793 yılında Fransa kraliyet ailesinin el konulan mal varlığı ve Napoleon’un fethettiği Avrupa ülkelerinden savaş ganimeti olarak getirdiği eserler, halka açık olarak sergilenmeye başlanır. British Museum, Sir Hans Sloane’nin koleksiyonu ile oluşur. Liverpool Müzesi’ne, 18'inci yüzyılda koleksiyoncu Joseph Mayer tarafından 14 bin parça eser bağışlanır. Avrupa’da koleksiyoncuların kültüre sağladıkları katkı, 19'uncu yüzyıla kadar sürer. Ulusal müzeler, zengin sınıfın koleksiyonlarıyla zenginleşirken, birçok özel müze de varlık gösterebilir. Öte yandan dünyanın en iyi müzeleri arasında sayılan Prado Müzesi'nde ünlü İspanyol ressamların eserlerinin yanı sıra çoğunlukla en az iki geçici sergi bulunur. Amsterdam'daki Van Gogh’un resimlerinin ve çizimlerinin derlendiği Van Gogh Museum'da sanatçıyla ilişkili geçici sergilere de yer verilir. Fransa'daki Paris Modern Sanat Müzesi'nde yılın hemen her döneminde çeşitli sergiler de görülebilir. İngiltere'deki Ulusal Galeri ziyaretçilerine, zengin koleksiyonun yanında, kökeni 2. Dünya Savaşı’na dayanan konser ziyafeti de sunar. Geçen sene bir Avrupa kentine seyahat ettiğinizde ünlü bir müzeyi gezdiniz diyelim. Seneye gittiğinizde aynı müzede yeni şeyler görme ihtimaliniz çok yüksektir. İşte bu devinim, bizce Avrupa müzelerinin sırrı.

Önemli bir adım

Hem güçlü koleksiyonerlerin azlığı hem mekandaki durağanlık hem de mimari açıdan ilgi çekici olmayan binaları, müzeleri çoğunlukla 'ölü' mekanlar olarak gösterir. Yine de son yıllarda İstanbul'da ve İzmir'de birkaç özel müzenin bu yargıyı kırmaya başladığını söylebiliriz. Gelelim İzmir Arkeoloji Müzesi'ne...

Yıllardır aynı eserlerin sergilendiği müzede, bu yıl yeni bir uygulama başlatıldı. Müze Müdürü Hünkar Keser'in önerisiyle, depoda duran ve daha önce hiç sergilenmeyen bazı paha biçilemez eserler, İzmirlilerin ziyaretine açılmaya başlandı. 'Görmediklerinizi Göreceksiniz' adlı aylık sergiler, envanterdeki eserlerin yalnızca yüzde 5'inin sergilenebildiği İzmir Arkeoloji Müzesi için heyecan verici bir adım.

Geçmişin İzleri

Proje geçen ay, M.Ö. 9-6'ncı yüzyılda hüküm sürmüş Urartu Krallığı'nda bir prensese ait olduğu düşünülen bronz bir kemer ile başladı. Bu ay ise M.Ö. 5-6'ncı yüzyıllara ait parfüm şişeleri (Lekythoslar) sergileniyor. İlk kez ziyaretçinin karşısına çıkarılan bu parfüm şişeleri, ender rastlanan 'kırmızı figür' tekniğiyle resmedilmiş. 2 bin 600 yıl önce Atina'daki Çömlekçiler Çarşısı'nda işlenen bu kaplar, gemiyle Ege'ye gelmiş. Üzerinde Atinalı kadın, kuğu, geyik ve Tanrıça Aphrodite'in yer aldığı Lekythoslardaki değerli esansları, Menemen'deki Neonteikhos Antik Kenti ve Seferihisar'daki Teos Antik Kenti'nde yaşamış soylu kadınlar parfüm niyetine sürmüşler. Belki de sahibinin vefatıyla bu parfüm şişeleri, içindeki kokularla birlikte mezarına bırakılmış. Ya da sahibi, değer verdiği birinin mezarına hediye olarak sunmuş.

Parfüm şişelerini incelerken, antik dünyanın defin ritüellerinin bugüne ne çok ipucu bıraktığını düşünüyoruz. Nekropol (mezarlık) alanlarında bulunan eşyalar, bize mezar sahiplerinin o çağlarda nasıl yaşadıklarını, neye inandıklarını, hangi toplumsal sınıfa mensup olduklarını anlatır. Geçmişin kültürüyle ilgili izlere, uzun uğraşlar sonunda ulaşır arkeologlar. İşte Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen parfüm şişeleri de, o ince çalışmanın eseri olarak 2015 ve 2018 yılında gün ışığına çıkarılmış. Bizim gibi tarih meraklılarına da karşısına geçip hikayelerini düşünmek kalıyor.

2022'de de devam edecek

Arkeoloji Müzesi'nde bundan sonra tematik sergilerin yer alacağını da müjdeleyelim. Bu seneki sergi dizisinin kapsamı da genişletilecek önümüzdeki senelerde. 2022 sergilerinin çalışmaları, Nisan ayında başlayacak. Belli temalar belirlenip bu doğrultuda depodaki eserler arasından seçim yapılacak. Seçilen eserler, restorasyon ve konservasyon işlemlerinden geçirilip sergilenmeye hazır hali getirilecek. Eserlerin nasıl teşhir edileceği belirlenecek. Ona göre vitrin hazırlıkları yapılacak. Böylece hep merak ettiğimiz depodaki eserlerin bir kısmı görmüş olacağız. Anlaşılan 'Görmediklerinizi Göreceksiniz' sergileri, İzmir'e yeni bir soluk getirecek. Hatta duyumlarımıza göre müzenin tüm teşhir düzeni de baştan sona değiştirilecek. Bu kısa zamanda yapılabilecek bir çalışma değil. Ancak böyle bir fikrin olması bile heyecan verici.

Neler göreceğiz?

Mart ayında Hitit kenti Arinna’dan Güneş Tanrıçası'nın heykelciği sergiye çıkacak. Doğduğu topraklardan çok uzakta olan heykelcik, kötülükleri uzaklaştırdığına inanılan koruyucu bir takı, yani muska. Bir benzeri New York Metropolitan Müzesi’nde olan eseri, görmek isterseniz önümüzdeki ay mutlaka uğrayın. Nisan ayında Arkaik dönemden kalma törensel kaplar sergilenecek. Müzenin Mayıs ayında ziyaretçileriyle buluşturacağı eser, Orta Kalkolitik döneme ait Kilia Tipi İdol-Stargazer (Tepegöz-gökyüzü gözlemcisi) olacak. Projenin Haziran ayı konuğu, Helenistik döneme ait Artemis'in Tapınak Modeli. Temmuz ayında yine aynı dönemden bronz strigilis (temizlenme kaşığı) görülebilecek. Helenistik dönemden kalma ruha eşlik eden figürinler Ağustos, Arkaik döneme tarihlenen Mısır kökenli figürinler Eylül, aynı dönemden Akhelous tasvirli yağ kabı Ekim, Klasik dönemden Kadın Protomu mezar hediyesi Kasım, Tunç Çağı'ndan çivi yazılı tablet ise Aralık ayında sergilenecek. Belli ki yıl sonuna kadar her ay bir kere İzmir Arkeoloji Müzesi'ni ziyaret edeceğiz.

Heykeller konuşuyor

Sergi için müzeye kadar gelmişken hali hazırda sergilenen eserlere de bir göz atalım. Bunların hepsinin bambaşka hikayesi var elbette. Ancak biz, sizin için teşhirdeki heykellerden bazılarını seçtik. Yüzyıllara meydan okumuş bu kültürel miraslara kulak verelim; acaba bize neler anlatacaklar?

İmparatorluk Rahibi

Selçuk (Efes) - M.S. 2'nci yüzyıl

M.S. 1-2'nci yüzyılda Efes, yaklaşık 250 bin kişilik nüfusuyla 'Roma imparatorluğunun ikinci başkenti' ve 'Asya eyaletinin başkenti' ünvanlarına sahiptir. Dönemin Roma İmparatoru Trajan ve sonrasında Hadrian, birçok kez Efes'i ziyaret eder. Zenginliği ve ihtişamının zirvesinde olan şehirde, tapınaklardan birinde rahip olmak da önemli bir statü göstergesidir. Heykelin yapımında kullanılan mermerin kalitesi, ayrıntılı kumaş kıvrımları, başlık ve sandaletlerdeki detaylarla parmağındaki yüzüğünden, heykeli yapılan kişinin önemi anlaşılır. Tasvir edilen kişinin o dönemde imparator adına yapılmış bir tapınağın başrahibi olabileceği düşünülür.

Androklos görünümünde Antinous

Selçuk (Efes) -M.S. 138-161 yılları

Androklos, Efes'in kurucusu olarak bilinir. Peki, onun görünümünde tasvir edilmiş Antinous kimdir? Roma'nın en güçlü imparatorlarından Hadrian, çıktığı bir seyahatte Antinous'la tanışır ve aşık olur. Genç delikanlı, Hadrian'a eşlik eder. 19 yaşında Nil Nehri'nde boğularak ölen Antinous'un ardından Hadrian günlerce yas tutar. Sonra da Antinous'u tanrı ilan edip heykellerini diktirir. Anısına festivaller de düzenlenir. Hadrian, onun adına 28 tapınak inşa ettirir. Öyle ki Antinous dini, yeni yeni kök salan Hıristiyanlığı tehdit eder hale gelir.

Koşan Atlet

Aliağa (Kyme)- M.Ö. 50-30

Müze koleksiyonunun en nadide parçalarından biri bu bronz (tunç) heykeldir. Çünkü bu maden, eritilip yeniden kullanılabildiği için günümüze çok az bronz heykel gelebilmiştir. Antik dönemde Yunanistan ve Ege'de sadece erkeklerin katıldığı olimpiyat oyunlarında, insan vücudunun mükemmelliğini sergilemek için atletler, çıplak olarak yarışırlardı. Birinci olan sporculara, zeytin dalından yapılmış bir taç takılırdı. Ayrıca zaferlerini ölümsüzleştirmek için heykelleri yapılırdı. Burada da olimpiyatta birinci olmuş bir atleti, başında zeytin dalından tacıyla görürüz.

Demeter

Bodrum (Halikarnassos) - M.Ö. 4'üncü yüzyıl

İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Tanrıça Demeter'in heykeli de, bronz olması nedeniyle önemli bir parçadır. Bodrum açıklarında denizden çıkarılmış heykelde, Yunan mitolojisinde tarımın, bereketin, anne sevgisinin tanrıçası olarak kabul edilen Demeter, başında örtüsü ve yüzündeki şefkatli ifadeyle tasvir edilir. İnsanlara toprağı ekip biçmeyi öğrettiğine inanılan tanrıça, genelde sağ elinde buğday başağı, sol elinde de yanan bir meşaleyle betimlenir. Ayrıca Homeros'un destanlarında, 'güzel saçlı kraliçe' ya da 'güzel örgülü Demeter' diye bahsedilir.